Gazete Parçası - 1

Sabah öğleye kadar On Bir Eylül İlkokulu'nda yedek öğretmenlik yapıyorum, öğleden sonra birinci sınıfın, akşam da ikinci sınıfın derslerine giriyorum. Günlerim öylesine yorucu ve uykusuz geçiyor ki uyurgezer gibiyim. Akademi ile Kükürtlü Kız Öğrenci Yurdu'nun arası on dakika... Bir de o dik Muradiye Yokuşu olmasa!

Yine böyle bir akşamüstü, akşam derslerine girmeme kararı alıp, gündüz aldığım derslerin bitimine kadar nasıl dayandım, bilmiyorum! Uykusuzluktan gözlerim kayıyor. Zaten çoğu kez açık duran kapıya yakın olduğundan daha havadar olan ön sıralarda, açabilirim ümidiyle pencere yanlarında oturuyorum. Üç yüz kişilik amfi... Teneffüslerde aynı anda yüzlerce sigara yakılıyor. Bir de o kadar kişinin nefesi! Mide bulantısından bazen dersten çıkmak zorunda kaldığım da oluyor. ?Sen de içersen, o kadar etkilenmezsin.? diyorlar. Dershane değil, işkence odası! Hemen kendimi dışarıya attım! Bir an önce yurda varmak, yatağıma uzanıp, yemek vaktine kadar birazcık dinlenebilmek için sağa sola bakmadan hızlı hızlı yürüyorum.

Aynı yerden alışveriş yapmak âdetim olduğu halde yolumun üstündeki en son ve en yakın bakkal dükkânına bile uğramadım. Yurdun seyrek ağaçlı, çiçek dolu bahçesini geçtim, tam binaya yaklaşmaktaydım ki yerde, buruşmuş, üzerine basıldığı için kirlenmiş, resimli bir gazete parçası... Görür görmez ürperdim! Bir kaç saniye duralayıp, dikkatle baktım. Bana sanki içinde sıladan bir ölüm haberi yazılıymış gibi geldi. Hâlbuki her yerde böyle bir çok gazete kağıdı parçasına rastlarız; ne önemseriz, ne de iyi ya da kötü bir olay okuyormuş gibi oluruz. ?Allah korusun!? diye mırıldandım.

Sağ taraftaki söğüdün yerlere kadar sarkan dallarına sürünerek ilerledim, merdivenleri yavaş yavaş çıkmaya başladım. Aceleciliğimden bir solukta, ikişer ikişer atladığım basamaklar yükselmiş, dikleşmiş ve çoğalmıştı. Arada biraz bekleyip, soluklandım. Tekrar devam ettim. Yine de nefes nefeseydim. Ardına kadar açık kapıdan içeri daldım!

Birisi koridora sandalyeler dizmiş, üzerine çamaşır sermiş. Havalanması için de kapı önüne doğru koymuş. İlk sandalyeyi sola doğru çektim. İnadına içerisi buhar olmuş. Banyodan su sesleri, odalardan sigara dumanları geliyor. Hayret! Demek ki günlerdir akmayan su, nihayet gelmiş... Fırsat bu fırsat, banyo yapmak isterdim ama kolumu kaldıracak halim yok. Solda on kişilik bir oda, sağda iki kişilik ve sekiz kişilik iki oda, caddeye bakan sol dipte de bizim altı kişilik odamız... Sağdaki büyük odada toplanmışlar. Yine bir olay var. Jeyan, gün boyu sevgilisiyle nerelerde dolaştığını anlatıyor. Uludağ yolunda piknik yapmışlar. Meraklılar yatağına doluşmuş. Sorular, kahkahalar...

İçimde bir matem burukluğu... Sıradan bir kâğıt parçası, gerçekten bir yakınımın ölüm haberini iletmiş gibi üzüntüye gömülmeme sebep olmuştu. Kimseyle paylaşmadım ama üzerime çöken yas ıssızlığından kurtulamıyorum. Yoğun bir iç sıkıntısı!.. Neden durduk yerden sılayla ilgili böylesine bir karamsarlık içinde kötü şeyler düşünüyorum?

Odaların sesleri birbirine karışıyor. Kimisi küçük tüpün üstünde, minicik bir tavada helva kavuruyor, kimisi şarkı söylüyor, dedikodu edenler, ders çalışmaya gayret edenler, çamaşır yıkayanlar, giyinenler, süslenenler... Herkes hareket halinde, her zamanki gibi... Uzaklardan radyo sesi geliyor, dışardan caddenin gürültüsü... Benimse vücudum ağırlaşmış, kocaman açılmış gözlerimde donuk bir dalgınlık; etrafa bomboş bakmaktayım, sesleri ayrıştırıp, söylenenleri anlayamadan... Aklımda bir sürü soru cirit atmada! Ne kadar yorgunum! Gözlerim süzülüyor. Dizlerimin dermanı kalmamış. Yatağım ranzanın üstünde, çıkacak halim yok. Alttaki yatağın ayakucuna, battaniyenin üzerine uzanıyorum.

Olabilir miydi öyle bir şey? Böyle bir iletişim mümkün müydü? Telepatiye, birçok kere yaşadığım olaylar nedeniyle çok inanıyordum ama bunca belirgin, gazeteden okurcasına da olabilir miydi? Orada bir ölüm ilanı olsaydı, diyecektim ki: ?Ben bağlantı kurdum; yazıları, bildiğim isimlere benzettim.? O kısım, o tür ilanların konduğu iç sayfalardan değil, ön sayfadan kopmuş, defter yaprağı kadar, resimli, çamurlu, buruşuk ve uzakta olduğu için doğru dürüst okunacak durumda değildi.

Kim ölebilirdi? Babam? Allah korusun! O değildir. Acı haber tez duyulur. Annem aklıma gelmiyordu. Sanki hiç evden çıkmadığı için başına kaza bela gelemez, ölüm onu bulamazmış gibi... Akrabalarımız? Aile dostları? Babamın arkadaşlarından biri? Kaç samimi arkadaşı var ki zaten? Sadri Bey ilkokul öğretmenimdi, bir yıl önce öldü. Zeki Bey hasta değil, güçlü kuvvetli adam! Sanki o gibi... Aman, şimdi neden böyle şeyler düşünüyorum? Neden hep en kötü şeyler geliyor, aklıma? Neden doğum ilanları, evlenme haberleri değil de ölüm haberleri? Saçmalama! Zeki Bey ölse, üç samimi arkadaşın ikincisi de gitmiş olacak. Babam, sıranın kendisine geldiğini düşünerek üzülecek. Yorgunluktan beynimin uyuştuğu yetmezmiş gibi içinde düşünceler süratle dönüp duruyor. Bütün vücudumdan elektrik akarcasına bir sıcak bir soğuk dalgalar geçiyor.

Akşamları telefon kilitleniyor; gündüz, görevlilerin kontrolünde açabiliyoruz. Bulunduğumuz yere postane çok uzak. Hiç bir şey yapamadan, eli kolu bağlı, sabaha kadar beklemek ne acı!..

Akşama kadar ağzımı bıçak açmadı. Doğru dürüst yemek de yiyemedim. Herkes, her zamanki gibi gülüp oynuyordu; ben bilmediğim, duymadığım, görmediğim bir şey için ölümü yaşıyordum. Gurbetin de ölümden bir farkı yok ya böyle duygular da tuzu biberi... Gecenin kasveti çökünce, bunaltan huzursuzluğu hiç taşıyamaz oldum. O gürültüye rağmen erkenden yattım.

Ertesi gün sabah korkuyla evi aradım. Hissettiklerimi anneme söyledim. Sakin bir sesle:

_?Bizde bir şey yok. İyiyiz. Hamd olsun! Düşündüğün gibi... Zeki Bey öldü. Hüküm Allah'ın. Başın sağ olsun! Allah taksiratını affetsin! Salonda oturduğu yerden kalkmış, ayağı halıya mı takılmış, bilmiyorum; düşmüş, alnında bir kızarıklık... Dev gibi bir adam, devrildi gitti! Vakit saat... Ecel gelmiş. ? dedi.

06 Ağustos 2009 5-6 dakika 92 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (4)
  • 14 yıl önce

    Senin yazılarını burada okumak da çok güzel sevgili onur..Kutlarım..

  • 14 yıl önce

    Öyküyü çok beğendim anlatım gücünüz, çevreyi göz önüne serbeilmeniz ustacaydı.

    Eğer ki hikaye başınızdan geçmeyen sadece kurguladığınız bir şeyse daha da güzel, o zaman dahada büyük bir yaratıcı düşünce gücünüz var demektir.

    Bir kitap yazdınız, yazmaya kalktınız ya da bir çok kez aklınzıdan geçirdiniz eminim.

    Böyley hikayeler yazdığımda bende hep heveslenirim. Bir kaç kez ilk 45-50 sayfasını yazıp sonra bıraktığımda oldu.

    Daha önce denemediysenizde denemelisiniz bence...

  • 14 yıl önce

    BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ, bin bir tane yazılacak. Üç yüzü, üç yüz günde yazıldı. Üç ay ara verdim. Devam edeceğim.

    Yanılmıyorsunuz. Daha önce, BİTMEYECEKSİN isimli bir roman yazdım.

    İlginiz için teşekkürler... Kalp kalbe karşı... Ben desizin ötkülerin,izde gezindim bu sabah. SEVGİLİZCE özgün ve çok güzeldi. Oradan, dönmek niyetiyle ayrıldım. Siz de geleceğin yazarısınız. Kutluyorum.

  • 14 yıl önce

    Vaktim yettikçe yazdığım yorumların ardına bakarım, ayrıca mesaj atmış olmanızsa düşünceli bir incelik. Teşekkür ederim😏