Dumanların Arasında

Bak ?ay kardeş', sana bir şey fısıldayacağım. Öyle herkese kolay kolay içini dökenlerden değilimdir ben. Ama sevdim seni, o suskunluğunda gizlenmiş asaleti gördüm. Çok şey görmüş geçirmişsin belli... O yüzden böyle gülümsüyorsun o karanlıkta, bir şeyler anlatır gibi. Gözleri kendine öyle bir çekiyorsun ki içinde bulunduğun o siyah bir anda görünmez oluyor.



Ben de bir siyahın tam ortasındayım senin gibi. Ama senden farklı olarak ışıldamıyorum orada. Karanlığa yenilen herkes gibi ben de arayıp duruyorum her koşulda aydınlık kalmanın sırrını.



Bu sabah çok garip bir şey oldu. Kapı her sabahkinden bir başka kapandı, dönüşü olmayan yolları anlatan yankılar bırakarak... Sevgili ay, oysa değişen bir şey yoktu ki! O yine her akşamki gibi iki karış suratla rakısını yudumluyor, ağır ağır demlenmeye bırakıyordu kendini. Bana kendinden en küçük bir şey bırakmamaya kararlı, yok ediyordu an be an bana gülümseyen tüm yanlarını. Ben de bir köşede kaybolmuş, bir şeylerle uğraşıyordum. Sökükleri dikiyor, gevşek lastikleri sıkılaştırıyordum. Kaybolmuş kadınlara iş mi ararsın? Onlarcası bulunur istedikten sonra.



İşin en kötüsü karşılığı olmayan işlerdir bunlar. Kimse sökük bir gömleğin onarılmasında ya da ütülenmiş, giyilmeye hazır bekleyen bir pantolonda teşekkürü hak edecek bir emek görmez. Öyle bir kadın da teşekkür falan beklemez zaten. Yeter ki izin versinler, o köşede karışıvermesine gölgelere... birkaç dakika da olsa ruhunu çekiştirip durmasınlar hoyrat dokunuşlarla...



İşte o kapı bu sabah o kadar şiddetle yüzüme çarparken tüm bu düşüncelerimin vardığı son noktayı gösteriyordu. 'O kadar susmasaydın, gizlemeseydin kendini karanlıklara bu kapı da böyle çarpmazdı' dercesine...



Peki iyi hoş da ay kardeş, O'nunla nasıl konuşabilirdim ki? Ben de mi eşlik etseydim rakı alemine? Ağzım leş gibi anason kokarken kadın olmaktan, mutlu olmaktan mı söz etseydim yani? Neyi kotarabilirdik ki benliklerin yitirildiği, içimizdeki hayvanı ortaya saldığımız o darmadağın masada?



Ablam evlenmeden önce defalarca uyarmıştı 'Bak başına iş alıyorsun. Bu adam mutlu etmez seni.' diye. O zamanlar bu kadar içmiyordu. Ama her akşam birkaç tek atıyordu yine de. Ben o yaşların sınırsız iyimserliğiyle hep böyle gidecek, alkolün yaşamımızdaki oranı hiç değişmeyecek sanıyordum. Gözlerindeki anlam, bana her buluşmamızda verdiği çiçekler, yanındayken duyduğum sonsuzluk duygusu da hiç değişmeyecek gibiydi. Ama hayat ablamın gözlerindeki kaygıyı haklı çıkardı ve çok geçmeden bu alkol denen şeyin ne menem bir şey olduğunu kulağımdan çeke çeke gösterdi.



Bağımlılık yapan her madde gibi o da aynı oranda kalmıyordu. İçildikçe daha çok susatıyordu kendine. İşte ben bu sürekli susuzluk içinde bir şişeye benden çok daha tutkuyla bakan bir adamın akşamları eve dönmesini bekledim. Tüm gün özlemle kavuşmayı beklediğinin kendim olabileceğini bir an olsun umut etmeden O kapıdan girer girmez rakısını, mezesini hazırlamaya koştum mutfağa. Sanki kendi elimle başka bir kadına gönderiyordum kocamı. Bir bakıma da öyle değil miydi? Onun sevgisini paylaşmıyor muydum o kadehlerle?



Nerden bilebilirdim ki o sofrada an be an uzaklaşırken kendinden, beni hala görebildiğini. Ben bir yudum bile içmedim o zıkkımdan, ancak gözlemlerime dayanarak etkileri hakkında sonuçlara varabilirim. Ancak şimdi anlayabiliyorum, görünenin ötesinde de şeyler varmış meğerse. O kendini kaybetmiş haliyle bile hala kendine ait bir şeyleri saklayabiliyormuş içinde. Bana bakıyordu demek ki. O divanın köşesine oturmuş, sökükleri dikerken neler söylüyordum farkında olmadan ona kimbilir!.. Dilimle diyemediklerimi birer birer saçıp döküyordum ortalığa. O köşede başımı eğmiş bir hiç gibi hissederken kendimi, meğerse ne kadar da varmışım o odada aslında!



Üzgün müyüm? Belki... Ama asla kapının çarpış şiddetinde bulduklarım yüzünden değil... Hayır, ben asla o gürültüye neden olacak kadar kötü bir eş olmadım. Rakı meze arasında beliren o dumanlı görüntüde bir yerlere iliştirilmiş o kadın böylesine bir öfkeye yol açabilir belki. O kadında gerçekten benden bir şeyler vardır bile hatta. Ama bende olmayan şeyler olduğu da kesin... Eğer O tam olarak ben olsaydım, o kapı dönülmez yollara açılırdı belki de yine... Ama büyük bir saygıyla, en küçük bir ses çıkarmamaya özen göstererek... 'Tamam gidiyorum. Senin istediğin gibi... Seni kendimden sonsuza dek kurtarıyorum. Çünkü sen çok daha iyisini hak ediyorsun.' dercesine...

22 Mayıs 2013 4-5 dakika 18 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)
  • 11 yıl önce

    Alkol ve sigaranın insan hayatına eklediği olumsuzluklar öyküleştirilmiş. Aslında ibretlik bir hikaye kutlamalı Sibel hanımı...👍