Evde Tek Başına- 1

Adam pencerenin önündeki kanepeye oturdu. Yorulmuştu ama oturması bundan değildi. Perdeyi aralayarak dışarıya sokağın dümdüz uzayıp giden derinliğine bakmaya başladı yine., Epey aralıklarla dikilmiş en çokta asılı oldukları direklerin etrafını aydınlatan ışıklardan medet umarak tanıdık bir silueti görmeye çalışıyordu.Sabahın ilk ışıklarından itibaren kim bilir kaç kez oturup kalkmıştı. Bu gün gelmesi lazımdı ama bu saatten sonra gelmez yarın gelir herhalde dedi içinden.. Tam o esnada tıkırtının geldiği sırtının dönük olduğu duvara başını çevirdi.Oldukça eski olmasına rağmen düzenli kurulduğunda zamanı hiç şaşırmayan ahşap görüntülü antika duvar saatine bakıyordu. O tıkırtı ile aniden kapağı iki yana açılmış ve şimdi her açılıp kapanışında oradan bir kuş başını bir dışarı çıkartıp bir içeri sokarak guuguk guuguk diyerek ötüyordu. Bu kuş her saat başında bunu yapıyordu.Saat şimdi on bir (yirmiüç) olmuştu.
Çoğu zaman hiç bakmıyordu saate ama bu sefer odanın sessizliği ve içini saran yalnızlık duygusu sanki bir dost bir arkadaş bulmuşçasına ona başını çevirttirmişti. Kuşun guguklaması bitinceye kadar baktı. Bu sefer ki değişik gelmişti. Sanki kuş her guguklamasında ona nanik yapmıştı. Kendisinin bilmediği ama onun haberdar olduğu bir durum mu vardı. Onlar haberci sayılırdı, kendisi çocukken suçlu olduğu durumlarda babası sorguya çekerken bak yalan söyleme ben zaten doğrusunu biliyorum bana kuşlar söyledi diyerek sıkıştırdığı anları hatırladı. Bu kuş ta nanik yaparken o gelmeyecek mi diyordu.
Epeyce zaman geçirdikten sonra gözü ocaktaki ha bire kaynayan demliğe takıldı. Usulca ayağa kalktı buzdolabına yürüdü.
Öğle için hazırlayıp artanını da dolaba koyduğu menemen yemeğini ısıtmaya gerek görmeden masanın üstüne koydu. Bardak ve şekerini hazırladıktan sonra çayını doldurdu. Birkaç lokmada biten yemeğin üstüne demlikteki çayı bitirinceye kadar içti.
Salona geçti, televizyon hala açıktı. Kumandayı eline aldı değişik kanalları zumladı. Hiçbir program canının sıkıntısını hafifletmiyordu.
Yan odadan yine kuşun iki defa ötüşünü duyunca gidip yatmalı vakit gece yarısı olmuş diyerek televizyonu kapattı ışığı söndürdü.
Yatak odası darmadağınıktı, hem evde neresi düzenli kalmıştı ki.
Mutfak lavabosu bulaşıklarla, çamaşır makinesinin yanındaki kirli selesi taşana kadar dolmuştu. Evin kıyı köşesi bir haftada ancak temizlenebilirdi. Sanki bu eve yeni göç taşınmış gibiydi.
Pijamaları üstündeydi ışığı yakmadan el yordamıyla çarşafı düzeltip yatarak yorganı üstüne çekti. Kimi uyanık kimi uykulu geçen ve kendisine oldukça uzun gelen yarı geceden sonra kalktı.
Yüzünü yıkamadan tekrar pencereye gitti, perdeyi araladı ve dışarı baktı. Bu sanki onun en önemli işi olmuştu. Takıntı olmuştu pencereden bakmak. Bu yalnız geçen bir hafta boyunca bıkıp usanmadan bakmıştı. Gün epey ilerlemiş sokakta yürüyenler çoğalmıştı. Yayalar gibi değişik marka ve renkte otomobillerde sokak boyunca gidip geliyordu. Kahvaltı yapmak istedi ama demleyecek çay kalmamıştı. Hem ekmek almak için dışarı çıkması gerekiyordu. Banyoya geçti, aynada yüzünü görünce
irkildi. Bu gün daha da bedbaht ve yorgun görünüyordu, sanki içindeki sıkıntı yüzüne yansımıştı. Yüzünü bol su ile yıkadı, uzayan sakalına köpük sıktı tıraşını bitirdikten sonra kendisini biraz rahatlamış hissetti.
Giyindi ve sokağa çıktı. Çarşıya kadar yürüdü önce telefonuna kontör yükletti, marketten çay, ekmek ve kahvaltılıkla bir gazete alarak evin yoluna düştü. Çarşıda bir ara telefon etmek istedi ama eve kadar sabretsem daha iyi olur, daha rahat konuşurum diyerek vazgeçti.
Eve geldiğinde demliğin içinde akşamdan kalmış çayı lavabonun altındaki çöp kovasına dökmek istedi fakat torba tıka basa doluydu. Önce çöpü dökmek gerekiyordu. Güya ocağa demliği koyduktan sonra telefon edecekti ama bir an önce de konuşmak istiyordu. Seçtiği numarayı aradı.
-Alo
-Merhaba Nevzat
-Merhaba hanım, nerelerdesin yahu hala gelmedin.Gelmediğin gibi o kadar da telefon ettim, mesaj bıraktım bir türlü cevap vermedin. Bu gün gelir yok yarın gelir diye beklemekten ve merak etmekten sıkıntılar bastı artık.
-Nevzat işler karıştı herhalde gelmem bir hafta daha uzayacak.
-Hayır ola neden?
-Kız kardeşim bir operasyon geçirdi, hastanedeyim ona refakat ediyorum. Telefonu sessize almışım, seni arayacaktım ama telaşelerden ve yorgunluktan elime alamadım. Ben de senin için bir kerecik merak edipte aramadı diye güceniyordum.
-Ne diyorsun sen, aramaktan ve meraktan çıldıracak hale geldim.
-Özür dilerim telaşelerden..
-Hadi neyse olan olmuş ne diyelim.
-İdare edebiliyor musun?
-Ediyorum ediyorum merak etme, sen hastaya bak selam ve geçmiş olsun dileklerimi söyle ve biran önce de gelmeye bak.
-Gayret ediyorum merak etme,
-Telefonun yanında olsun sık sık ara
Görüşme bittikten sonra yavaş yavaş sinirlenmeye başladı bir hafta bu dile kolay nasıl bitecekti...

21 Nisan 2013 4-5 dakika 15 öyküsü var.
Yorumlar (1)
  • 7 yıl önce

    Günün öyküsünü ve yazarımızı kutlarızud83eudd20