Güldürme Beni! 7.bölüm final

Ellerini cebinden çıkarıp, otobüs durağının arkasında ki parka yöneldi. Çok sinirli olması, içinde ki anlık nefret hisleri şu an bulunduğu durumu değiştirmiyordu. Gidecek yeri yoktu. Büfeden kazandıkları ise ancak bir hafta kadar idare ederdi onu. Eline cüzdanını alıp fermuarlı yerde bulunan wonlara baktı. 'İşte bu kadarsın.' Diye söylenip karlarlarla kaplı banklardan birinin yanına geldi. Bankın üstünde ki karı eliyle temizleyip bankın üstüne oturdu. Sabahın erken saatlerinde insanlar işe gitmek için evlerinden çıkmış her zaman ki günlük koşuşturmalar başlamıştı.

Aslında niyeti bu kalabalığın içine karışıp aklında olan Sang Wook'tan kurtulmaktı. Sonuçta neden ona güvenmek istediğini hala anlamakta zorlanıyordu. Sonuçta bu dünyanın ve içinde yaşayan insanların ne kadar sadakatsiz ve güvenilmez olduğunu en iyi bilenlerden birisi oydu. Oturduğu yerden yavaşça kalkıp yeni akmaya başlayan burnunu da şöyle en seslisinden çekip ellerini yeniden montunun cebine koyarak 'Beklemekle bir şeyi halledemezsin. Hadi bakalım Jun He. Şimdi iş bulma zamanı.' Diye söylenerek yola koyuldu. İstikamet belliydi. Onu bekleyen bir sürü dükkân ve iş vardı. En azından bu soğuk yüzünden bir an önce bulmayı hedefliyordu. Hiçbir şey için yas tutacak, acılara bürünecek zamanı yoktu.

Jun He iş aramaya koyulmuşken Sang Wook ise eve yeni geliyordu. Sabah kadar içtiği sojular, bedenini, beynini ele geçireli baya bir zaman olmuştu. Kendini yatağın üstüne sırt üstü atıp uykuya daldı. Ya da sızdı. Ama o an da Jun He'Nin kendini sessiz sedasız terk ettiğini anlayacak durumda değildi.

Akşamın kızıllığı şehrin üstüne bir perde gibi kapanırken Sang Wook'da gözlerini yeni açıyordu. Dili damağı kurumuş, gözleri acıyordu. Burnunda hissettiği zor nefes aldığını belli eden türden tıkanıklık ve kulaklarında hafif bir uğuldama. Birden kendine gelip yüzüstü yattığı yataktan hızla başını kaldırıp kolunda takılı olan saate baktı. Sonra evin içinde göz gezdirip. 'Nerde bu kız? Niye gelmedi ki?' diye düşünerek evden dışarı çıktı. Tabi dışarı çıkmadan üstünde ki içki kokusundan kurtulmak için kıyafetlerini değiştirmeyi de ihmal etmemişti.

Evden çıktığında saat akşamüzeri 7 ye geliyordu. Hava cidden iyice soğumaya başlamıştı. Bu yılın en soğuk günüydü sanki. Jun He'nin telefonunu birkaç kez aramış olmasına rağmen kızın telefonu kapalı olduğu için ulaşamamıştı. Hiçbir arkadaşını ya da yakınını bilmediği için aklına gelen ilk yer olan saunaya gitmeye karar verdi. Saunadan içeri girdiğinde etrafına bakınıp onun orada olmadığını görmekse canını sıkmıştı. Saunadan da eli boş ayrıldıktan sonra başında bulunan bereyi sinirle çıkarıp ellerinin arasında sanki bir kâğıt parçasını buruşturur gibi sıkıştırdı ve 'Nerdesin sen?' diye söylenerek yürümeye başladı.

Yol boyu nereye bakacağını bilmeden artık sakinleşmeye başlayan sokaklarda Jun He'den bir iz bulmaya çalışmak cidden yorucuydu. En sonun da 'Belki eve gelmiştir.' Diye düşünerek evin yolunu tuttu. Eve geldiğinde ise akşamüzeri çıkarken bıraktığı gibi bulmaksa canını gerçekten sıkmıştı. Etrafa daha bir dikkatle bakınca ise Jun He'nin kıyafetlerinin ve eve ilk geldiğinde getirdiği küçük valizin evde olmadığını fark edince 'Hayır! Bunu yapmış olamazsın.' Diye öfkelenerek hemen kapıya yöneldi. Nereye gideceğini bilmeden kapının kulpundan sertçe kavrayıp hızla kendine doğru çekti. Sonra bir an düşünüp evin içine doğru geri bir adım attı ve tekrar etrafa bakındı. Yatağın yanında duran evin anahtarını görünce ise terk edildiğini iyice anlamıştı. Gidecek bir yeri olmadığını biliyordu. Saunada da olmadığına göre 'Belki!' dedi Sang Wook. Belki de oradadır. Diye düşünüp bu zayıf ihtimalin içine verdiği rahatlıkla evden çıkıp dışarı çıktı. Koşarken aldığı her nefes beyaz bir bulut gibi ciğerlerinden dışarı çıkarken yorulsa da koşmaya devam ediyordu.

Büfenin yanına geldiğinde ise yüzünde beliren gülümseme tarif edilemez bir mutluk yaşadığının en büyük göstergesiydi. Işıkları yanan büfenin kapısını yavaşça açtı ve içeri girdi.

http://www.youtube.com/watch?v=GjEsAEsYCw4&feature=share

Büfenin içinden gelen bangır bangır son ses açılmış şarkı ve içerde kendine arkası dönük olarak dans eden Jun He. İşte bunu hiç beklemiyordu. Jun He elinde ki soju şişesinden bir yudum daha alıp pek beceremese de dans etmeye devam ediyordu. Sang Wook kaybettiğini bulmanın mutluluğuyla bu görüntüyü hiç bozmadan kapının kenarında seyretmeye devam etti.

Jun He ise şarkı bitip de başka bir radyo kanlında yeni bir şarkı bulmak için arkasını dönünce Kapının kenarına yaslanmış olan Sang Wook'u görüp 'Sen de mi buradaydın?' diye sordu. Mayhoşluğun verdiği küçümseyen gözlerle.

Jun He tüm gün boyunca iş aramış olmasına rağmen beklediği gerçekle yüz yüze gelmiş ve iş bulamamıştı. Hava kararırken karnının acıktığını fark edip boşalan sokaklarda yürümeye başladı. Ama farkında olmadan ayakları onu büfenin önüne getirmişti. Sanki kasabın kedisi gibi son 3 aydır yemek yediği dükkânın kokusunu sürmüştü bacakları. Bunu fark ettiği anda geri dönüp oradan defolup gitmeyi düşünse de son an da büfenin ışıklarının açık olmadığını fark ederek 'Bugün tatil günüydü.' Diye söylenip Sang Wook'a bırakmayı unuttuğu büfenin anahtarını hatırladı. Tekrar onunla yüz yüze gelmek istemediğini bildiği için 'İçeri girer, anahtarı bırakır ve defolur giderim.' Diye düşünüp büfenin kapısını açıp içeri girdi. Her ne kadar içerde soba yanmıyor olsa da gene de dışarının keskin soğuğundan daha sıcak olduğu bir gerçekti. İlk önce ellerini ceplerinden çıkardı ve akan burnunun kaşıyıp gene çekti. Sobanın yanına gelip 'Birkaç dakika ısınsam ne olur ki?' diye söylenerek sobayı yakarken buldu kendini. Ortalık ısınmaya başladığında o da sanki birden bire aydınlanan evler gibi iliklerinde hissettiği ısınma hissiyle yeniden acıktığını hatırladı. 'En azından karnımı doyurmalıyım.' Dedi sonra da. Ve mutfağa gidip en kolay yapabileceği hazır ramenlerden alıp sobanın üstüne de çaydanlıkla su bıraktı. Su fokurdamaya başlarken O da radyoyu açmıştı bile.

İlk çıkan şarkının eşliğinde çaydanlıktan aldığı suyu hazır ramen kutusuna boşaltıp yemek çubuklarıyla hızlı hızlı karıştırdı. O kadar açtı ki soğumasını beklemeye tahammülü yoktu. Ağzı dili yana yana ahlaya oflaya acılı rameninden yemeye başladı. Beş dakika on dakika kadar sonra yemeğini yemiş, ısınmış ve kendine gelmişti. Şimdi ise hüzünlenme saatiydi. Bir bir gözünde canlanıyordu, büfeye ilk geldiği gün. İşe başladığı ilk zamanlar. Kapı ağzında o kaltaktan yediği dayak ve Sang Wook'un onu kurtarışı. Sonra duvarda ki saate baktı. Onu birlikte gittikleri alışverişte almışlardı. Şu tezgâhın üstünde çılgınca sevişmişlerdi. Birden ayağa kalktı ve 'Biraz içsem bir şey olmaz sanırım.' Diye söylenip tezgâhın yanından iki şişe soju alıp masaya getirdi. Burnunu çeke çeke bir şişeyi hiç ara vermeden birkaç dakikada içip bitirdi. Maksat ağlamamaktı.

İkinci şişenin de ağzını açıp ayağa kalktı. Çıkan yeni şarkının eşliğinde saçma sapan figürlerle dans etmeye başladı. İşte tam o sırada Sang Wook büfeden içeri girmişti. 'Evet. Buradayım.' Dedi Sang Wook sevdiği kadının gözlerine bakarak. 'Ve bundan sonra da hiçbir yere gitmeye niyetim yok. Ya da seni göndermeye.' Deyip hızla Hun He'nin yanına gelip sıkıca sarıldı. 'Çok korktum. Beni bıraktın sandım.' Dedi ve zorla kollarının arasında tutuğu kızın saçlarının arasına bir öpücük kondurdu. Ve devem etti.

'Biliyorum dün gece bana çok kızdın. Sabaha kadar burada içtim ve düşündüm. Dün sen onu gördüğünde onun gibi biri için 7 yılımı heba etmiş olduğum için ilk kez utandım. O nedenle seni göndermek istedim. Yani senin aklına gelen hiçbir şey olmadı. Sadece kendimden ve ondan utandığım içindi seni gönderişim. Bir daha böyle bilmeden etmeden beni bırakıp gitme. Sanki tüm ailem kaybolmuş gibi bir acı çöktü içime seni evde göremeyince.' Dedi ve daha sıkı sarıldı Jun He'nin ince bedenine. Jun He ise duyduklarıyla düşünceleri arasında kalmış bir şekilde başını hafifçe yukarı kaldırıp 'Yani onunla yatmadın öyle mi?' diye sordu. Sang Wook ise yüzünde ki tatlı gülümsemeyle 'Yatmak mı? Saçmalama. Bundan sonra yatmak istediğim tek kadın yanı başımda.' Diyerek sımsıkı bir öpücük kondurdu Jun He'nin dudaklarına..

Jun He'de aynı şekilde karşılık verdiği Sang Wook'un dokunuşlarına. O gece o büfede kaç kez birlikte oldular kendileri bile sayısını unuttu. Ama sadece bir günlük özlem bile bedenlerinde ki hasreti söndürmek için baya uğraşmalarına neden olmuştu. Ertesi gün ikisi de hem yorgunluktan hem de gripten dolayı yataktan hiç çıkmadılar. Birbirlerine burun çekme konusunda vokal yaparak yan yana yattılar saatlerce.

O gece Sang Wook, Jun He'yi bulmamış olsaydı. İşte bunu düşünmek bile istemediler. Ve bir daha da ne o gecenin ne de Sang Wook'un artık kovarak büfeden gönderdiği I ma'Nın lafı hiç açılmadı aralarında. Birisinin utandığı geçmişi ve ilk gençlik hataları, diğerinin ise geçmişinde yaşadığı çocukluktan gelen güven problemi zorluklarla yakaladıkları bu aşkı nerdeyse bir gecede kaybetmelerine neden olacaktı.

2 gün sonra ikisi de iyileşmiş bir halde büfelerini açmaya giderken Jun He Sang Wook'un koluna girip yürümeye devam ederken Sang Wook'un yolun ortasında aniden durup Jun He'ye baktı ve ' Evlenelim!' dedi. Jun he hiç beklemediği ve açıkçası asla düşünmediği bu konu karşısında

'Güldürme Beni! Ne evlenmesi? Nerden çıktı bu birden bire?' diye sorunca Sang Wook'un cevabı oldukça etkileyiciydi. 'Birbirimizin ailesi olalım. Bizi terk edenlere inat bir yuva kurup mutlu olalım. Bir sürü çocuğumuz olsun. Ve hep birlikte mutlu yaşayalım. Seni bir ömür boyu güldürmek istiyorum. Neden biliyor musun?' diye sordu Jun He'nin bu konuşmadan etkilenmiş gözlerine bakarak. Genç kadın gerçekten etkilenmişti. Ama ne diyeceğini tam olarak bilemiyordu. Sang Wook'un kollarında ki elini çıkarıp ceplerine soktu ve 'Nedenmiş?' diye sordu.

'Gülmek sana çok yakışıyor. ' diye kısa bir cevap verdi Sang Wook ve teklifini yineledi. 'Evlen benimle.'

2 ay kadar sonra.

İkisinin de ailesinde tek bir kişi olmadan kıyılan sade bir nikâhın ardından; birbirlerini bir ömür boyu, belediyeden buldukları emektar nöbetçi şahitlerin huzurunda güldürmeye yemin ederek evlendiler. Şimdi önlerinde uzanan yeni bir hayatın içine ilk adımı atıyorlardı. Mevsimleri artık hep kış olmayacaktı. Arada bir zorlaşsa da yaşamları birbirlerine tutunmaya devam edeceklerdi.

Onların yaşadıkları aşk büyük büyük ayrılıklar, ya da sonu gelmez yanlış anlamalarla dolu bir sinir girdabı yaratmamıştı ama duyanların da yaşayanlarında yüzünde bu küçük aşkın finali tatlı bir gülümseme oluşturmaya yetmişti. Tıpkı sizler gibi..


Bitti. The end. Fine. Final.

7.blm sonu.

09 Mayıs 2013 11-12 dakika 22 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (2)
  • 12 yıl önce

    Efendim, tüm fikrimle söyleyebilirim ki; çok başarılı bir öyküye imza attınız ben doyasıya okudum bu öyküyü aslında her ne kadar ilgi görmemiş gibi görnse de sanırım size dediğim sebeptenud83euddd0 cesur kaleminizi tekrar tebrik ediyorum aslında tebrik az takdir ediyorum çünkü iç ufkunuz o kadar genişki bir yandan Güldürme Beni, diğer yandan Tutku büyük bir başarıyla devam etti, ben bu kalemin de izindeyim artık susu/yorum oku/yorum 👍👍👍👍

  • 12 yıl önce

    Çok teşekkür ederim Fatih Bey. Acemice bir şeyler yazmaya çalışıyorum. Beğenmeniz bir de üstüne yorum yazma inceliğinde bulunmanız beni çok mutlu etti. tekrar teşekkürler. Umarım ben yayımlamaya siz de okumaya devam edersiniz. İyi günler. 👍