Gayfe

Her akşam yemeğinden sonra, babam "ben gidiyorum derdi" dört beş yaşıma girene kadar, pek anlamazdım ama yaşım yedi gibi olunca, bir akşam 'ben de geleceğim' dedim...

İşte o akşam, ilk kez kendi kendime bir karar vermiştim ve uygulamaya koymuştum. Bu benim hayattaki en önemli ve tutarlı kararımdı. Babam önce şöyle bir baktı bana, hiçbir şey demeden koridorda ilerledi ve ayakkabılığın yanına vardı. Ayakkabısına uzanırken 'demek sende gelmek istiyorsun' dedi...

Hadi o zaman deyince, kalbim yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlamıştı, bir koşuda vardım babamın yanına, benim ayakkabılarımı da aldı ve ayaklarımın dibine bıraktı. Henüz yeni öğrenmiştim ayakkabımın bağcıklarını bağlamayı, heyecandan olsa gerek, beceremedim.

Babam eğildi ve 'daha ayakkabını giymekten acizsin ama bende geleceğim demeyi biliyorsun' dedi ve ekledi 'demek gayfeye gelecen' dedi...

He ya dedim, gerçi 'gayfe' ne demekti, bilmiyordum ama gidecektim işte...

Hatun, biz çıkıyoruz diye seslendi babam, kapıyı araladık ve dışarıya çıktık. Ortalık neredeyse zifiri karanlıktı, tırsık bir şekilde uzattım elimi babamın sol eline. Serçe parmağından kavradım sıkıca, uzaklardan gelen köpek sesleri çok korkuturdu beni, gerçi, bu yaşıma geldim hala korkarım köpeklerden...

Tozlu sokak yolumuzdan sağa doğru kıvrılınca, aşağı taraftaki köy çeşmesinin başında duran ışığı, yani sokak lambasını fark ettim, ne kadar da güzeldi aydınlık olan yerler. Köyümüz küçük bir Anadolu köyüydü, merkeze yakın olmamıza rağmen, sokak aydınlatması diye bir şey yoktu, birkaç yerde olan sokak lambaları da, sanki yok denmemesi için koyulmuşlar gibiydi...

Çeşmenin yanından geçerek muhtar amcanın bakkalının yanındaki sokaktan aşağı doğru yürüdük ve sol tarafımızda, tahta sandalyeleri olan, masaların bulunduğu, bir sürü insanın oturduğu bir yere geldik. Babamı tanıyanlar benim kafamı okşayıp, nasılsın dediler, gülümsedim...

Sağ köşedeki masada oturan iki amcanın yanına ilerledik, babam beni kucaklayarak boş sandalyeye oturttu. Kendi de karşıdaki sandalyeye oturup 'Adnan' diye bağırdı. Sol tarafımızdan bir ses geldi 'çay mı' diye. Bir çay, bir de oralet dedi babam, şaşkın bir şekilde etrafıma bakınırken, önüme sarı renkli bir bardak konuverdi...

Daha önce hiç böyle bir çay görmemiştim, babam anlamış olacak ki 'iç oğlum, şekerli bak dedi' ağzıma ilk yudumu alırken dudağım nasıl yandı anlatamam ama hiç sesimi çıkarmadım. Sanki buraya gelince büyümüş, kocaman olmuştum, annem verseydi o sıcak oraleti yaygarayı koparırdım!

Babamlar konuşmaya daldıklarında, ben de etrafı seyretmeye başladım, burası neresiydi, neden bütün köylü buraya gelmişti. Babam her akşam buraya mı, geliyordu, geliyorlarsa, ne yapıyorlardı? Tam bu arada, tanıdık birisi, Ahmet amca geldi yanımıza, sen şöyle yana geç bakalım diyerek, beni kucakladığı gibi, yan tarafındaki sandalyeye oturttu...

O da bağırdı 'Adnan, bize taş ver' diye. Ne yapıyordu bu adamlar ve babam, taşlarla ne yapacaklardı, annem bana hep kızardı, taşla, toprakla oynama üstün batıyor, diye! Az sonra bana oralet getiren abi, masanın ortasına şak diye döktü bir şeyler! Meraklı gözlerle bakakaldım. Ortaya dökülen o taşların adı 'okeymiş' bunu da birkaç yıl sonra öğrenecektim...

O gece öğrendiğim ve ilk kez ziyaret ettiğim kahvehanelerin, bu ülkenin kanayan yarası olduğunu, insanları üretmekten uzak bıraktığını, kültür değerlerini yitirdiğini ise, daha sonraki yıllarda keşfedecektim!

O günden sonra bir daha gitmedim babamla 'gayfeye' babam yıllarca gidip geldi her akşam!

Hala daha gitmeye devam eder, birçok Türk insanının yaptığı gibi...

16 Kasım 2017 3-4 dakika 29 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (2)
  • 6 yıl önce

    Merhabalar Çok güzel bir öykü yazar sayfam da paylaşıyorum. Kutlarım sizi.

  • İlginiz ve alakanız mutlu etmiştir şahsımı, çok teşekkür ederim Sıdıka Hanım, saygılar...