Enkaz

Gece katrana bulanmış gibi karanlıktı. Nefes almakta zorlanıyor, zorlanarak aldığı nefesi dayanılmaz bir koku dolduruyordu.
Sıktı gözlerini patlatıp akıtmak istercesine. Dişlerini var gücüyle kenetledi.
Sol omzunda ve sol bacağında katlanılması zor bir acı vardı. Ne yapsa kurtulamıyordu. Yardım çağırma veya ordan uzaklaşma gibi bir şansı da yoktu. Korku ve acının hükmettiği karanlık bir zaman diliminde, kendi sessiz ve acı dolu iniltisine sığınabiliyordu ancak.Sıkışmış bacağından ve ezilen sol göğsünden beynine vuran acısıyı,dudaklarını ısırarak bastırmaya çalışıyordu. Ölmek isteyip de ölememek kadar acı içindeydi. Gözyaşları, deli gibi sıktığı gözlerini zorlayıp tane tane dökülüyor, dişleri, sanki birbirlerini gömmek için bastırıyordu.
Ne kolunu ne bacağını hareket ettirebiliyor, topuğundan başına kadar dolanan acının dinmesi için dualar ediyordu. Acı, nefret, sabır, isyan ve çaresizlik iğrenç bir kokuyla harmanlanmış gecenin zifirine katran döküyordu. Karnında, kasıklarında ve gövdesinde, saplanan bıçak misali dolanan acı, katlanılır gibi değildi.
Derin bir çaresizlik kuyusunun dibinde, ağlaması bile tehlikeliydi. Ağlarsa çektiği acı katlanarak büyüyecekti. Oysa ne çok istiyordu bağıra bağıra ağlamayı. Nasıl olsa diner deyip bekleyecekti acısının başucunda...

Birara tüm gücünü ve cesaretini toplayıp üzerindeki enkazdan kurtulmayı, az da olsa acısını hafifletmeyi düşündü. Ürkütücü seslere ve kötü kokuya alışmak için zorladı kendini. Ama üzerindeki enkazı atmak kolay değildi. Ne kadar toparlasa da gücünü, bulduğu her boşluğu dolduruyordu enkaz yığını. Su... Bir yudum su içebilseydim bari diye geçirdi içinden. Derman kalmamıştı hiçbir yerinde.

Yapabileceği tek şey katlanıp acıya dişini sıkıp beklemekti. Acıyı hissetmemek için çocuklarını düşündü. Annesini getirdi aklına. Güzel ve mutlu günler arandı, bulamadı.Çocukluğuna inmek istedi. Babası ve babasından yediği dayaklar, daha onaltısında evlilik adı altında, haraç mezat bir pazarlıkla satılması geldi durdu zihninde. Acının hafiflemesi şöyle dursun sanki daha da arttı.

Çaresiz, katlanacak ve bekleyecekti, elbet biter bu korkunç zaman dilimi deyip, kendini avutarak .

Sol omzundan ve bacağından yükün biraz hafiflediğini hissetti. Kenetlenmiş dişlerini yavaş yavaş çözmeye başladı. Sağ göğsü de kurtulmuştu baskıdan.Karnındaki ve kasığındaki sancı şiddetini azaltmış ve patlatırcasına sıktığı gözlerini usulca açmıştı. Ürküten seslerle birlikte kısa süren bir sarsıntıyla üzerindeki enkaz yığını baskısını azaltmıştı. Kötü kokuya rağmen derin bir nefes alabilirse gücünü birazcık toparlayıp, üzerindeki yığından kayıp kurtulabileceğini düşündü.

Tam da o derin nefesi almaya hazırlanırken içki ve sigara kokan nefesi, salyalı ağzıyla derin bir ohhhh çekerek yana yatıverdi
kocası.

--Kalk bana su getir içim yandı. Ceketimin cebinden de sigarayla çakmağı getir gelirken... Dedi aynı salyalı ağzıyla.

Kadın güç bela doğruldu yataktan. Bulanan midesi, ağrıyan kasıkları ve zorlanan adımlarıyla suyuyla sigarasını getirdi adamın. Sessizce çıktı. Banyoya gitti. Vücudundan suyla birlikte akan gözyaşlarını anlamsızca sildi.Bekledi suyun altında. Karnını tutarak ve ağlayarak bekledi. Ağır ağır kurulandı. Vücudundaki çürüklere morluklara bakıp bakıp ağladı. Banyodan çıkıp mutfağa gitti. Gecenin en huzurlu, en güvenli ve en dingin zamanları, adamın horlamaya başladığı zamanlar dı onun için.Uykusu ağırdı çünkü adamın. Kocası horlamaya başlayınca, yatağın adama en uzak yerine, usulca uzanıp sessizce ağlamaya başladı.

Anlamsızca korkuyordu bu horlama sesinin yanında kendisinin incecik ağlama sesini çocukların duymasından...

23 Mart 2009 3-4 dakika 1 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)
  • 15 yıl önce

    Yüreğim acıdı içim yandı yahu barış gerçek yaşamda böyleleri var be gözüm.Yeminle etrafımda bu türleri gördüğüm duyduğum anad gidip bi güzel verip veriştiriyor gücümün yettiğincede dövüyorum oh.Yüreğin içindeki gerçekleri ortaya koymuş.Böyle yaratıkları çağdışı kalmışları prangalara olmadı kürek mahkı»mu etmeli.Varol sağol.gerçekleri ortaya