Godot'yun Godot'yu

Beni bekliyorlar; birçoğu ellerini cebine koyup pencerenin dibinden ayrılmayarak; gizlenen acıklı şarkılar müptelaları ise kulaklıklarını takıp cenin pozisyonuna alarak bekliyorlar gelişimi. Çoğunda tamamlanamayan birkaç sözcük, azında sadece tasarısı olup varlığından kendilerinin bile bihaber oldukları kişiselleştirilmiş bir müebbet hevesli aşk suçlusuyum. Hiçbiri bana sormadı ama, ben söyleyeyim. Yazarın kendisi bile sormadı bana, benim de bir bekleyişimin olup olmadığını. Samuel dedim; sen beni yarattın ama başıma belayı ben aldım, herkes beklediklerinin yerine beni koyar oldu, hiç mi düşünmedin bekleyişin kendisi olmaktan memnun olmayan bir godot olduğumu? Samuel duymuyordu ki beni; yazdığını yazmış, çizdiğini çizmişti ve yirmi sekiz yıl önce göçüp gitmişti öte dünyaya. Ben, godot; hâlâ vardım popülaritemin ölümsüzlüğüyle. Tiyatrolara konu oluyordum, tiyatrolarda yaşıyordum, aslında hayatın kendisinde herkesin godot'uydum; çoğu zaman kindarca beni andıkları. Çünkü aslında geliş davam bekleyiş serüvenimin bekletiliş yanlışıydı. Baktım Samuel de anlayamaz artık beni; çareyi Dilara'ya gitmekte buldum. Hep bir kurtarıcım olmasını istemiştim, şu godot'u pek bir ilahlaştırmışlardı zaten; ben bekleniyordum ama benim de bir beklediğim Yok muydu sanki canım?

Dilâra... Onunla tanıştığımızda bana ilk söylediği şey, kendisinin milyonlarca düşünse aklına en çok gelenin bekleyiş dumanlarında tütüyor olduğuydu. "Hıh! Çözüm aradığım kişi de beni bekliyormuş" dediğimde "Sence herkesin bir godot'u yok mudur? Samuel Beckett herkesin bekleyişine anlam katmak isteyen olmadı mı?" diyerek gözlerime anlamlıca baktı.

"Senin godot'un nedir?"
"Benim godot'umu boş ver godot; bu kez sahiden karamsarlıktan uzak şarkılar söyleyeceğiz bu yüzden ben senin bekleyişini öğrenmek istiyorum."
"Godot'a godot'unu soran ilk insansın"
"Sen bana bunun için gelmedin mi?"
"Yazar zekiydi; aklına gelişimi seveyim, pek de güzeldi. Belki de güzel bir kızı bekliyordum ben, ya da bana menfaatten uzak sadece hatırımı sormak için gelen godot sevenler arıyordum. Aslında çok yalnızdım, evet; evet, buldum! Ben, yalnızlığı önce kendimden sonra herkesten kurtarmayı bekliyordum."

Dilâra bir kaşını havaya kaldırarak acaba burada yalnızlık geçtiği için pesimist köleliğimize söven optimist pollyannaseverler bize sövecekler mi diye düşünmekteydi.

"Godot, her insan kendi yalnızlığına şifa olur. Sen önce kendini düşün"
"Aslında beklenmekten ziyade sevilen olmak istiyorum. İtiraf edeyim. Çünkü herkes bekliyor ama neden beklediklerini sorsam tamamlanmak için olduğunu söylerler. Bu insanlar bir şey olmayınca onca şeye rağmen bu kadar mı eksik hissediyorlar?"
"Ellerim üşüdü ama konu bu değil."
"Ben sanki meyhaneye iki tek atmaya gelmiş gibiyim; hepiniz mi dertlisiniz be insanoğlu?"
"Beklediğini anlamlandırma godot. Beklediğin zaten yanında olan olsun. Çünkü bilirsin; iki dakika sonra kapın çalsa o sana o vakit gelecektir, bilirsin mümkündür bekleyişinin sonlanışı. Bir e-postanın cevabını bekler gibi kısa bekleyişler tut gönlünce; çünkü elleri soğuk insanlar kalpleri soğuk insanları beklerler en çok. Yanılgının en hasıdır, benim gibi eli üşüyen olma."

Dilâra beni yaratsaydı ben godot olmayı seven olur muydum önce bir bunu düşündüm. Dilâra kalemine âşıktı da bir tek kendisini kaleminden ayrı seven olamamıştı gördüğüm kadarıyla. Bütünleşmişti onunla ve cevabını alamasam da bulmuştum aslında. Onun beklediği kaleminin uslanmayı öğrendiği zamanlar hayatın güzelliğinden bahsedip insanlara ışık saçacak hikayelerle güzelleştiğini kabul ettiren ilhamlardı.
"Şimdi ne olacak peki Dilâra?"
"Sen ne zaman gideceksin biliyor musun godot?"
"İşte benim merak ettiğim de bu."
"Tüm insanlar ebediyete intikal ettiklerinde. Çünkü sen onlara gelsen onların bekledikleri bir başka godotları olmaya devam edecektir. Hayat, bekleyiş otelinde rezerve edilmiş seyirci koltuklarından çok da uzak olmayan bir diyalektikten başka bir şey değil."

Samuel Beckett ile Dilâra Aksoy'u karşılaştırsaydım godot'u oturup baştan yaratırlardı belki; her insanın bekleyişten tükendiği kadar bekleyişi tükettiği anlar da vardır öğretisini sunarak.

"Sanatçı ölerek kayıplara karıştı ama; sen beni baştan yazamaz mısın?"
"Ah, teveccühün canım. Ama ben baştan yazarsam seni; insanların bekleyişleri son bulmuş olmayacak. Mesele beklentisiz yaşamakta ama o da bu insanoğluna fazla gelen olacak. Mesela şimdi saatin birkaç dakika sonra sekiz olmasını beklemiyor musun godot?"
"Evet, sekiz olunca gideceğim; vladimir ile estragon yıllardır bana sövüyorlar zaten. Gidip kabirlerini ziyaret edeyim bari."
"Gitmeden önce şunu al"

Dilâra elime bir kâğıt tutuşturdu.
"Benim beklediğim en çok kendim ve yanıldın godot. Aynada gördüğümle ruhumda hissettiğim bütünleştiğinde çınlatırım kulaklarını"

Gözlerim şaşkınlıktan açılmışken zamansız gerçeklerin rüzgarına çarpıp saatimden önce yazarın aklından postalandım...

31 Ocak 2017 4-5 dakika 77 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar