Fenomenistan

İki elimi de havaya kaldırarak "buradayım, buradayım, merhabalar!" diye bağırarak etrafımdaki kalabalığa seslendim. Tabii ki de hepsi benim için buradaydı, canlarım benim... Beni hiçbir zaman yalnız bırakmazlardı! Küçük bir kız çocuğu bana doğru koşuyordu, daha fazla yorulmasına gönlüm razı olmayarak ben de ona doğru adım attım. Sarılmak için kollarımı iki yana açtığımda küçük kız; beni teğet geçerek başka yöne gitti. Ellerim havada öylece kalakaldım! Çocuktu neticede, belki de hoşuna giden bir oyuncak gördü... Saçlarımı düzelterek istifimi bozmamaya çalıştım. Kulaklığını kulağından bir an olsun çıkarmayan ergen delikanlıyla göz göze gelince gülümsedim. Kulaklığını kulaklarından çıkararak "hayırdır" dercesine işaretleşti. "Evet... benim, ben!"

"Pardon?"
"Ben'im diyorum, ben..." meşhur kahkahamı atarak gencin omzuna dokundum.
"Hanımefendi, İnan'ın anlamıyorum..."

Duraksadım, gözüme gelen saçımı kaldırarak "tanımadın mı?" diye sordum.

"Tanımam mı gerekiyor?"

Çok bozuldum. Yutkundum, yine de belli etmemeye çalıştım.

"Neyse, müziğini dinle sen. Hoşça kal!"

Bana deliymişim gibi bakıyordu. Onu geçerek bir daha arkama bakmadım, bana doğru gelen kalabalıkta kesinlikle benim için yanıp tutuşan birileri vardı. Otuz iki dişimle gülümsüyordum. Küçük bir erkek çocuğu yanıma yanaştı.

"Abla be!"
"Ah canım, ne şekersin sen. Sen de beni takip ediyorsun, değil mi?"
"Takip, takip derken?"

Hay Allah! Ne oluyordu da insanlar beni tanımamış gibi davranıyorlardı, yoksa etrafta benim görmediğim gizli kameralar mı vardı?

"Ben bir yemek parası isteyecektim be abla, çok açım."
Çantamdaki bozuklukları çıkararak küçük çocuğa verdim, başını okşadım ve gitti.

Boş bank'a oturarak soluklandım. Cep telefonumu çantamdan çıkararak Twitter'ı açtım. Daha açar açmaz arka arkaya takipçiler yağmaya başlamıştı, onca insan varken bunca insan beni tanımadığını nasıl söylerdi? Takipçilerimi kaybetmemek adına ben de onları takibe aldım, milyonlara hitap ediyordum neticede. Tam o sırada telefonum arandı.

"Alo, efendim Başak?"

Burun kıvırarak konuştuğum arkadaşım Başak'la ilkokuldan beri arkadaştık. O İzmir'de yaşıyordu. Seneler olmuştu birbirimizi gerçek anlamda merak etmeyeli, sosyal medyayla alakası yoktu. Dar çevrelerin dar insanlarından biriydi, benlik değildi hiç. Ben milyonlara ulaşan bir fenomendim! Rumuzumu bile fenomen kraliçesi olarak almıştım. Stalklayan stalklayana, YouTube'dan bile teklif almıştım. Güncel haberlerden çok, benimle ilgilenirlerdi. Boyum 1,45'ti; göz rengim kahverengi, saçlarım siyah, ilk takipçim de Türkçeyi katlettiğim ergenlik zamanlarıma denk geliyordu. "Nbr napıon" yazmıştı da; "ii sen nabıon" diye cevap vermiştim. Sonra edebiyat öğretmeni oldu da sosyal medyaya veda etti, klavyesine çok geldi demek lisanı...

Beyaz saçlı ton ton bir teyze bana doğru geliyordu. Banktan kalkarak saygı duruşunda durur gibi kartvizitli duruşumu takındım. Ona yer verdiğimi zannetti.

"Teşekkür ederim kızım."
"Ah... tabii haklısınız teyzeciğim, siz pek takılmıyorsunuzdur, o yüzden tanımadınız demek..."
"Efendim?"
"Torununuz vardır muhtemelen; o takip ediyordur beni..."

Teyze bana öyle tuhaf bakıyordu ki kaşımın üstünde çıkan sivilceye baktığını düşünüp çantamdaki minik aynamı çıkarmak gereği duydum.

"Kötü mü duruyor?"
"Kızım, iyi misin, adın Ne, kimsin, ailene haber vermemi ister misin?"
"Adım... adım Bahar. Torununuza sorarsanız o tanıyordur beni, herkes gibi."
"Torunumun arkadaşı mısın?"
"Ha...hayır, yani belki de..."

Tam o sırada kameramanlar belirdi önümüzde.
"Ah bak teyzeciğim! Beni çekmek için geldiler, röportaj havamda da değilim ki. Hay Allah..."

Güneş gözlüğümü çıkarıp makyajsız halimi belli etmemek suretiyle gözlerime taktım.

"Merhaba, evet... şimdi konuşabiliriz"
"Pardon? Biz klip çekimi için buradayız bayan."
"Ben... yönetmen kim, listemde olmalı"
"Ne listesi, ne diyor bu?!"

Kendi aralarında deli olduğuma ikna olmuş olan azınlık grup, kesinlikle cehalet priminin simgesiydi. Beni nasıl olur da tanımazlardı? Sinirlenerek yerimden kalktım. Tweet atmalıydım.

Karaktersiz sitem tweeti; "yanlış bir ülkeye geldim sanırım, kimse beni tanımıyor"

Tweeti paylaştığım anda binlerce beğeni aldı, kalbime dokundular, rt'lediler, yorumlar peş peşe geldi.

"Ne oldu bahar, neredesin şu an?"
"Ya garipliğe bakar mısın insanların çoğu trip atıyor, oğlum, havanız kime? Burada bombardımana tutuyorsunuz... sinirlendim çok, bir süre hesabımı donduracağım kanks"

Mention attıktan sonra hesabımı dondurdum. Çok öfkeliydim. Evime gidip yatağıma uzandım. Kimseyle konuşmak istemiyordum.

Aradan bir gün geçti ki dayanamayıp hesabımı aktif ettim. Zaten otuz günlük limitimiz vardı, açmazsam hesabım bana küser, bir daha açılmazdı.

Ayaklarımın fotoğrafını çekerek tweet olarak paylaştım.

"Hani gitmiştin? Geri gelmişsin baho!"
"Sizi bensiz bırakmak istemedim kanks."

Mention yine binlerce beğeni almıştı. Hemen bugün bu şehirden ayrılmalıydım, bu şehrin insanları Twitter kullanmıyordu belli ki. Gitmeliydim. Canım çok sıkılmıştı.

Valizimi hazırlayarak yol beni nereye götürürse oraya gitmeye karar verdim.

"Bahar! Fenomenistan diye bir ülke varmış, bak bizim gibileri orada tanımayan yokmuş. Biraz kendine gelirsin en iyisi oraya git bebeğim öptüm kib bye" diye mesaj atmıştı mizah bombardımanı rumuzlu arkadaşım.

Evet, evet! Fenomenistan tam bizim gibilerin yeriydi. Ne işim vardı canım burada? Cehalet almış başını yürümüş gitmiş, kimse milyonların takip ettiği beni tanımıyor, ya da burunları havada...

Otostop çekerek bir arabaya bindim.

"Merhaba, ben bahar! Şey... tabii siz beni kesin tanıdınız. Yol çok uzun olmayacaksa beni bizim ülkeye ışınlar mısınız, yani bırakır mısınız? Bir sürü tweet atarım, follow friday günlerinde ilk sizin adınızı yazarım. Ne dersiniz?"

Direksiyona hakim olan genç adam birden arabayı durdurup "bizim burada bildiğim tek bir yer var senin gibiler için; zırdelistan ben seni oraya bırakayım bacım, başka yolu yok..." dedi.

Hakaret etmişti, çok pis içerlemiştim. Mesajlaşıyor olsaydık kızgın emojimi atar tepkimi belli ederdim ama daha yeni botoks yaptırmıştım, şimdi tepkilerim de belli olmazdı ki... Arabasının kapısını açıp sertçe kapatarak arabadan indim.

Ormanın ortasında kalakalmıştım, birden köpek havlamaları, kurt ulumaları birbirine karıştı. "Ah! Kesin beni tanıdılar, kesin!"

Ayakkabılarımı çıkararak koşmaya başladım.

"Bekleyin canlarım, geliyorum! Take care kib bye!"

02 Eylül 2018 5-6 dakika 77 öyküsü var.
Yorumlar