Güldürme Beni
1.bölüm
"Bana, paramı vereceksin! Anlıyor musun? Almadan, şuradan şuraya gitmem. " Jun Hee eski patronuna ahkâm kesiyordu kesmesine ama adamdan 2 aylık birikmiş maaşını alamayacağını da adı gibi biliyordu. Gözlerini istediği kadar açsın, sesini istediği kadar yükseltsin, adam parayı vermemek için direniyordu. İki aydan beri sürekli buraya gelip gitmekten nerdeyse maaşı kadar otobüse bilet parası vermişti. Sinirle, yan tarafında duran masaya bakıp; "Tamam. Öyle olsun. " diyerek masanın üstünde açık halde duran servisi eliyle aldığı gibi yere devirdi.
Eski patronu ise umursamaz bakışlarla önündeki siyah soslu eriştesinden bir çubuk daha alıp, dükkânda çalışan garsonlara emir vererek " Bu kız bir daha buraya gelirse içeri almayın. Bir şey olursa sizden bilirim." diyerek yemeğine devam etti. Bir sene boyunca beraber çalıştığı garson arkadaşı, yüzünde üzgün bir ifadeyle "Çık artık. Biliyorsun işte. Vermeyecek paranı." diyerek Jun He'nin kolundan tutup, biraz da zorlayarak esnaf lokantasının önüne çıkardı.
Jun Hee; öfkeden deliye dönmüş halde kapının önünde ki çöp tenekesine bir tekme savursa da hırsı geçmemişti. Boğazında biriken bütün tükürüğü önce genzinde toplayıp daha sonra olduğu gibi ağzında biriktirerek hızlı adımlarla içeri girip patronunun umursamaz bakışlarına aldırmadan yemek yediği tabağa tükürüp "Şimdi yiyebilirsin. Afiyet olsun!" dedikten sonra aynı sinirle dışarı çıktı. Otobüse bindiği andan, kendi durağına gelip indiği ana kadar patrona bildiği, çocukluğunun arka sokaklarında öğrendiği ne kadar küfür varsa saydı durdu.
Otobüsten inip kendi evine doğru olan yola döndü. Küçük bir yokuş, yorgun ayaklar ve sinirden gerilmiş bedeni yağmurun yağacağını haber veren havanın soğuğuyla bütünleşince tek derdi bir an önce evine gidip kendini yatağa atmaktı. Ama eve gittiğinde onu artık alışkın olsa da küçük bir sürpriz bekliyordu. Üvey annesi; az önce dilimlediği elmaları yeni sevgilisinin ağzına doğru uzatırken, Jun he ise eve girer girmez karşılaştığı manzara karşısında hiç ses etmeden kendi odasına girip kapısını da küt diye çarptı.
Oturma odasından gelen "Seninle mi uğraşacağım ben? Yavaş kapat şu kapıyı." sesi bile artık sinirini bozmuyordu. Bir hafta ömür biçtiği bu yeni sevgili durumu geçene kadar her zaman ki sığınağına gitmeye karar verdi. Eline aldığı sırt çantasına iki üç parça kıyafet koyup girdiği gibi odadan çıktı. Ve kapı girişine çıkardığı ayakkabılarını da ayağına takıp evden ayrıldı. Artık; ona göre, ne hayat onu umursuyordu ne de o hayatı takıyordu. İnsanlar ise en güvenilmez varlıklardı. Babası ve annesi bile o küçücük yaştayken 4 sene arayla ölmüşlerdi. Üstelik babası bu dünyadan çekip giderken, bir de başına; bu iflah olmaz kaltağı bırakmıştı. Kadın; Jun Hee 'nin üstüne kayıtlı tapu yüzünden kıza bakar görünse de ne okuluyla ilgilenmişti ne de üstü başıyla. Yazları ne iş bulsa çalışmış, liseyi zar zor bitirmişti. Aslında çok zeki olmak bazen yetmiyordu ve o bunu çok küçük yaşlarda öğrenmişti.
Saunanın önüne gelmeden her zaman uğradığı iç çamaşırı dükkânına girip kendine ucuz yollu bir kaç tane külot alıp poşeti de gene sırt çantasına koydu. Daha sonra da saunaya gidip, parasını ödedikten sonra sırt çantasını dolaba yerleştirip anahtarı da koluna takıp saunadan dışarı çıktı. Her zaman ki gibi gene sarhoş olup her şeyi unutmak istiyordu. 26 yaşında bir kız için çok fazla şey yaşamıştı.
Saunaya 15 dakikalık mesafedeki içki büfesine doğru yürümeye başladı. Ama lanet yağmur sanki onu beklemiş gibi birden bire hızlanınca o 15 dakikalık yolda ıslanmış sıçana dönmüş halde büfeden içeri girdi. Yağmur yüzünden içeri doluşanlar nedeniyle göt kadar büfede oturacak yer kalmamıştı. Şöyle bir etrafına bakınıp taburelerden birinden kalkmak üzere olan birini fark edip kimse kapmadan yeri kapmak için hızlandı ve adam kalkar kalmaz onun yerine oturdu.
Karşısında ki taburede oturan otuzlarında ki adam ise Jun he'nin bu ani yer kapma savaşını umursamadan içmeye devam ediyordu. Jun he içten içe yer bulmanın sevinciyle, büfeyi işleten kadından soju ve erişte istedi. Gelen erişteyi, sojuya meze yapıp kaç şişe bitirdi bilinmez ama gecenin ilerleyen saatlerinde küçücük büfede kimsecikler kalmamıştı. Jun he ve karşısında oturan Sang Wook'dan başka. Ve ikisi de hala içmeye devam ediyordu. Büfeyi çalıştıran kadın; iki elini beline koyup "Artık kapatmam gerek. Paranızı ödeyin ve kalkıp gidin." deyince onca saat birbirlerinin gözlerine bakmayan bu iki sarhoş o anda göz göze geldi. Sang Wook cebinden çıkardığı parayı iyice gözüne yaklaştırıp fazla para vermemek için kontrol ettikten sonra masanın üstüne bırakıp kendi sırt çantasını alarak büfeden çıktı. Jun he'de kendi parasını ödeyip hemen onun arkasından çıktı ve yürümeye başladı. İki sarhoşta aynı yöne gidiyordu belli. Ya da ikisi de nereye gittiklerini bilmeden yarıştaki tavşanı takip eden sporcular gibi; öndeki diğer sarhoşu takip ediyorlardı.
Sang Wook; iki adım sonra yanında duran çöpün içinden aniden önüne fırlayan kedi yüzünden birdenbire durunca, Jun He'de elleri ceplerinde önüne bakmadan yürüdüğü için Sang Wook'a yapıştı. Ve işte ikinci göz göze gelmede o an da yaşandı..
20 dakika kadar sonra...
Night motel...
Kore'de, hele de büyük şehirlerde evden daha çok böyle küçük motellerin olduğunu bilmeyen yoktur. İşte Jun He ve Sang Wook o çarpışmadan sadece yirmi dakika kadar sonra kendilerini böyle bir motelin izbe, salaş odasında buldular. Ne isimlerini biliyorlardı ne de kim olduklarından haberleri vardı. Ama bu çok bilinmeyenli denklem bile onların bu motele gelmelerine engel olmamıştı. Belki içkiden şuurları kapanmıştı, belki de sadece cinsel arzularına yenik düşmeyi umursamıyorlardı. Nedeni ne olursa olsun. Yağmurdan ıslanan vücutları, kaçtıkları bu motel odasında üstlerinde ki kıyafetlerden bir bir kurtulmaya başlamıştı bile. İlk hareketi kimin yaptığının bile bir önemi yoktu.
Hapisten yeni çıkmış Sang Wook ya da borcunu alamadığı için sinirlenen, bir de evde üvey annesinin sevgilisiyle aynı ortamda bulunmak istemeyen Jun he. İkisi de birbirlerinin soğuktan donmuş dudaklarına yapışırken asla bir adım sonrayı düşünmüyorlardı. Sang Wook biraz da kişiliğinin verdiği katılıkla, Jun Hee 'nin dudaklarına asılırken Jun Hee 'de aynı istek ve tutkuyla, elleriyle çenesinden kendine çektiği bu dudakları içine çekiyordu. Sang Wook'un üstünde kalan ama düğmeleri tamamen açılmış olan gömleğini, dudaklarından hiç ayrılmadan eliyle omzundan aşağı iterek çıkardı Jun he. Ve onun arkasında kalan yatağa doğru hızlı adımlarla iteledi Sang Wook'u. Sang Wook'ta aynı ritimle geri geri gidiyordu. Hala dudaklarını Jun Hee'den ayırmadan. İki beden aynı anda, soğuk motel odasının küf kokan şiltesinin üzerine devrilirken Sang Wook üstünde yatan kadını elinin tek hareketiyle altına aldı ve aynı hazla öpmeye devam etti.
Jun Hee'de aynı istekle ona karşılık veriyordu. Boynuna; sert ama haz verici öpücükler konduran bu adamın öpücükleri uzun zamandır hissetmediği kadar tutkuyla nefes almasını sağlıyordu. Sang Wook tek hamlede Jun Hee 'nin sutyeninin önde olan kopçasını açıp önünde beliren göğüslerine önce küçük birer ısırık kondurdu. Daha sonra ise sağ elinin avuç içiyle hafif hafif sıkarak diğer göğsünü de dudağının içine alıp kendine çekmeye başladı. Alınan zevk, verilen hızlı, kesik kesik nefesler gecenin tansiyonunu artırırken Sang Wook daha fazla beklemeye gerek duymadan Jun He'nin bacaklarını aralayıp kendi yerine özenle yerleşince şimdi sadece zamanlamayı kontrol etmek kalmıştı. İkisi birden odanın içini bu otelin hiç de yabancı olmadığı çığlıklarla doldururken diğer odalarda bu gecelik kalanlarında aynı şeyi yaptığı aşikârdı.
İkisinin de yorgun argın bedenleri yatağın üstüne devrilirken Sang Wook'un eli hala Jun Hee'nin göğsünün üstündeydi. Son bir öpücük kondurdu az önce bedenine sahip olduğu genç kızın dudaklarına ve hafifçe yana çekildi. İkisi de ertesi sabaha uyanmak için uykuya daldılar. Yeni doğan güne belki birlikte merhaba diyeceklerdi ama bir daha birbirlerini hiç görmeyecek olmanın rahatlığını da yaşayacaklardı.
Ertesi gün Jun Hee; yataktan kalktığında odada sadece kendisi vardı. Hızla ayağa kalkıp dün gece nereye çıkardığını bile hatırlamadığı kıyafetlerini bulup üstünü giydi ve motelden dışarı çıktı. Saunaya geldiğinde dolabına gidip yeni çamaşır ve kıyafet aldı sırt çantasının içinden ve doğruca banyonun yolunu tuttu.
5 gün sonra.
Eninde sonunda gene düzenli bir iş bulma ümidiyle eski çalıştığı yerinde içinde bulunduğu, semtin pazar yerinin üst tarafında ki büyük caddeye geldi. Ve tek tek dükkânlara uğrayıp elemana ihtiyaçları olup olmadığını sordu. Ama hepsinden aldığı yanıt aynıydı. "Eleman ihtiyacımız yok." Ve gene eski dükkânının önünden geçerken; sinir içinde camdan içeriye baktı. Salak patronu sanki hala o gün bıraktığı yerden milim kıpırdamamış gibiydi. Aynı siyah soslu erişteyi gene midesine indiriyordu.
Birden karnından gelen seslerle "Milletin ne yediğine değil, kendi karnını doyurmaya bak. Zaten bu dünyada adalet olsa, bu adam çoktan nalları dikmişti." diyerek yemek yiyebileceği bir yer aradı. Eski çalıştığı yerin bir kaç dükkân ilerisinde yeni açılan bir büfe görüp oraya doğru yürümeye başladı. Ama büfeye yaklaşırken büfenin yeşil brandasının üzerinde "Gece çalışacak Eleman aranıyor." yazısını görünce karnından önce cebini düşünüp, brandanın üstünden kâğıdı çektiği gibi büfenin içine girdi.
İçerde 7 tane küçük masa ve her birinin etrafında da beşer tane tabure bulunuyordu. "Yaşadın kızım sen. Fazla yorucu da olmaz." diye içten içe sevinip arkası dönük halde birkaç saat sonra gelmeye başlayacak gececiler için yemek hazırlamaya çalışan ve muhtemelen buranın sahibi olduğunu düşündüğü adama seslendi. "Bayım... Ben iş ilanı için gelmiştim." Ama adam hala arkasına dönüp de söylenen söze karşılık vermiyordu. Jun hee; arkası dönük adamın ya sağır, ya da kendini umursamadığından dönmediğini düşününce ceplerinde olan ellerini çıkarıp adamın üstünde ki yeşil paltoyu çekiştirdi. "Heyy! Sana diyorum. Ben iş için geldim. "
1.bölüm sonu
Not: Ben sanal ortamda acemice hikâyeler yazan biriyim. Kendi adımla açtığım facebook sayfasında da bunu devam ettiriyorum. Umarım hikâyeyi okur ve yorumsuz bırakmazsınız. Hikâyemiz yer itibariyle Güney Kore'de geçiyor. Eğer beğenilirse kalan 6 bölümü de her gece vermeye çalışacağım.