Evlilikte Aşk

Karşı komşu Zerrin Hanım yine bizdeydi bu akşam. Annemle konuşuyorlardı. Dönüşte bir mecmua almıştım. Hem onları dinliyor hem okuyordum. Bir yazıda, evliliklerde aşkın en çok yedi yıl yaşayabileceği iddia edilmekteydi. Onlara da okudum.

Annem aşkı biliyor muydu? Ne kadar biliyordu? Çocuk denecek yaşta evlendirilmişti. Belki de aşka inanmıyordu. Sadece inanmak istiyordu. Çünkü okumadığı aşk romanı kalmamıştı. Babamla her fırsatta sinemaya giderler, aile ve macera filmleri seyrederlerdi. Ev işi yaparken türkü söyler, aşk şarkılarını da içten okurdu. O kadar içten okurdu ki âşık olduğuna inanacağım gelirdi. Zerrin Hanım:

_ 'Evliliğimde onca küfür ve dayağa rağmen aşkın on bir yıl yaşadığına şahidim... Dayak insana yakışmaz. İlk tokat, kıskançlık yüzündendi. İkinci tokat, tam dışarıya çıkacağımız zaman geldi. Saçına sadece bir parmağımla dokundum diyeydi. Hiç hak etmemiştim. Niyetim, saçını düzeltmekti. Tam dairenin kapısından çıkarken, hiç beklemediğim halde inen bu tokadı hazmedemedim. Sıçrayarak bir kafa vurdum, tam burnunun üstüne! Kan boşandı! Banyoya koştu ve kanın dinmesini bekledi. Sonra yüzünü yıkadı, havluyla kurulayarak geldi ve sinirle havluyu yere attı! Hışımla yatak odasına girdi, gardırobu açtı ve giyeceklerinin birkaçını küçük bir çantaya koyup, evi terk etti.'

_ 'Burnu şişmiş, kan çıkmış, feleğini şaşırmış, ringi terk etmiş, yetmezmiş gibi bir de havlu atmış. Daha ne olsun? Hükmen galip sayılıyorsun. Kutlarım seni! Yaşasın feminizm!..' diyerek güldüm.

_ 'Kim öğretti sana o kafa atmayı?' diye merakla sordu, annem.

_ 'Öyle oldu, Semiray. İlk galibiyetim... Ablacığım, genç kızken mahallemizde marangoz çırağı bir ağabey vardı. Bir gün beni arkamdan görmüş, ıslık çalmış. Ben arkama bakıp, kim olduğunu gördüm, o da beni gördü. O kadar utandı ki sataştığının kim olduğunu fark edince! Yüzü kıpkırmızı oldu, eliyle hayıflanma işareti yaparak:

_ 'Hay, Allah kahretsin! Bizim kızmış!' dedi ve sağ dizine vurdu. Olayı, eve gelince anneme anlattım:

_ 'Anne, Kadir Abi bana asıldı.' dedim.

_ 'Tanıyamamıştır. Komşu kızına asılınır mı?' dedi.

_ 'Tanıyınca çok utandı.' dedim. Güldük ve unuttuk.

Bir gün bize mobilya cilalamaya geldi, arkadaşıyla. Babam çağırmış onları. Annemin babamın yüzüne bakamıyor. Zannediyor ki ben onu gördüm ya, kızarak onlara şikâyet ettim. Hepimize hitaben:

_ 'Ya, ben bir eşeklik ettim ki sormayın! Zerrin'i arkasından tanıyamadım. ?Ne güzel bi kız, şuna bi asılayım!' dedim. Bi ıslık çaldım. Sonra bu döndü baktı. Beni görünce hayret etti. Yanımdaki arkadaşım dedi ki:

_ 'Ulan olum, sen manyak mısın, len? Utanmıyon mu? O mahallemizin kızı! Zerrin ya... Baksana!.. Yuh olsun sana!..' dedi. Yüzüm yerlere geçti! O anda var ya yer yarılsaydı da yedi kat yerin dibine girseydim! Bacım, affet beni! Vallaha bilmeyerek oldu. Öyle her önüme gelene de asılmam ama kırk yılın başında birine asılmaya kalktım, oda bizim kız çıktı!'

_ 'Olsun.' dedim. 'Olur, öyle şeyler.' Annem de:

_ 'Kazara adam ölüyor, oğlum. Olsun. Takma kafana!' dedi.

Babam yüzgöz olmamak için seslenmedi. Neyse o gün hem mobilya cilaladılar hem de o Kadir Abi bana, kendimi savunmak zorunda kalırsam neler yapmam gerektiğini öğretti:

_ 'Sana birisi vurmaya kalkarsa, zıpla ve tam burnunun üstüne kafayı koy!..' dedi. Yanındaki arkadaşını karşısına alıp, tarif etti. Sonra dedi ki sağ elinin parmaklarını birleştirerek:

_ 'Elini böyle yap. Tam küçük parmağın ona temas edecek şekilde ense köküne şöyle bi keski vur! Bayılır kalır orada.'

İyi ki de öğretmiş. Çok işime yaradı. Evlenmeden önce çarşıda sokakta kim asılsa dönüp, ayıkmadan, bastım tokadı!.. Neye uğradığını anlamadan arka arkaya vurdum, hiç korkmadım! Çevreden utanıp, el kaldıramadılar bana. İyi birer dayak yediler, bir de kovdum, süklüm püklüm defoldular gittiler! Kahvenin önünden geçerken birsi baksa, öteki:

_ 'Olum o kız manyak! Sakın laf atma! Kahve mahve demez, dalar içeriye, vurur!' diyorlardı.

Kadir Abi'den öğrendim. El elden kalmaz dil dilden kalmaz ama biz dövüşmek için mi evlendik? Hiç aklıma gelmezdi, kocamı döveceğim. Ben ona dokunmaya, onu okşamaya kıyamıyordum! Durduk yerden patlattı tokadı, zorla arandı!'

_ 'Kadından dayak yiyince, izzetinefis meselesi yapmış. Fakat haksız yere vurmuş sana. Haklı bile olsa, vurmamalıydı. Tepkin sert de olsa, normal...' dedi, annem.

_ 'O gece eve gelmedi, tabi? Nerede kalmış? Ailesinin yanında mı?' dedim.

_ 'Ailesi Bursa'da değildi. 'Kim bilir kimin yanında kalacak, sığıntı gibi...' diye içim sızladı. O zamanlar Kapalıçarşı'da, bir avizecide çalışıyordu. Dükkânın arkasında yatmış. Yaz günüydü. Örtü döşek istemez.
Oluklu kartondan bir buzdolabı ambalajını iki kat etmiş, koymuş betona, çantasını da yastık yapmış, kıvrılmış.'

_ 'Kaç yıllık evliydiniz o zaman?'

_ 'Evleneli iki yıl olmuştu. Çünkü ilk çocuğum bir yaşındaydı.'

_ 'Ne yaptın sonra?'

_ 'Aldım Esra'yı kucağıma, işten çıkmasına yarım saat kala iş yerine gittim; konuşup ikna ettim ve alıp geldim, sokaklardan.

_ 'Ona, yaptığının yanlış olduğunu söyledin mi?'

_ 'O bana vurdu ama ben ona çok fena vurdum!.. Öyle bir suçlandım ki onun suçu hafif kaldı! Aslında ona vurmak istememiştim. Aniden tepki verdim. Düşünseydim, kıyamazdım. Kafamın tası atmış, o kadar seri vurdum ki, düşünmeye fırsat kalmadı! O da neye uğradığını anlayamadı! Çünkü ben onun perçemine şefkatle dokunmuştum. Kapıdan çıkarken son bir kez bakmıştım, tepeden tırnağa. Onunla ilgilenmiştim, saçının teline kadar. Hiç hak etmemiştim o tokadı! Sonra o boynunu büküp gidişi içime oturdu ve ne olursa olsun, bir daha vurmadım.'

_ 'Sen tepki göstermeyince o da meydanı geniş buldu.' dedi annem. 'Kocam bana en küçük bir laf söylese, günlerce konuşmam onunla. Kaldı ki vuracak ha!?.. O anda evi terk ederim!... Bir kere bile el kaldırmadı, bana. Fakat ben de onun o hareketi yapmasına fırsat vermedim. Köle gibi körü körüne itaat ettim, her an emrine amade bekledim. Saygıda kusur etmedim. Küçücük yaşta geldim bu eve... Hiç bilmediğim kişiler... Değişik bir ortam... Gözümü açtım, her şeyi çabucak öğrendim, özenle yaptım. Kendime laf söylettirmedim. 'Bu da neden böyle olmuş?' dedirttirmedim. Küçüktüm. Boyun eğdim. Sevdim, saydım, itaat ettim. Bende bir acı sözü, bir fiskesi yoktur. Biraz da siz dikleniyorsunuz galiba yahut da aranızdaki mesafeyi muhafaza etmeyi bilmiyorsunuz. Durduk yerden kimse kimseyi dövmez. O da insan, değil mi? Hayvan mı?'

_ 'Hayvanlar, çiftleşme zamanı eşini kıskanma ve ölecek kadar açlık hissi dışında saldırganlaşmazlar. İnsanların, hayvanlardan da aşağı varlıklar haline gelmeleri için pek çok sebepleri vardır.' dedim. Zerrin Hanım, anneme hitaben:

_ 'Öyle deme, ablacığım. Ne sadist insanlar var. Hiç anlamazsın. Dışardan melek zannedersin. Bir de evin içeride gör! Dışarıda birisi 'Höt!' dese, ödü kopar, kaçacak delik arar! Eve geldi mi aslan parçası kesilir!.. Sırtlan suratlı! Kadına gücü yetiyor. Aciz mahlûk! Sümsük herif! Boyuna bosuna bakan da adam sanır!..'

_ 'Belki de kalp gözün, ona sabrede sabrede açıldı, Zerrin. Bakalım isyandan sonra ne olacak? Kazandıklarını kaybedeceksin gibime geliyor. Üzülüyorum. Onca zaman her eziyetine katlan, biriktir biriktir, bir anda çuvalı ters çevir!'

_ 'Biliyorum, ablacığım. İnancımıza göre, kocaya el kalkmaz. Secde edeceğimiz ikinci bir varlık olacak olsaydı, kocalarımız olurdu. Cennetimiz, onun ayakları altındadır ve ne kadar ibadet edersek edelim, onlar bizden hoşnut olmadıkça cennete giremeyiz. Sözünden çıkmak, izin almadan bir yere gitmek günahtır. Karşılık vermek dahi saygısızlıktır. Allah, onları aile reisi kabul edip, dediklerine harfiyen itaat etmemizi emrediyor. İslam kadını böyle olmalı ama karşımdaki mümin erkeğin davranması gerektiği gibi davranan biri değil ki!'

_'Yine de sabretseydin. Alttan alsaydın! Madem bu kadar sabrettin... Dünya, idare dünyası... Sevmesen bile yüzüne güleceksin. Siyaset yapacaksın. Görmüyor musun politikacıları? Hem birbirlerini yiyorlar, hem de sarmaş dolaş, kuzu sarması...'

_ 'Tam on bir yıl ne yaptıysa karşılık vermedim, ablacığım. Bir dediğini iki etmedim. Sabrettim. Evliliğimin başında okuduğum bir takvim yaprağında: 'Kocasının yaptığı eziyetlere katlanan, onları başkalarına söylemeyen, halini belli etmeyen, buna yedi sene katlanan kadın evliya olur.' yazıyordu. Galiba bir hadisti. Ya da bir evliya sözü... Aynen uyguladım. İki ay önce okuduğum bir takvim yaprağında da: 'Nefsiniz de sizden davacı olacak.' yazıyordu. On bir yıl oldu, evleneli. İstediği gibi eziyet etti. Sustum. Fakat bu yazıyı okuyunca, yine sudan bir sebep icat edip de dövmek için üzerime yürüdüğü gece, mutfağa girdim, bir şey aradım, kendimi savunmak için; elime havanın eli geçti. Karşısına dikildim, kafasının hizasına kadar kaldırıp, onu tehdit ettim! Gözlerinin içine canavar gibi bakarak, sert ve kendinden emin bir ses tonuyla:

_ "Bana bak!.. Kafanı dağıtırım, bununla!.. Pekmezini akıtırım senin!.." dedim. "Bu zamana kadar seslenmedim. Ne yaptıysan katlandım. Bu aptallığımdan değil, sadece Allah'ın rızasını kazanmak içindi. Yedi yıl bitti. Ne yedi yılı? On bir yıl oldu. Ne olduysam oldum. Olduysam oldum, olmadıysam da vazgeçtim, evliyalıktan mevliyalıktan! Nefsim de davacı olacakmış, ahirette! 'Neden beni bu kadar ezdirdin?' diye. Bu beden de davacı olacak. Bu da emanet, Allah'tan bana." dedim.

Her gün bir tarafım yara bere... Sağıma dönerim, yatamam; soluma dönerim, yatamam... Her yanım mosmor... Sırtüstü yatsam, sırtım da çürük... Sen hiç dayak yememişsin, ablacığım. Belli... Hiç düşmedin mi? Bir yerin berelenmedi mi? Parmağımı kanırtır, bileğimi ters büker, kolumu kıvırır... Sol kolumu omzumdan çıkardı, bırak bileğimi, parmağımı... Belimi sakatladı. Bel kayması var şimdi bende. Ne çektiğimi bir ben bilirim, bir de Allah!'

_ 'Sonra? Vurdun mu havanın eliyle?' diye sordum.

_'Yok. Korkuttum sadece. 'Bir daha bana el kaldırırsan hakkımı alacağım!.. Bire bir hakkım var! Allah vermiş bu hakkı bana! Bundan sonra kork benden!.. Sakın bir daha üstüme geleyim deme!..' dedim. Korktu ve o oldu, bir daha el kaldırmadı.

_ 'Belki de bilseydin günün birinde nasıl olsa bir gün isyan edeceğini, başından beri vururdun, değil mi? Onca yıl sabretmişsin. Boşa gitti şimdi.'

_ 'On bir yıl boyunca el taşına dönmüştüm. O kadar vurmuştu da kaçmamıştım, korkak bellemesin diye. Sakınmamıştım, gururumdan. El kaldırmamıştım, asla! Kin gütmemiştim, darılmamıştım bile. Tam on bir yıl bu!.. Dile kolay!..'

_ 'İşte onun için diyorum ya... O kadar zaman sabret sabret, bir anda her şeyi kaybet!'

_ 'Allah: 'Say!' dedi, diyeydi. Peygamber Efendimiz, müninelere: 'Secde edilecek ikinci bir zat olsaydı, eşleriniz olurdu.' dediği içindi. ?Cennetim, onun ayağının altındadır' diyerek...'

_ 'Şimdi ne oldu? Neye yaradı?' dedi annem.

_ 'O anda saygı da bitti, evlilik de... Aşk yedi yılda bitermiş. On birinci yıla getirmiştim, sürükleyerek. Elimde kalan, sadece eşe duyulan saygı ve sevgi kırıntıları... O da ne kadar sürer, bilmiyorum, karşımdakinin aczini gördükten sonra...'

_ 'Ona, el kaldırmamakla paye veriyordun. O payeyi harcattırdı. Kedi gibi birisi o artık senin gözünde. Karısından dayak yemekten korkan bir pısırık...'

_ 'Evet, öyle... Böyle birisi benim eşim olamaz! O an, erkekliğinin iflasıydı. Bunu bana yaptırtmamalıydı. Canıma yetirmemeliydi. Ona anlayış gösteriyordum. Değerini bilmeliydi. Onca sabrıma mukabil, gittikçe durulacağına, gün geçtikçe azdı, kudurdu!.. Azan başını yer! Yedi, oturdu! Şimdi 'Höt!..' desem, ödü kopuyor!'

_ 'Ya aşk? Ya sevgi? Hani sevişerek evlenmiştiniz? Ne oldu aşka?'

_ 'Bu zamana kadar sabrederek, onun gururunu korumaya çalışmıştım. Erkek olduğu bilincini, kendine güvenini... O, öyleyken gözümde, aşık olunacak adamdı ama şimdi... Nereden nereye? Boş verin! Herkes, layık olduğu yere... Sevgisini de istemiyorum artık onun. Varlığı ya da yokluğu da mühim değil, benim için. Önemli olsaydı, indirici darbeyi vurmazdım, evliliğime. Sadece çocuklarımın babası... O kadar! Ona dedim ki her vurduğunda:

_ 'Dikkat et! Bana vurmuyorsun! Sevgiye vuruyorsun! Bu sevgi her darbede azalmakta... Bir gün bakacaksın ki sevginle dolu yüreğim bomboş... Yapma! Sevgi gitti mi yerine gelmez! Gel hoyratça harcama!'

_ 'Dini yönden nasıl hissediyorsun kendini? İç huzurun, İlahi dingiliğin, mutluluğun nasıl?' diye sormadan duramadım.

_ 'İki aydan beri o eski maneviyat kalmadı bende. Yine güzel rüyalar görüyorum, her şeyi malum ediyor Allah'ım ama rüyalara bakmayın! Onların çoğu istemsiz ve şuur altının oyunu... Hâlâ neden eşim gelir rüyalarıma? İhanet bilmem de ondan... Çok çok sigaraya verdim ciğerlerimi! Kendimden aldım hıncımı! Kimse benim yaptığımı yapmasın!..

Bir elimde sigara, bir elimde kül tablası... Alışınca nasıl ister insan, o mereti!.. Hele kafası bozulunca! İrade diye bir şey de var ama kullandırmıyor işte! İçimde pişmanlık var mı? Acıma falan? Asla!.. Ona karşı o duygu yok oldu bende. Acıma, acınacak hale düşersin! Merhametten maraz hâsıl oldu. Yeter onca yıl sustuğum! Artık başka, bambaşka bir Zerrin var. Aile içi huzur da iç huzuru da gerekli, aşk kadar. Onun erkekliğini ve aşkı koruyacağım derken ben araya gittim! Nerede gençliğim, güzelliğim?

Aslında ben var ya... Ona niçin isyan ettim, biliyor musunuz? Eve hapsettiği ve her hareketime şiddetle ambargo koyduğu için... 'Yeter artık, yeter be!..' dedim. İntikam ya da hınç alış biçimimdi bu! Hıncımı aldım ya, oh, rahatladım!..'

_ 'Bir hadiste: 'Ezilen kadının davacısı ben olacağım, ahrette!' diyor, Peygamber Efendimiz.' dedi, annem.

_ 'Onu bilen kim? Nerde öyle Müslüman!?'

_ 'Nasıl bir evliliğin olsun isterdin? Neler eksik kaldı? Nedir seni boğan?' diye sordum.

_ 'O kadar özgürlüğe aç bir ruhum var ki! Akşama kadar kelebek gibi uçmak istiyorum! Sabahlara kadar sokaklarda dolaşmak... Yorgunluktan bayılacak hale gelinceye kadar yürümek... Sonra, yığılıvermek, herhangi bir yere... Saatlerce dinlenmek... Deniz kenarında sabahlamak, bir gün... Aynı yerde batırmak güneşi ve beklemek, tekrar doğuncaya kadar orada... Her anın tadını çıkarmak, sakin, sessiz, huzur içinde... İşte biz bunları hiç yapamadık.'

***
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 70

13 Temmuz 2010 13-14 dakika 92 öyküsü var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (1)
  • 13 yıl önce

    Her anın tadını çıkarmak, sakin, sessiz, huzur içinde... İşte biz bunları hiç yapamadık.'


    Çünkü ona elalem gibi fırsat bulamadık, bulduysakda fırsatı kaçırdık.. :)))

    Güzeldi.. saygılar..