Genelev

GENELEV


GENELEV

İkisinin hikâyesi hiç kesişmedi.

İkiside arkadaşımdı. Birbirlerini hiç tanımadılar.

Bilerek değil ama ,hiç bir arada olmadık.

Üç ortak yanları vardı. Birincisi bendim. İkisinin ortak arkadaşıydım. Ama konumuz ben değilim ben yalnızca anlatıcıyım.

İkinci ortak noktaları hastaneydi geniş bir araziye yayılmış hastane.

Hastanenin kuzeydoğu ucunda Tamer, Güneybatı ucunda Yunus otururdu.

Yunus çay paraların ödedi. Dere kenarındaki pınara doğru yürümeye başladık canı sıkılmıştı, marul bostanlarına kadar konuşmadık.

Yermisin dedim başını salladı.

Etrafa bakındım.

Kimsecikler yoktu.

İki marulu köküyle çıkardım. Pınara vardığımızda güzelce yıkayıp yemeye başladık.

Yağlı yağlıydı bir o kadarda lezzetli.

Surat asmasının nedenini anlamıştım. Ne zaman masada böyle bir şey konuşulsa hemen masadan kalkar giderdi. Derdini düşündüklerini ne anlatabilir ne anlaşılmayı beklerdi.

Tek çaresi kalkıp gitmek. Belki de gizli gizli ağlayacağı bir yalnızlık arardı.

Genç erkek masalarında da cinsellik ve para karşılığında girilen ilişkiler bazen abartılı şekilde konuşulurdu.

Ağladığını biliyordum. Bir keresinde dere kenarında bir ağaca kafasını dayayıp tüm utanmalarını bir tarafa bırakıp hıçkıra hıçkıra ağlamıştı.

Benim bildiğimi biliyordu. Çünkü evlerini taşlayanlardan biride askerden yeni gelen amcamdı.

Ne değiştirebileceği ne düzeltebileceği bir şeydi bu.

Lise çağında bir delikanlının kabulleneceği bir şey değildi ama bu bir yaşanmışlıktı, Yaşıyordu. Ortada duran bir gerçekti.

Aklı ermeye başladığında annesi inanma kimseye demişti. Ama sonraki günlerde doğruluğunu anlamıştı.

Arada bir top oyunlarına katılırdı. Onun dışında evden pek çıkmazdı. Ya da yalnız dolaşırdı. Mahalle arkadaşlarımızdan da bilenler vardı ama Yunusun yanında konuşulmazdı.

Kerhanede görmüşler denirdi. Gören meçhul.

Yürüyerek heykele çıktık.

Üniversiteye gireceğim muhakkak gireceğim dedi.

Girecekti ve bir daha dönmemek üzere bu şehri terk edecekti yaşanmamışçasına.

Ve kimsenin bilmediği ortamlarda bunlar hiç yaşanmamışçasına yaşayacaktı.

Heykelin orada bir sigara istedim.

Ayrıldık

Annesi safiye zavallı Safiye hangi zamanda hangi şartlarda feleğin sillesini yediğini bilmediğim Safiye.

Dışarıdan baktığımda eğer pencerenin önündeki eşiğe dizlerini çekip oturduğunu görürsem anlardım ki annesi gecikmiş.Sokağın alt ucuna gözlerini diker beklerdi.

Yokuşun altında kara çarşafıyla annesinin hızlı hızlı geldiğini görünce kapının çalınma sesi komşularca duyulmasın diye iner kapıyı açar beklerdi.

Evde yalnız olduğunu bildiğim zamanlarda yanına gitmek isterdim. Arkadaşlığımdan zaten hoşnut olmayan annem

Baban duyarsa gebertir seni

Ondan uzak dur

Annesi kötü onun deyip izin vermezdi.

Kimsenin gidip gelmediği bu ev bana bu yüzden hep biraz gizemli gelmiştir.

Babası da vardı Yunusun. Öz mü üvey mi hiç sormadım. Nasıl olmuş böyle bir yola girilmiş hala aklıma takılır. Kimseyle konuşup görüşmeyen bir aile.

Baba şoförmüş, anne kendini satan bir kadıncağız.

Nedenler, nasıllar ne zamanlar hala bir muamma.

Babamla bir gün kapının önünde duruyorduk. Önümüzden geçen Safiye kadın duraksamış peçesini kapatıp başı önde aşırı saygı yüklü bir sesle

Hayırlı günler reşit ağam demişti.

Sanki çok eskilerden tanıştıklarını hissetmiştim.

Mahallenin gençleri eski ermeni mezarlığında içtikleri bir gün.

Mahallemizde orospu istemiyoruz diye taşlarla Yunusların evine saldırmışlardı. Sesleri duyan babam dışarı fırlamış, gençlerin üzerine yürümüş hepsini kovalamıştı.En önde kaçan amcam bir hafta eve gelmemişti.

Tamerle lise sonda tanışmıştık bizim liseden değildi.Kuyumcu Adnan tanıştırmıştı.

Kıvırcık saçlı orta boyluydu. Bacakları çarpıktı biraz, ördek Tamer derdik.

Çabuk kaynaşmıştık. Bu kaynaşmada en büyük faktör galiba yalnız kaldığı bir evinin olmasıydı.

Dünya umurunda olmayan okul hariç her şeye boş vermiş biriydi. İçkiyi ölesiye içer. Sigarayı esrar çekercesine tercesine içerdi. Kafayı bulduğunda gözlerini gözlerimize diker. Sizin şehrinizi deyip okkalı bir küfür basardı. Sonrada kadehi kaldırır. Gideceğim başka gurbetlerin şerefine derdi.

Haftada iki üç gün rakıları, turşuları ayarlayan Adnan ve üç dört arkadaş Tamerin evine çöreklenirdik. Çay bahçemize gelmezdi. Arkadaşlığımız eviyle sınırlıydı. İşin ilginç yanı hiçbirimizde merak etmezdik bizden ayrı saatlerini.

Sohbet fıkralar şarkılar derken sabahı ederdik. Sonuçta sızıp kaldığımızdan çoğunlukla ertesi gün okula gidemezdik.

Tamerin evi hastanenin kuzeydoğusunda eski umumhane denilen yerdeydi.

Bize saray gibi gelen bir oda bir tuvaletten ibaret bir evdi.

Hepimiz liseyi bitiriyorduk o sene. Dersler hadi neyse ama sınavlara da hazırlanıyorduk. Bu safahat geceleri sonucunda neredeyse okuldan atılıyorduk.

Adnan nasıl tanıştığını anlatmışmıydı hatırlamıyorum.

Tamerin evine ikinci defa gidelim dediğinde çay bahçesinde oturuyorduk.

Kimdir oğlum bu adam ne kadar tanıyorsun. Kimin nesi kimin fesi bilmiyoruz.

Başımıza bir iş gelmesin demiştim.

Olaylı yıllardı her gün kurşunlar uçuşuyordu şehirde.

Gerçek anne babasını bilmiyordu.

Çocuk esirgemeden on iki yaşında bir kadın tarafından evlat edinilmişti.

Anne dediği bu kadın hiç evde kalmazmış. Her sabah bir genç kadın eve gelip temizlik yapar yemek yapar gidermiş. Anne yalnızca cumartesileri gündüz gelirmiş. Gelirkende yeni elbiseler getirirmiş. Okuldan derslerden öğretmenlerden konuşurlarmış. Giderken haftalık para bırakırmış. Kendi kendine yetmeyi sorunlarını yardımsız çözmeyi öğrenmiş tamer.

Hastalandığında ya da çok acil bir şey olduğunda yan evdeki sevim anne dediği yaşlı kadın ilgilenirmiş.

Önceleri normal karşıladığı bu hayatı sonraki yıllarda sorularla dolmaya başlamış.Ama ne anne cevaplamış bunları.Ne de kendi bir cevap bulabilmiş.

Lise ikiye giderken çözmüş bu muammayı Tamer.

Hem de basit bir planla

Bir sabah temizliğe gelen kadına akşam babasının geldiğini söyler. Beni bulmuş, çocuk yuvasından almış adresimi.

Beni alıp götürecekmiş.

Ben annemden ayrılamam beni hemen anneme götür saklasın beni der.

Telaşlanan kadın tameri peşine takıp koştura koştura eski garajlardaki geneleve götürmüş.

Annesinin şaşırmasına telaşına rağmen Tamer hiç tepki vermemiş.

Sakin sakin yalan söyledim demiş. Daha sonrada aynı ilişkiler içinde aynı yaşantıyı sürdürmüş.

Lise aşklarımız, siyasi olaylar, bekar evi alemlerimiz, sınav sonuç derken.

Kazanılan üniversitelerin şehirlerine gitmeler başladı.

Çay bahçesinin kapısından içeri eskisinden daha dik yürüyen her zamanki gibi yalnızlığıyla Yunus girdi.

Oturmayacağım dedi.

Yarın 3 te gidiyorum. İstanbul’a

Geldiği gibi gitti.

Zerdali ağaçlarının serinliğinde ikinci çayımı içerken Adnan geldi.

Haydi kalk dedi. Tamerlere gidiyoruz. Yarın İstanbul’a gidiyor.

Bu gece eve karı getirecek alem yaptıracak bize. Masraflar ondan.

Yok, gelemem dedim. Bende ertesi gün gideceğim hazırlanmam gerek.

Tuhaf olmuştum.

Ne kadar garip bir şeydi.

Kendini satarak tameri büyüten okutan kadının parasıyla aynı konumdaki bir kadınla beraber olmak.

Saat üç .otobüsün hareket edeceği anons edildi.

Yunusla vedalaştık.

Otobüse yöneldi. Durdu. Heykele doğru baktı. Gözleri değişmişti.

Eminim içinden bildiği bütün küfürleri sıralıyordu. Artık dönmeyecekti.

Kendince bir yaşamı noktalıyordu.

Koşarak Tamerle Adnan geldiler. Tamerle vedalaşmamız soğuktu.

Anlamamıştır.

Yunusun arkasındaki koltuğa oturdu. İkisiyle de bir daha görüşemeyecektik.

Aynı mekâna kilitlenen iki ayrı yaşam. Birbirini tanımayan iki genç insan.

Üçüncü ortak yanları onlara bu kenti bir daha dönmemek üzere terk ettiriyordu.

Bir daha dönmeyecekleri bu kenti, otobüsün egzost dumanlarına bıraktılar.

15 Aralık 2021 7-8 dakika 16 öyküsü var.
Yorumlar