Dostluk

Odasını bir ışık kaplamıştı, Mahmur gözlerini açarken parıldayan ışığın güneşin ta kendisi olduğu kanaatine vardı, yatağından doğrulup gülümsedi...

?Hayat sevince güzel' nağmelerini tutturup, içinden geldiği gibi haykırmak isteğindeydi. Elini yüzünü yıkadı, kahvaltısını yapmadan önce bir bardak su içti ve kahvaltı masasına gider gitmez ailesine gülümseyerek ?Günaydın' diye adeta derin bir çığlık attı. Deli doluydu, o hep böyle yapardı, oyun oynamayı da severdi, akıllıydı, en nihayetinde deli dolu çağlarındaydı...

Babası ışık saçan kızına bakarak;

__ Günaydın Yaseminim, dedi.
Annesinin ?günaydın' demesine fırsat bile vermeden sarılıp öptü ve ?günaydın tonton anneciğim' dedi.

Hayat bir rüyaydı sanki deli dolu eserdi rüzgârlar... Ama o her şeye rağmen yaşama sevincinden bir nebze olsun bir şey kaybetmezdi.
Yıldız Hanım,
__ Kahvaltını çabuk yap da Füsun Teyzenlere gideceğiz, dedi.

Yasemin suratını buruşturarak;

___ Anne gelmesem olmaz mı? Denizle buluşacağız, biliyorsun kaç zamandır görüşemiyoruz.
Yıldız hanım gülümsedi ve

___ Kızım kaç zamandır diyorsun ama hatırlatırım daha iki gün önce beraberdiniz nasıl bir sevgi bu anlayamadım. Tamam, deniz senin çocukluğundan beri arkadaşın, her şeyinizi paylaşırsınız ama araya da biraz mesafe koymanız lazım. Biz de genç olduk, biz de en deli dolu zamanlarımızı arkadaşlarımızın, dostlarımızın yanında geçirdik ama ailemiz yapmamız gerekenleri hatırlatınca da boyun eğip sesimizi çıkarmadık, dedi.
Kahvaltı masasında derin bir sessizlik oluştuktan sonra, ailenin almış olduğu karara uyulmaya çalışılarak, Yasemin en yakın arkadaşıyla görüşme planlarını iptal edip Füsun Hanımlara gitti...

Arkadaş denemezdi onlara, o kadar yakındılar ki her şeyi beraber yaşar, her acı tatlı deneyimde birbirlerine daha çok kenetlenirlerdi, Yasemin de bilirdi ki hiçbir kuvvet, hiçbir zaman arkadaşlıklarını bozmaya yetemezdi...

Lâkin bir gün düşünülenin aksine bir olay gelişti, o olay, adeta sonun başlangıcı olmuştu. Lise çağına gelmiş, bir adım daha yol kat etmişlerdi. Yasemin sanmıştı ki, yeni bir yolda en yakın arkadaşı elinden tutacak...

Bazen umulanlar gerçeklerin dışında gelişebiliyordu, Deniz değişmişti...

Yeni ortamlar, yeni arkadaşlıklar, yeni dostluklara doğru yelken açıyordu. Arkadaş ortamını değiştirmiş, Yasemin'i arada bir arar olmuş, adeta her şeye boş vermişti...

Bir gün Yaseminle Deniz yüzleştiler...

___ Deniz, bana karşı değiştiğinin farkındasın öyle değil mi? Diye sordu Yasemin.

___ Saçmalama Kanka. Sadece ortama uyum sağlamak benimkisi yoksa seni hiç unutur muyum?

___ Unutmazsın öyle değil mi?

___ Yasemin, biz çocuk değiliz artık! Çocuksu kıskançlıklarla sevgilinmişim gibi davranamazsın bana. Yakın arkadaş olabiliriz ama pek tabi ki başka arkadaşlarım da olacaktır. Her olaya farklı farklı anlamlar yükleme.

Yasemin Deniz'in tavırlarına bir hayli içerlemişti. En yakın arkadaşı, her anını, bütün zamanlarını bir arada geçirmiş olduğu can dostu ilk defa ona, onu kıracak sözler sarf ediyordu. Yasemin hassastı, belki de Denizle bu yüzden aralarına bir set çekilmişti...

Yasemin daha fazla konuşmayarak caddeye doğru hızlı adımlarla yürümeye başladı, karşıdan gelen arabanın farkında bile değildi...

Sonun başlangıcında nasır tutmuş bir yüreğe sahipti artık... Günlerini, aylarını geçirdiği yoğun bakım ünitesinde sonsuzluğa uzanan birtakım rüyalar görüyordu, öyle bir dünya kurmuştu ki ailesi ve de dostuyla... O dünyanın yıkılması ihtimali bile onu deliye çevirmişti...
Deniz, arkadaşının durumundan dolayı kendisini suçlar olmuştu,'can dostum' ne demek? Hastane odasında yüreğindeki kırgınlıkla baş etmeye çalışan, yaşam mücadelesi vermeye çalışan hassas bir yüreğin, sevgiyi başkalarında bulup da gerçek duygularının körelmesine neden olan bir yüreğin arasındaki bağ mı?

Sonunda ne mi oldu bu kısa hikâyede? Yasemin kurtuldu, ailesi huzur buldu, Deniz kendisini suçlamaktan kurtuldu...

Ama bazı hassas kalplerin yaraları, hastane odasında yaşamla ölüm arasında gidip gelen bir insanın yaralarından çok daha çetindir...

Bir daha hiç kimselere güvenemedi Yasemin, insanlara gereğinden fazla değer vermemesi gerektiğini anladığı o dostlukla sınandığı acı tecrübesinde kendisinden başka hiç kimselerin değerli olmadığını öğrendi...

?İnsanlara gereğinden fazla değer vermeyeceksin' sözünün nereden geldiğini anlayabiliyor musunuz şimdi? Şu kısacık öyküde kırılan bir kalbin, nasır tutmuş hassas bir yüreğin can dostuna hediye ettiği tek şey canı olabilirdi, o yüzden can dostum denilmişti...

Ama ortada bahanelerle yaşayan bir yürek de vardı ki gerçek dostluğun kıymetini bilememişti. Kaç yaşında olursanız olun, yüreğiniz çok sevdiğiniz insanlara karşı daha bir hassaslaşır, hassas olur...

Onları kaybetme korkusu her yere, her şeye götürebilir sizi, bunun adı ölüm bile olabilir... Zaten sevgisiz yaşayacağınız bir dünyadan ise, ölümün kollarında huzur bulmanız daha doğru değil midir?

?İnsanlara gereğinden fazla değer vermeyeceksin'... Kimse demez ki, ?insanlara sen gibi davranmamasını bileceksin' diye...

O yüzden sevmeler hep yitik, sevmeler ölüyor gün geçtikçe... Dostluğun öneminin vurgulanmaya çalışıldığı kısa hikâyemde, ömrünüzün dostlukla, barışla ve de sevgiyle geçebilmesi ümidiyle...

10 Kasım 2011 5-6 dakika 77 öyküsü var.
Beğenenler (3)
Yorumlar