Gelme

Yaz aylarının birinde köyümüze yabancı bir aile yerleşti. Aslında kaç haneyiz, nereden geldiklerini, kim olduklarını çabuk öğrendik. Zaten pek sormaya da hacet yoktu. Yeni gelen ailenin koca karısının dili çıkrık gibi çalışıyor, durmadan konuşuyordu. Hattâ lâkırtılarının bir gün birileri tarafından aleyhlerinde kullanılabileceğini düşünecek kadar bile duraklamıyordu konuşurken. Ve ortaya karmakarışık bir portre çıkıyordu. Örneğin, Fatma nine, kocasının ne kadar çalışkan, ne kadar namuslu olduğunu söylerken, birden tam tersi sözler sarfetmeye başlıyordu. Bu sefer de:
- Bana bak komşu, diyordu, benim kocamın haylaz olduğuna bakmayın siz. Bu babasının nazlı çocuğu olarak yetiştiğindendir. Ama akıllıdır benim kocam, çalar, kapar, yalandırır, dolandırır, gene bizi aç bırakmaz.
Ona göre bu sevgili eşini övmekti ya, köylü hiç de öyle düşünmüyordu. Bu ''Gelme''den sakınmaya başladılar. Öyle ya, düne kadar kim tanıyordu onu ! Öz be öz karısından ne duydularsa, onu biliyorlardı Japon Akif hakkında. Kendisini böyle tanıtmıştı köyümüze geldiğinde. ''Japon Akif''. Yani aklının ''Japonlar gibi keskin olduğundan Japon Akif'' diyorlarmış ona güya... Fakat bizim köylü ona ''Gelme Akif'' dedi, başka diyemedi. Eh, gerçi Fatma ninenin ''övgülerine'' dayanarak, ''Yalancı Akif'' de diyenler vardı ama, o buna pek aldırmıyor, en çok ''Gelme'' hitabına canı sıkılıyordu. Konu komşunun gönlünü alma çareleri düşündü uzun uzun. Nihayet bir gölcük yapmayı kararlaştırdı. Böylece, hayırı sayesinde, köylü ona ''Bizim Akif'' diyecek, artık ''gelmelikten'' kurtulacaktı. Hem yalnız gölcük yapmayla kalmayacak, üstüne bir kurban da kesecekti. Ve kurban sofrasında köylüden ailesini aralarına almasını rica edecek:
- Ne olursunuz, lütfen artık bana ''Gelme'' demeyin, diye yalvaracaktı.
Öyle de yaptı. Bayır Başı'nda günlerce kazma, kürek salladı. Onunla birlikte karısı, çocukları
da çalıştılar sabahın karanlığından, akşamın karanlığına kadar. Bayır başında göl su tutar mı, demeyin ! Bizim köyün toprağı merhametlidir, emeğinize karşı ne isterseniz, onun fazlasını verir !
Şimdi de öyle oldu. Sanki Gelme Akif:
- Ver Allahım, su ver, dedi ve birden bulutlar Bayır Başı'nda kümeleşti, gök gürültüleri bambaşka bir keyifle homurdaşmaya başladılar, şimşekler önce gölcüğün dibini şöyle bir yokladılar ve bir anda yağmur kazandan dökülürcesine yağmağa başladı. Adam sırsıklam olmuş, sevinçten zıp zıp bir oraya, bir buraya turlar atıyordu. Fatma nine yağmur suyuyla dolmuş şalvarları aşağı sıyrılmasın diye, uçkurlarını sımsıkı tutmuş, kocasını ağzı açık seyrediyordu. Her yanıyla sevdiği kocasının, şimdi belki Yüce Allah'ın da ne kadar sevgili kulu olduğunu düşünüyordu.
Yağmur başlamasından kısa bir süre sonra durdu. Sanırsın bir tek ''Akifin Gülcüğü''nü doldurmak için yağmıştı. Şu mucizeye bakınız - yağmurun ardından bir de güneş parladı ki, sanki yıkanmış, paklanmış, kurban sofrasına oturmak için hazırlanmıştı !
Gelme Akif'in üç çocuğu vardı. Birini kurbanlık koç'u getirmeye, diğerini imami çağırmağa, ötekini de köylüyü davet etmeye gönderdi. Hay Allah, burası masal anlatışına benzedi ama, inanın bu tam bir gerçek !
Neyse, millet toplandı, dualar okundu, kurban yahnisi sofralara konulup, yendi, ayağa kalkmak için kıpırtılar başlayınca, Akif amca yayından kurtulmuş bir düzenek gibi yerinden fırladı, bir emir er'i gibi kasılarak:
- Hey Kulakova köyü ahalisi, yediniz, içtiniz, benden yana helal olsun ! Umarım ki, bundan sonra beni aranıza alır, artık ''Gelme'' demezsiniz, dedi.
Kurbana katılanlardan biri:
- Doğru söylüyor Gelme Akif, dedi.
Başka biri de gayet yüksek sesle:
- Gelmenin Gölcüğü hepimize hayırlı olsun, arkadaşlar, Allah Gelme Akiften razı olsun, dedi.
Kalabalık çorap örüğü gibi bayır aşağı çözülmeye başladı. Sonunda gölcük başında bir tek o kaldı. Oracığa çöktü ve ellerini dizlerine yaslayarak uzun süre uzaklaşan kalabalığın ardından boynu bükük baktı. Gülsün mü, ağlasın mı ? Düne kadar köyde bir tek Gelme Akif vardı. Şimdi sayesinde bir de Gelmenin Gölcüğü olmuştu !

05 Mayıs 2010 4-5 dakika 4 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)
  • 15 yıl önce

    ...hep öyledir ha bu hayat...yetimin yüzü gülmez,kenar güzeli güzide olamaz...toplumlarda var olan bir öteki kavramına ne güzel dokunulmış bir mükemmel ironiyle... yerler,içerler yine de, tüy değişir,huy değişmez ve o kabul görülmeyen "gelmeler " için hep de,her türlü özveriye rağmen: -Doğru söylüyor...... ...ama,ama yine de ,ne de olsa" GELME AKİF" derler...

    ...ve tebrik ederim yazarın mizahi anlatımını...