Eylül

Sıcak bir yaz günüydü. Hava sıcaklığı 28.7 dereceyi gösteriyordu. Edirne'nin merkezinde lise arkadaşım Eylül'ün düğünü olacaktı. İki gün önce kuru temizlemeciden aldığım siyah-kırmızı renklerden oluşan, eteği yerlerde sürüklenen ve bordoya yakın renkli ipek şalımı arabama özenle koydum. Birazdan yola çıkacaktım ve son hazırlıklarımı yaparak ben de arabama bindim. Keşan'dan Edirne merkezine gidecektim. 111 kilometrelik yolum vardı ve aşağı yukarı 1 saat 33 dakika sürecekti. Arabam BMW marka tabi bana göre araç değil füze. Hızı severdim o yüzden hemen yola koyuldum.

***
Tam saatinde Edirne merkeze vardım. Eylül'ün yaşadığı eve babaocağına gittim. Akrabaları oradaydı. Eylül'ün nişanlısını daha önce görmemiştim adını dahi bilmiyordum. Kapıyı çalınca Eylül bir heyecanla açtı kapıyı beni görünce hemen sarıldı. Kendisi de benim gibi Edirne'liydi. İkimizde de Trakya şivesi mevcuttu. Ben fazla şiveli konuşmazdım. Istanbulda çalışıyordum ve kendi şivemi unutmuştum. Ne zaman Keşan'a gelsem şiveme dönüyordum. Eylül hiç Edirne dışına çıkmadığı için şivesini çok kullanıyordu. Sarıldıktan sonra aramızda bir diyolog geçti.
'Ojgeldın be mari çok özlemişim seni düün de olmasa görüşemeycez.'
'Ojbuldum mari ayırlı ulsun te şindi sen de evlenip gidersin bi daa iç mi iç görüşemeycez.'
'Ulur mu be kısçem ben seni unutur muyum aydin geç içeri accık soluklan daa kuaföre gitçez.'
Içeri geçtim annesinin elini öptüm ve diğer akrabaları ile tokalaştım. Onlar da beni tanıyordu. Lisede hiç ayrılmazdık Eylül ile sürekli o bizde ben onlarda...
Keşan'dan geldiğim ve uzun bir yol olduğu için beni kendi odasına davet etti. Orada konuşuruz diye düşünmüş. Elinde bir tepsi, tepsinin içinde iki fincan kahveyle geldi oturdu yanıma ben hemen muhabbete başladım.

'İç bana bahsetmezsin sen kimle evleniyon?' dedim.
'Liseden çıktıktan sonra çalıştığım bir yerde bir kızanla tanıştım gürür gürmez aşık olduydum inanabiliyon mu mari bana?'
Eylül kolay kolay kimseyi sevemezdi aşka inanmayan biriydi o. En son düşüneceği şeydi evlilik. Acaba ne oldu da evlenecek kadar sevdi bu adamı? Sonra devam etti.
'Adı Asan Üseyin o da Tekirdaa'lı. 3 sene önce çalıştığım firmaya geldi orda tanıştık. Önce arkadaş gibi kunuşurdu benimlen o arkadaş gibi davrandıkça ben epten aşık ulurdum una. Ilk defa aşık uldum. Bilirsin ben kolay kolay sevemem kimseyi be ama bu çucuk çok başkaydı. Te şindi evleniyoz işte.'
Çok şaşırmıştım Eylül'ün böyle demesine. Ailem dahi davetiyeyi görünce şok geçirmişti. Bana hep 'Epiniz evlenin ama ben evlenmüyüm ayatımı bir kızan için zindana mı atayım a?' derdi. Şimdi biz hariç en erken evlenen oydu.
Kuaföre gitme saatimiz gelmişti. Dört kişi gidecektik. Eylül, ben, Ayşe yenge ve Eylül'ün kız kardeşi Esen. Bagaja Eylül'ün gelinliğini yengesinin ve Esen'in abiye kıyafetlerini koyduk. Keşan'dan gelirken arka koltuklara koyduğum siyah-kırmızı kıyafetimi de aldım. Onu da özenle bagaja yerleştirdim. Annesi bizden önce kuaföre gittiği için evde bizden başka kimse yoktu. Annesi bir saate kalmaz eve gelirdi öyle demişti giderken. Eylül evinin kapısını kilitledi ve arabada yan koltuğuma oturdu. Içindeki heyecan yüzünden anlaşıyordu. Esprili biriydi ve heyecandan olsa gerek espri yapamıyordu. Çalıştırdım arabayı ve yola koyulduk. Çok geçmeden müstakbel eşi Hasan Hüseyin onu aradı. Eylül heyecanla açtı telefonu ve konuşmaya başladılar.
Varmamıza yakın telefonunu kapattı Eylül. Elleri titriyordu benim ise gözümden kaçmamıştı bu durum. Ben hala anlam veremiyordum nasıl aşık oldu? Arabayı park ettim bagajı açtım inip eşyalarımızı aldık. Eylül en önce girdi kuaför salonundan içeri. Ben de kapıları kilitleyip takıldım peşlerine. Içeri girer girmez Eylül bir sandalyeye oturdu. 'Bre kısçeler biriniz bana makyaj yapsın emen bavşam düünüm var iylenmeyin de tökezlemeyem sona' dedi. Eylül'ün bu dediğine kuaföreler de gülmüştü. Hemen makyaj yapmaya başladılar. Kuaförün yanındaki kalfalardan biri de Ayşe yengeyi aldı. Ona da makyaj ve saç baş yapacaklardı. Ben de o sırada yanımda getirdiğim kıyafetimi giymek için arka odaya geçtim. Giyinip çıkacağım zaman Esen geldi benden sonra o da giyinecekti. Ben çıktıktan sonra Eylül makyajı yapılmış bir şekilde kızgın kızgın telefonla konuşuyordu. Ne olduğunu anlamadım ve gittim yanına oturdum. Ben gelince telefonu kapattı. Bana olanları anlatmak istercesine bakıyordu. 'Anlat' dermişçesine kafamı salladım. Başladı anlatmaya.
'Te bu tevekel erif daa ala evdeymiş gitmemiş berbere felan sanki tek ben evleniyüm. Şurda kaldı 3 saat. 3 saat sonra düün başlaycak kızanın umrunda değil bea.'
Bu dediklerine gülmemek elde değildi. Ben de devam ettim.
'Aman be mari sen de dert etme una yapcaklar sadece saç-sakal senle o bir mi?'
'Gerildim ben bea sabaa ben uyandırdım unu aramasam uyanmaycakmış. Ona da kızdım biraz. Bi insan nası uyur kendi düün gününde? Valla tam tevekel kapçık aazlı erif!'
Eylül kızmıştı. Onu sakin olması için uyardım. Ardından kuaför beni ve Esen'i çağırdı sıra bize gelmişti.
***
Kuaförden çıktık. Saat 17:47yi gösteriyordu. Bu saate kadar az sayıda da olsa evlerine davetliler toplanmaya başlamıştı. Saat 19:00'da düğün başlayacaktı. Kapıdan çıkarken Hüseyin'I gördük. Berberde işi bitmiş, damatlığını giymiş bir şekilde karşılaştık. Üzerinde takım elbise olmasa tanımayacaktım arkadaşımın müstakbel eşini. Eylül, Hüseyini görünce heyecanı iyice artmıştı ama eşiyle beni tanıştırmayı unutmamıştı. Hüseyin'e beni gösterdi 'En yakın arkadaşım Yaren te bu işte' dedi. Hüseyin elini uzattı, tokalaştık ona da bir ömür boyu mutluluklar dilediğimi söyledim. Teşekkür etti ve kuaför salonuna kuaför parasını ödemek için girdi. Çok geçmeden yanımıza geldi Eylül'ü gelin arabasına yönlendirdi. Araba o kadar güzel süslenmişti ki mutluluğun bir objesi gibiydi adeta. Arabanın ön plaka kısmında 'Uzurumsun' yazıyordu. Bu dikkatimden kaçmadı. Ayşe yenge, Eylül gelin arabasına bindi. Gelin arabası dolduğu için Esen benim arabamla gelmek zorunda kaldı. Önce Eylül'lerin arabası çıktı yola ardından benim araba. Arkasındaki yazıyı da okumuştum. Arka camda iki tane sevimli kalp içinde E ve Ü yazıyordu. Bizim buralarda 'H' harfine istenmeyen tüy muamelesi yapılıyordu. Adeta 'Üseyindeki H harfi gibisin varsın ama varlığını kanıtlayamıyorum' mesajı veriyordu. Kalperin altında kalan camın geri kısmında ise 'Erşey seninle güzel bea' yazıyordu. Bunu da çok beğenmiştim. Arka plakada ise yine 'Uzurumsun' yazıyordu.

***
Sonunda düğün başladı. Sıradan mahalle düğünüydü bu. Konuklar birer birer yerlerine oturmuş, daha da gelmeye devam ediyorlardı. Nikah daha kıyılmamıştı. Eylül'ün nikah şahidiydim. Hüseyin'in nikah şahidi ise kuzeniymiş. Ismi Miraç imiş. Orada tanıştık. Eylülle Hüseyin de nikah masanında yerlerini aldı.çalgı çengi henüz başlamamıştı. Eylül'ü tebrik etmek için arkadaşları teker teker geliyordu. Liseden gelen arkadaşlar ile ben de hasret giderdim. Ayaküstü sonbet ettik. O sırada Hüseyin'in yanına arkadaşı geldi.
'Üseyin nabüün bea?' dedi. Hüseyin de bağıra bağıra cevap verdi.
'Aynı bea.'
'Buban nabüü?'
'Nabsın bea ep aynı.'
'İyi bea.'
Bizim buralarda 'Nabıyün bea' kısmı hiç bitmiz. Koskoca muhabbet sürecekse bile ilk yarım saat 'Nabüyün' ile geçer. Ana muhabbete hemen geçiş yapılamaz. Bayramlarda özellikle, konu komşu-hısım akraba 'Buban nabüyü' diye sorana kadar bayram ziyareti biterdi.
Biraz sonra nikah memuru geldi. Çiftler yerlerine oturdu biz şahitler de kendi yerlerimizi aldık. Nikah başladı önce Eylül'e sordu memur. 'Sen Üzamettın kızı Eylül, Asan Üseyini eşin olarak kabul ediyün mü?' Eylül heyecanlandı ve birden yüksek ses tonuyla 'Eveeet!' dedi. Herkes alkışladı. Ben de arkadaşımın yüzündeki mutluluğu görünce gülümsedim. Sonra Hüseyin'e döndü 'Sen ejderya düşmanı Ayati'nin kızanı, Eylül'ü eşin olarak kabul ediyün mü?' Hüseyin de aynı ses tonuyla yanıt verdi. 'Etmem mi bea' dedi bu cevaba herkes güldü. Nikah memuru imzalamaları için defteri çiftlere verdi sırayla imzaladılar. Daha sonra ayağa kalktık memur da çiftleri tebrik etti ve evlilik cüzdanını Eylül'e verdi.
Trakya insanı çok meraklıdır. Hüseyin hemen Eylül'ün elinden cüzdanı aldı ve incelemek için açtı. Muhtemelen neler yazıyor diye bakacaktı. Eylül kızarcasına baktı eşine 'Üseyin nabüün sen be' dedi. Hüseyin halini hatrını sorar gibi algılamasından olsa gerek 'Aynı bea' diye cevap verdi. Eylül, Hüseyin'in elinden evlilik cüzdanını aldı ve yengesine verdi.
***
Ilk dansı yaptılar. Ben arkadaşımın yüzündeki mutluluğu çok net bir biçimde görüyordum. O ki yıllardır kimseye sevgili gözüyle bakmamış kimseyle evililik hayali kurmamıştı. Ben hala şaşkındım. Bu adama nasıl böyle delicesine aşıktı?
Danstan sonra sıra geldi oyun havalarına. Buraların roman ve trakya çiftetellisi meşhurdur. Hemen çiftelelli çaldı oturan herkes, yaşlı-genç demeden piste ilişti. Ben oturuyordum Eylül karşılığı olarak beni davet etti. Karşılıklı oynadık onunla. Hiç bu kadar eğlenmemiştim. Biraz sonra kına yakılacaktı Eylül, ben ve diğer yakınları kına elbiselerimizi giymek için eve girdik. Eylül'ün giydiği kına kıyafeti çok güzeldi. Kolları dirseklere kadar dar kesim, aşağı doğru genişlereyen manşetlerdendi. Başında kep ve alt kısmında şalvarı andıran bi kıyafetti. Hindistan kostümüne benziyordu. Çok geçmeden çıktık dışarı. Kına yakmak için ayrılan iki sandalyeye çiftler oturdu. Yengeleri kına yakmak için yanlarına geçti. Ben ve diğer yakınları 'Yüksek Yüksek Tepeler' türküsünü söylemeye başladık. Eylül ağlamıştı. Çünkü artık kocasının evinde yaşayacaktı. Ayrılıyordu 24 yıllık baba ocağından. Eylül kınadan sonra yüzünde indirmiş olduğu gelinliğin duvağını kaldırdı. Ağladığı besbelliydi. Bir kere daha dans ettiler. Danstan sonra meşhur 'Roman Havası' çalmaya başladı. Eylül bir anda gülmeye başladı. Biz lise yıllarımızda okuldan çıktıktan sonra yürüyerek eve gelirdik. Eve gelirken nerede kalabalık bir yer bulursak açar roman havası oynardık. Eylül'ün isteği üzerine herkes pistten çekildi ortada sadece ikimiz kaldık. Eski günlerdeki gibi roman havasını yine kalabalık ortamda oynamaya başladık bu defa bu kalabalık Eylül için buradaydı. Iki dakika evvel ağlayan Eylül, şimdi kahkaha atarak oynuyordu. Trakya insanı böyledir işte. Gelini kına gecesinde zorla ağlatır iki dakika sonra hiç bir şey olmamış gibi oynatır :))
***
Düğün bitti. Gelen davetliler Eylül'ü, eşini ve eşlerin ailesini tebrik edip erkenden gitti. Ben arkadaşım için düğünün sonuna bekledim. Sayılı insan kalmıştı teker teker onlar da gidiyordu. Eylül'ün yüzündeki heyecan hala aynıydı. Ben son kez daha sarılmak için gittim yanına. 'Tebrikler mari seni bir ömür te büle mutlu görmek isterim. Ben gidiyüm artıkın geç oldu Keşan bildiğin gibi 1 saatten fazla bir yol. Anca giderim. Size bir ömür boyu mutluluklar be kısçe. Aydi oşçakal' dedim. Eylül ile vedalaştık. Arabama doğru yola koyuldum. Yolun henüz başındayken Eylül'ün, Hüseyin'e neden bu kadar aşık olduğunu anlamıştım. Vedalaşma sırasında kulağıma fısıldadığı o cümleleri hatırladım.
'Bu zamana kadar sevgilim olmadı, bilirsin. Sevgilin olduğunda gün gelecek yıldız gibi kayıp gidecek ama sadece varlığı ile mutlu olduğun insan gökyüzü gibi olacak. Sen o gökyüzünden bir yıldız kaybettiğinde üzüleceksin ama hiç bilmeyeceksin asıl gökyüzüdür senin mutluluğuna sebebiyet veren. Ben Hüseyin'i gökyüzüm gibi sevdim her gece yıldızlara bakarak aslında gökyüzünde ne kadar değersiz olduğunu gördüm. Geceden sabaha geçildiğinde yıldızlar yok oluyor ama gökyüzü baki kalıyor. Işte bu yüzden, baki kalması için ben yıldızları değil gökyüzünü sevdim...'

06 Mayıs 2015 11-12 dakika 3 öyküsü var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (1)
  • 9 yıl önce

    Ne güzel bir sevdiğin arkadaşının mutluluğuna ortak olmak. Ayrıca yazı aralarında ki yerel ağızla yapılan konuşmalarda öyküye renk katmış kutlarım güzel bir öyküydü...👍