Evlat ve Sevgi Üstüne Hazin Bir Hikaye

Anlatacağım gerçek bir hikâye dostlar...
Bu hikâye üzerine birde şiir yazmıştım tüm aramalarıma rağmen bulamıyorum ama söz bulunca onu da yazacağım.
Bir zamanlar çalıştığım yerde bir arkadaşım vardı. Hep eşinin içki bağımlılığından şikâyet ederdi. Bir gün onu çok düşünceli gördüm ve nedenini sordum. Eşiyle küs olduklarını söyledi utangaç bir tavırla. Zira o zamanlar yaşı benden çok büyük ve neredeyse çocuk edinme yaşını da biraz geçmişti ama bildiğim 4?5 yaşlarında birde çocukları vardı. O akşam kendimi onlara davet ettirdim neredeyse zorla. Kabul etmek istemese de sonunda benim ısrarıma dayamadı. Gözlerinden okunuyordu yardıma ihtiyacı olduğu. Bu adam elleri nasır tutmuş, kaba saba görünen saçı sakalı birbirine karışmış gezen, üstü başı genelde çok temiz olmayan ütüyü belki ilk dikildiklerinde gören ama ondan sonra ne olduğunu unutan gömlek ve pantolon ile gelirdi işe. Ama İzmir'in iyi ustalarındandı adından söz edilen. Unutmadığım renginin bir zamanlar yağ yeşili olan pantolonu ile açık mavinin artık hayal olduğu gömleği hala gözlerimin önünde. Ben hep sokakta, iş de, karşılaştığım her yerde erkeklerin hep eşlerini düşünür ve hayal ederim. İyi giyimlilerin eşleri mükemmel eş, kötü giyinen erkeklerin eşlerine de iyi eş değil gibi gelir bana ve içimden kendi kendime kızar ve hep söylenirim yüzlerine karşı içimden tabii.
Kapıyı çaldığımızda bir kaç dakika beklemek zorunda kaldık, mahcubiyetini gizlemeye çalışan arkadaşım cebinden anahtarlarını çıkarıp kapıyı açmaya hazırlanırken yavaşça açılan kapının ardında ufak tefek cılız bir kadınla bir delikanlı çıktı karşıma ama ne delikanlı 4?5 yaşlarında. Kuzguni siyah saçları daha berber ile tanışmamış gibi yüzüne dökülmüş ve memnuniyetsiz görünen suratı babasını görünce birden gülümsemişti ama dudaklarındaki gülümseme benim bildiğim tanıdığım bir gülümseme değildi, buruktu kızgındı belki ya da minik yüreği acıyor gibiydi. Yanındaki çelimsiz kadın da ayakta zor duruyordu. Kapının açılması ile birlikte çok keskin bir koku burnumla tanıştığında şaşkınlığımı kısa bir süre içinde atıp silkelendikten sonra merhaba diyebildim, yüzüme en sevimli ifademi vererek. Kısık bir sesle içeriye buyur edildikten sonra her adımım beni daha da şaşkınlaştırmasına rağmen onların kırk yıllık dostlarıymışım gibi ve sanki o evin sürekli bir geleni gideniymişim gibi hatta ortalığın o haline alışkın biriymişim gibi gayet rahat oturabileceğim boş bir yer bulup iliştim kenarına. Etrafta aksesuar olarak görebildiğim bir kırık biblo ve vazo içinde plastik bir gül vardı. Eviniz çok güzel diyebildim.
İlk şaşkınlığım geçtiğinde ve ilk hatır sormalar bittiğinde delikanlıyı yanıma çağırdım utandı gelmedi önce ama ona yoldan gelirken aldığım çikolataları vermek istediğimi söylediğimde utansa da geldi yanıma. Elimi uzattığımda ilk defa gözlerini gördüm. İçime ilk kor o an düştü. Sonradan öğrendiğim kendi çocukları değildi ve bu çocuğu evlat edinmişlerdi. Talihe bakar mısınız ki bu çocuk onların ümidi olan bu çocuk göz kanseri dedikleri türden bir hastalık taşıyordu. İlk göz temasımız bir zeytin gözle oldu çünkü o ana kadar fark edemediğim uzamış saçlarını ancak elimle kenara çekip fark ettiğimde yüreğimin ince sızısı bıçak yarası gibiydi hem de keskin bir bıçak. Çünkü bu delikanlı sonradan öğrendiğime göre diğer gözünü de kaybedecekti. Yine sonradan öğrendiğim çocukları olmuyordu ve bu çocuk onlar için belki de yetiştirecekleri imkânsızlıklar içinde bile olsa onların hayat kaynağı, belki de tek dayanakları olacaktı. Cılız kadın ümidini kaybetmiş içkiye başlamış evlat seçiminde karşısına çıkan bu hastalığa yenik düşmüş ve son yıllarda gündüz bile su yerine içki içmeye başlamıştı. Onun içindeki fırtınaları hiç öğrenemedim ama " anneliğin tadını alabilmek için onu istedim ama ALLAH böyle uygun gördü" diyebildi sadece.
Öyle rahat bir tavırla içkisini yudumlamaya başladı ki yerdeki boş şişeleri saymak zaman isterdi doluları da sabırsızca bekliyorlardı sanki sıra ne zaman bize gelecek diye. Eşi yani iş arkadaşım kendisinden hiç beklemediğim benim şaşkın bakışlarımın gölgesinde bir kaç şişeyi de kendisi içti sanki çok susamış bir çöl bedevisi gibi. Saklamak istediği eşinin o iç kanatan durumunu benim yanımda yaşamamak istemesiydi aslında. Zaten saklanacak bir şey yoktu kadın zor duruyor adeta gözleri kapanıyordu. Kocasına da küsmüştü nedenini hiç sormadım. Dilimin döndüğünce bir şeyler anlattım sevgi üstüne ikisi de dinledi beni. Evlilik ve beraberliğin güzelliği üstüne anlattıklarımdan sonra bir an göz göze geldiler ve arkadaşım o ana kadar o görünümde hiç de düşünemeyeceğim kendinden hiç beklenmedik filmlerde gördüğümüz hani sevdiği kadına diz çöküp ilan-ı aşk eder gibi dizlerinin üzerine çöktü ve şu kelimeler döküldü ağzından.
? ver bakalım şimdi alt dudaktan.
Kadın o ana kadar baygın bakışlar altında izlediği kocasına öyle bir baktı ki sanki o ana kadar ayakta zor duran kadın o değildi. Yakalamıştım o anı ve o aşk sessizliğini. Öyle masum öyle güzel ve öyle büyüleyici bir sahneydi ki bu, sanki ilk kez öpüşüyorlar da ikisinin de kalbi duruverecekti. Gözyaşlarımı saklamaya çalışsam da beceremedim. BARIŞTILAR O GECE. Bende mutlu bir sonun bana verdiği keyifle evime döndüm gözyaşları içinde.
Aradan bir kaç ay geçti. Öğrendiğim kadarı ile yine küsmüşler ve ayrılmışlardı bu sefer. Çocuk annesinde kalmıştı. Bir gün çalıştığımız yere geldi ve benimle görüşmek istemişti. İlk gördüğümden farklı bir kadın duruyordu karşımda. Ayıktı bu sefer ve çiçekli bir elbise giymiş çalakalem birde makyaj yapmıştı. Eşini çağırdım yanıma, onları odamda yalnız bıraktım ve bir kaç dakika sonra da gitti zaten.
Yine sonradan öğrendiğim iş arkadaşım ondan ayrılmış biri ile evlenmiş ve eşi hamileymiş. Hatırladığım ellili yaşlardaydı o zaman ve içindeki çocuk hasreti onu durduramamıştı. Oysa ben asla ayrılamazlar diye düşünmüştüm o gece. Aradan aylar geçti ve arkadaşımın yeni eşinden bebeği geldi dünyaya. Çok sevinçliydi o kocaman nasırlı elleri olan o adam çocuk gibi seviniyordu.
Bir gün o çocuksu sevincini yüzünde aradığım ama bulamadığım bakışları ok gibi saplandı yüreğime, ağlıyordu. O kocaman adam yoktu sanki karşımda da küçük bir çocuğun sanki elinden oyuncağını almışlardı ve geri de vermiyorlardı alanlarda gitmiş kaçmışlardı hatta. Kapımı çalmadan girmişti odama ilk defa, ağlamaktan gözleri kan çanağı gibi olmuş bu adama bunca sevinçten sonra ne olmuştu. Oturmasını söylediğimde zaten bacakları titriyor ve ayakta zor duruyordu. Koltuğa oturduğunda küçülmüştü koca adam sanki karınca ile boy ölçüşse karıncadan da küçüktü o an. Bir an bebeğe bir şey olduğu geldi aklıma sordum sadece başını salladı. İlk eşi yani alkolle arkadaş olan ayık gezmeyi unutan o kadın gerçekten sevdiği alt dudağını çocukça öptüğü o kadın bir çamaşır ipine teslim etmişti kendini buruşmuş bir kâğıda bir kaç cümle yazarak.
" hata bendeydi yıllardır seni bu sevince hasret bıraktım. Beni affet " yazıyordu...
Bir başkasından çocuğunun olduğuna mı dayanamamıştı ya da artık veremediklerinin altında eziliyor muydu ki, bilinmez "gitmeyi" seçmişti.
O küçük delikanlının şu an nasıl nerde olduğunu hala merak ederim. Umarım iyidir, bu sadece yüreğimden gelen ses. Belki de TANRI onu da annesinin yanına almıştır bilemiyorum. O günden sonra arkadaşım hiç kendine gelemedi şimdi şişelerle sıkı dostluğu var duyuyorum.
Yaşanmış bir öykü bu bende yıllardır saklı kalan. İçimi hala acıtan...

DİLERİM SEVDİKLERİNİZ VE SEVDANIZ HEP YANINIZDA OLUR BİR BÜTÜN OLARAK?...

Esenlikle ve sevgiyle...Melekler öpsün yüreğinizden...

19 Eylül 2009

19 Eylül 2009 7-8 dakika 2 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar