Dersi Yaşam Verir
Kraldan daha kralcı olmak. Nokta kadar çıkar için virgül gibi eğilmek. İnsanın insanı beş kuruşa satması. Bunlar hep sonradan gördüğümüz, öğrendiğimiz kavramlar.
Yıllar önce birlikte çalıştığımız bir bayan arkadaş, ağabeyinin Koç ailesinden birisiyle arkadaş olduğundan söz eder dururdu her fırsat bulduğunda.
Günlerden bir gün Holding'in denetçisi şirkette. Bir muhasebe hatası buluyor. Hata, biraz fırça demek. Fırçayı yiyen müdürümüz, bunu sahibine satmalı tabi ki. Herkesin alanı belli, bu hatayı yapan da yukarıda bahsettiğim bayan arkadaş.
Tam satıştaki fırçaları alacak, sözünü kesiyor müdürün.
-' Ben bunu ..... Bey' e birkaç defa sordum. O öyle dedi ben de onun dediği gibi yaptım.
Sözünü ettiği '.... Bey' kızıyor, bozarıyor. Bir şey söylemek istiyor ama söyleyemiyor.
Ben ofiste biraz daha uzak bir masadayım. Ama bu fotoğraf öyle bir kazınıyor ki beynime.
Aradan birkaç yıl geçiyor. Yine o bayan arkadaş yaptığı işle ilgili bir konuda takılmış, bana soruyor.Tam o anda fotoğraf beliriyor gözümün önünde.Hiç olmayacak bir şekilde yanıtlıyorum sorusunu. Gidiyor masasına. O gidince yanımdaki bir ?iki arkadaşa da anımsatıyorum geçmiş olayı.Beni destekleyin diyorum. Bir daha, bir daha geliyor.
-'Senin dediğin gibi olamaz bu' diyor.
Arkadaşlar da benim dediğimin doğru olduğunu savunuyor. İkna olmuyor bir türlü.
-'Sen böyle yap' diyorum. 'Bir sorun olursa ben söylediğimin arkasındayım'
-'Yanlış' diyor ısrarla. 'O öyle olmaz'
-'Otur bir dakika' diyorum.
Yıllar önceki olayı anlatıyorum.
'O zaman onun dediği gibi yapmıştın, şimdi kaç kişi söylüyoruz neden yapmıyorsun' diyorum.
Hiç bir şey söylemeden kalkıp gidiyor.
*********
Özel sektörde çalışmak zordur. İki bayan arkadaş çalışıyor, biraz sekreter biraz muhasebeci. Çayı mutfakta kendimiz yapıyor, kendimiz alıyoruz. Müdürlerin çayını da bu arkadaşlar götürüyor. Başka bir şirketten bir Muhasebe Şefi geliyor şirkete. Yıllardır müdürlük sırası gelmemiş bir türlü. Arada o da
çay istiyor. Her çay isteyişinde bizim bayanların da suratlar asılıyor.
Bize dert yanıyorlar. 'Nasıl çay istermiş' kendilerinden. Herkes kendisi alıyormuş, o da alsınmış.
Aradan birkaç ay geçiyor. Nihayet Muhasebe Müdürü olarak atanıyor. Çaylar da tıpış tıpış gidiyor.
Bir gün bunlardan birisi tam masamın önünden geçerken sesleniyorum şaka yollu:
-'Sana zahmet bir çay da bana getirir misin?'.
Yüzünde o tanıdık ifade.
Gidip kendi çayımı dolduruyorum, bir tane de onun için dolduruyorum. Götürüp masasına bırakıyorum.
-'Müdürlere çay götürmek görev ya da angaryadır' diyorum. 'Arkadaşlara götürmek zevktir'
*********
Yedek Subay'ım. Yani Asteğmen. Öğle yemeğinden sonra bölüğü topluyorum. Askerlerin çoğu eksik.
Ama hep yeni gelen askerler. Çavuşa soruyorum. Yemekhane temizliği yapıyorlarmış. Göreve başladığımdan beri en çok duyduğum şikayet eski askerlerin yeni askerlere iyi davranmamaları.
Bölüğü yemekhaneye götürüyorum. Yeni askerlere verdikleri görevi eski askerlere devrediyorum.
Temizlik bittikten sonra tümüne birlikte sesleniyorum :
-'Ya şikayet etmeyin, ya da şikayet ettiğiniz şeyi başkalarına yapmayın.'
*********
Bunun gibi bir sürü olay. Düşünüyorum epeyce ilginç olaylar yaşamışım. Sırası geldikçe de anlatırım.
Çevremdeki kişilerden anılarını anlatana pek rastlamadım. Acaba derim bazen kendi kendime: 'Ben mi çok gevezeyim'
Bir gün anlattım, anlattım. Baktım karşımdakinde tık yok.
-'Senin hiç anın yok mu dedim'
Yokmuş.
************
Yazlık mevsimi başladı. Pazartesi izinleri de.Daha önceleri de birkaç kişiden, birkaç defa duymuştum.
Sabah gelince yine birisi söyledi.
-'Siz olmayınca şirkette ses seda yok.'
-'Bu iyi bir şey mi?' dedim. 'Yoksa kötü bir şey mi?'
Kimse kimsenin masasına uğramaz , sen uğrarsın iki laf edersin.Çoğu kafasını kaldırmaz.
'Muhabbet' artık sadece bir kuş cinsinin ön adı.
Bundan önce çalıştığım yerde Muhasebe Müdürü'ne sormuştum.
-'Anladık muhasebeciyiz. Önümüz para, arkamız para, sağımız solumuz para.Hal hatır sormak da mı parayla. Yoksa Tek Düzen Hesap Planında yok, onun için mi hiç kullanmıyorsunuz?'
*******
Arkadaşım bir yazısında şöyle diyor : 'Tanıdığım bir arkadaşın iki defter dolusu şiir yazdığı halde anlatamadığı aşkını, bir başkası iki formulle anlatıverdi'
Doğrudur, konuşmak yazmaktan daha etkilidir. Hele hele matematik, yazıya göre daha kesin ve doğru sonuçlar içerir.
*************
Yazılar duyguyu yansıtabilir mi? Yansıtabilseydi facebook yazışmalarında harf sayısından daha çok noktalama işaretleri olmazdı.Ben gülüyorum, şaka yapıyorum sembolleri.( Sahi ben ağlıyorum, ya da üzülüyorum sembolü de var mı?)
Komedi ya da dram yaşanılan şeylerin tanımı değil bence. Bir bakış açısı.Sevgili arkadaşım Erkan'ın yazılarına bayılıyorum. O olaylara gülerek bakmayı çok iyi biliyor. Ama dikkatli okuyun.Olayların
çoğu, olaylardaki insanların çoğu 'dram'ın ta kendisidir.
İnsanların giydiği 'kişilik' elbisesinin terzisi 'diğer' insanlar ve yaşamdır. O elbiseyi kolay kolay çıkaramazsınız. Yıkayıp ütüleyemezsiniz bile.
Bir takım olayları anlatırken, insanları övmek ya da yermek gibi bir kaygım olmadı hiç. İnsanlar yalnızca sevilmek içindir diye düşünüyorum. 'İyi' insanları sevmek kolaydır. Diğerlerini de 'yaşam
dersi' verdikleri için sevmek gerekir.
Okulda 2-3 ay kadar çıktığımız bir kız arkadaşım var. Uzun yıllar sonra telefonla aradım. Niyetim hal hatır sormak. İki tane genç delikanlı babası olmuş iken başka ne niyetimiz olacak ki?
-'Ben Dursun'
-'Hangi Dursun?'
-'Yaşam derslerini tamamlayamamış Dursun'
Kapattım telefonu. Güldüm kendi kendime .
Ama eminim bu yeni bir gülüş biçimiydi.