Dul bir erkeğin itirafları
İskele alabanda,Pruva ayrılığa...
Bindim bir gemiye,yol alıyorum.Dümeni bozuk,pervanesi kırık...Pruvası sana bakıyor.Bandırası aşk,adı hüzün.Seni düşünürken irkildim güverteye çarpan dalgayla.Sen uzakta bir limandın,ne bir fenerin vardı ne de barınağın.Kadındın eninde sonunda,hislerin vardı elbet,dileklerin ve de duaların.Ben değildim o duaların sahibi,fallarda çıkan da ben değildim.Ben onu seveyim diye yanıbaşımda açan çiçeği,ezdim senin için,gözüm kara.Senin de gözün kara besbelli,o çiçeği toprağından söküp attın...Acımasızlık bu olsa gerek.
Kadındın eninde sonunda,gözyaşların vardı süzülen,kıskançlığın vardı hem seni ama ençok da beni dağlayan.Geliyorum sevgilim.Yine geliyorum bu gemiyle,hep sana hep boran içinde.Yorulmak nedir bilmezdim buz gibi yolculuklarda terlerken.Halatı çek,demir al,iskele alabanda...Yaaaa.... iskele alabanda ama dümen bozulmuş güzelim,ben terlesem ne olur.Bir,iki,kırk,elli derken ben de yoruldum.
Gelmek istemiyorum sana.Bu son gelişim biliyorum.Bir bardak suda fırtınalar koparan sevgilimi terkediyorum.
Terkettiğimi düşünedurayım,aslolan senin terkedişin.İçinde biten,kırılan hergüzel şey,buz gibi bakışlarınla kırbaç yarası sırtımda.Yaralarıma deniz tuzu basıyorum ve biliyorum,son defa geliyorum.
Çarpsın dalgalar göğsüme,vursun yıldırımlar bedenimi,sen de sevgilim biraz daha acıt yüreğimi.Birlikte güneşliydi günlerimiz bir zamanlar,denizler sakin...göl gibi...huzurun aşkla yoğurulması ne güzeldi...Aramıza zahiri bir erkek girdi,adı Ahmet,nasıl da yazdın ona benim aslında seni sevmediğimi,nasıl yazdın bana senin beni terketmek istediğini...Yok yok,gerçek olamaz,sevenler böyle bırakılamaz...
Derken...kara göründü,karagünler başladı.Kavgalar,yağmurlar,can alıcı cümleler,fırtınalar.Hiç görmedin sırtımdaki kırbaç yaralarını,çünkü sana hiç sırtımı dönmedim,sen döndün güzelim ben güneşi neyleyim.
Şimdi gör sen de bende bıraktığın izleri,açılmış yaraların beni döndüren,öldüren nefretini.Biryandan gittin biryandan bırakmadı pençeleşmiş ellerin yakamı,yırtılan gömleğimin altında tırnaklarınla çizilmiş kadavramı...
Bedenim toprağın oldu bırak ruhum benim olsun....
hayat yolculuğundan bir kesit..aşk fırtınalıdır ya mekanı da deniz olmalıydı zaten..pruva mutluluktur en başında; birden gök kararır, deniz dalgalanır, ardından çetin bir fırtına..alabora olmadan yola devam edebilmeyi başarmaksa işte o en zor olanı.. ya hiç ona sırtını dönmediğin halde, sırtında kapanması zor kırbaç yaralarına ne demeli..deniz tuzu bastıkça daha da acıtan..içine düşen ateşten daha mı çok yakar sanki..sen inledikçe harlanır, neden dedikçe, isyan ettikçe çoğalır.. sen ruhuna sahip çıkmazsan, bir bakarsın o da toprağa karışır.. açılan her yaraya inatla direnmek gerek, aksi halde ise; işte acımasızlık bu olsa gerek!