Gülerken Ağlamak 3.Bölüm

Sevgili dostlar geçirdiğim ameliyat nedeni ile bir süre ara verdiğim öyküme kaldığım yerden devam ediyorum. Sevgi ve selam ile...
_________________________________________________________________


Kerim ile Kisho birbirlerine olan sevgilerini açıkladıktan sonra, uzun süreli bir birlikteliğe ilk adımı atmışlardı.

Ancak bu birlikteliğin resmiyete dönüşmesi pek de o kadar kolay değildi. Her şeyden önce Kerim'in Avusturalya' da oturma müsaadesi alabilmesi için, uzun bir zamana ihtiyacı vardı.

Kisho ise halen üniversite öğrencisiydi ve Japonya'da ikna etmesi gereken, 'kızını canı gibi seven' rahip bir babası vardı.

Elbette arkadaşlıkları devam edecekti, ama öncelikle önlerindeki engelleri aşmaları gerekiyordu.

Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı ve nihayet, altı aylık kurs süresi tamamlandı.

Kursun bitimiyle Kerim kalacak yer sıkıntısıyla karşı karşıya kaldı.

Şimdi artık tam gün çalışacağı bir işe, kalacak bir yere ve yeni bir kursa katılabilmek için paraya ihtiyacı vardı.

Ama bütün bunların gerçekleşmesi sandığı kadar zor olmadı. Boş zamanlarında çalıştığı Yaşlılar Bakım Evi yetkilileri, onun yirmi dört saat süreyle bakım evinde kalabileceğini, bu süre içinde onu normal çalışma süresinin dışında, her hangi bir olayda, müdahale ile ilgili görevlendirebileceklerini , hatta yemeğini bile orada yiyebileceğini söyleyince bütün sıkıntıları bir çırpıda çözülmüş oldu.

Bakım evindeki ilk günlerin de, her şey çok güzel gitti. Gündüzleri çalışıyor, geceleri ise kendisine verilen odada kalıp, geleceği ile ilgili planlar kuruyordu.

En büyük arzusu, önce oturma müsaadesi almak, vatandaşlık hakkını aldıktan sonra memleketine koşarak, şimdiden çok özlediği anasını ve kardeşlerini görebilmek, sonra da Kisho ile evlenerek onun ülkesini ve ailesini ziyaret etmekti.

Bazı geceler hastalanan bir yaşlı için veya başka olaylar için görevliler tarafından uykudan kaldırılıyor, elinden geldiğince sorunları hallediyor, sabahları ise durumla ilgili yöneticilere bilgi veriyordu.

Kısa sürede Bakım Evi yönetiminin güvenini kazanmış ve kendisini çok sevdirmişti.

Tam gün çalışmaya başladıktan sonraki, ilk iki ay sorunsuz bir şekilde geçti

Ancak son günlerde bir olay Kerim'i çok rahatsız etmeye başlamıştı.

Bakım evinde kalanların çoğunluğunu kimsesiz ve aşırı derecede bakıma muhtaç olanlar oluşturmakla birlikte bazı zengin bayanlar, ücret ödeyerek burada kalabiliyordu.

Çok zengin, ancak hiç kimsesi olmayan, yaklaşık altmış beş yaşındaki bayan Trıckett ?da bunlardan bir tanesiydi.

Uzun sürerdir Kerim'i izliyordu. Göz göze geldiklerinde Kerim hafifçe gülümseyerek:

Günaydın bayan Trıckett, bu gün nasılsınız bakalım? Diyerek kurtulmaya çalışıyordu.

Ancak, Kerimin bu ciddi tavırlarına rağmen bayan Trıckett manalı bakışlarıyla Kerim'in her hareketini süzmeye devam etti.

Bir gece yarısı hiç ummadığı bir şey oldu; gece saat iki civarında kapının tıklamasıyla uyandı.

'Yine bir hasta var galiba' diyerek, kapıyı açtığında neredeyse şok geçirecekti.

Karşısında ince bir gecelikle bayan Trıckett duruyordu.

'Ne oldu bayan Trıckett? Hasta mı oldunuz?' Diye sordu.

Oysa, bayan Trıckett'ın hiç de hasta gibi bir hali yoktu. Her zamankinden daha farklı bir şekilde Kerim'e gülümsüyordu.

'Hayır, hayır' dedi bayan Trickett, 'Hasta falan değilim.'

'Peki o halde neden?'

'Sen Türk, sen yakışıklı bir Türk, sen çok kuvvetli...'

Kerim şaşkınlıkla:

'Eeeeee' dedi.

Bayan Trıckett iyice çirkinleşerek

'Ben seni istiyor, hem de çok istiyor' Diye devam etti.

Kerim ne yapacağını şaşırmış vaziyette, bir taraftan da birileri tarafından görülüp, yanlış anlaşılmanın korkusuyla:

'Hemen odanıza bayan Trıckett, hemen odanıza' diye yavaş bir sesle mırıldandı.

Oysa bayan Trıckett' ın hiç de gitmeye niyeti yoktu.

Daha da ileri giderek ani bir hamle ile Kerim'e sarılıp, odaya doğru sürükleme girişiminde bulundu.

Kerim kadının ellerini boynundan zorlukla indirdi ve

'Hemen odanıza gitmezseniz şimdi nöbetçileri çağıracağım' dedi.

Bayan Trıckett tekrar bir hamle ile Kerim'e doğru uzanırken;

'Dokun bana, dokunursan sen de isteyeceksin' Dedi.

Kerim başka çare kalmadığını düşünerek, olacakları göze alıp,

'Nöbetçiler, nöbetçiler' diye bağırmaya başladı.

Gelen iki görevlinin:

'İlk defa olmuyor bu endişe etme' diyerek

Bayan Trıckett'ı alıp götürmeleri Kerim'i biraz rahatlatmıştı.

Tekrar odasına girdi, önce gülmeye başladı sonra dakikalarca ağladı.

Sabahleyin olayı Bakım evi yöneticilerine anlattığında, halen titriyordu.

Oysa Yöneticiler:

'Alışmalısın böyle şeylere, burada zaman zaman benzer şeyler yaşayacaksın' Diyerek, Kerim'den sakin olmasını istediler.

Yine çok şaşırmıştı Kerim.

'Nasıl yani ? Bayan Trıckett'ı bakım evinden atmayacak mısınız ?' Diye sordu.

'Hayır, olur mu öyle şey ?' Dedi müdür.

'Buranın bu tür zengin insanlara ihtiyacı var. Çok para veriyor onlar.'

Kerim 'peki' diyerek şaşkınlıkla oradan uzaklaştı.

Bir an yine kendisini çok zor günlerin beklediğini düşündü. Ama başka çaresi yoktu, katlanmak zorundaydı.

Kerim zor şartlarda, altı ay kadar daha Yaşlılar Bakım Evinde çalıştı. Her şeye rağmen iyi para kazanmış, Avusturalya'da da bir yılını doldurmuştu.

Artık, vizesini uzatmanın zamanıydı.

Daha önce kurs gördüğü dershaneye müracaat ederek, yeni bir kursa başlamak için belge aldı ve konsolosluğun yolunu tuttu.

Yetkililer zorluk çıkarmayarak, vizesini bir yıl daha uzatınca, yine her şey yolunda gitmeye başlamıştı.

Bundan sonraki amacı, bir yıl daha kalarak, göçmenlik vizesini alabilmekti. Göçmenlik vizesini de aldıktan sonra:

İş, 'ikinci vatandaşlık için' baş vurmaya kalacaktı.

O gün o kadar heyecanlıydı ki, güneşin ilk ışıkları üzerine vurduğunda, hemen yataktan kalktı. Bakım evinde her şeyin yolunda olup olmadığını kontrol ettikten sonra, acele ile hazırlanarak haberi vermek için Kisho'yu aramaya başladı.

Aslında o gün Kisho'da Kerim'le görüşmek istiyordu, çünkü onun da Kerim'e verecek bir haberi vardı.

Kisho kursu bitirdikten sonra, bir süre okuldan arkadaşları ile birlikte kalmış, aynı evi paylaştığı üç kız arkadaşı ile anlaşamayınca, sonun da babasını ikna ederek ayrı bir ev tutmaya karar vermiş, gerekli maddi olanağı sağladıktan sonra da, eşyalı iki odalı bir ev tutmuştu.

Karşılaştıklarında ikisi birden:

'Sana bir müjdem var' deyince,

Kahkahayla gülmeye başladılar.

Kerim 'önce sen söyle' dedi.

Kisho ise 'hayır hayır önce sen söyle' diye cevap verdi.

'Pekâla, vizemi bir yıl daha uzattım. Güzel bir haber değil mi?' haydi şimdi sen söyle, diyen Kerim'e

'Bir dakika, bir dakika, kursa devam edeceksin. Yine yatılı mı kalacaksın?' Diyen Kisho,

Kendi müjdesini biraz daha erteledi.

Kerim; 'Başka çare mi var? Bir de ev mi tutayım?' Deyince.

Kisho; 'Hayır benimle kalacaksın! Çünkü ben yalnız başıma ev tuttum' Dedi.

Kerim sevinçle haykırarak Kisho'yu kucakladı ve beraberce önce Kerim'in kaydını yaptırmak üzere dershaneye gidip, kayıt işleminden sonra da, mutlu bir şekilde evin yolunu tuttular.

Eve geldiklerinde Kerim 'birlikte kalmak için bir şartı' olduğunu söyledi.

Kisho; merakla şartının ne olduğunu sordu.

Kerim,' kiranın yarısını ben vereceğim' deyince

Kisho önce 'ama benim baba gönderecek' diye direttiyse de, Kerim'in kararlı olduğunu görüp, bu şartı kabul etti.

Artık birlikte yaşamaya başlamışlardı. Kerim, Bakım Evindeki işten ayrılmış, kurstan vakit buldukça arada bazı kaçak işlerde çalışmaya başlamıştı.

Sabahları evden birlikte çıkıyorlar, Kerim kursa, Kisho ise okuluna gidiyordu.

Akşamları Kerim Kisho'dan bir saat önce geliyor, hemen yemek hazırlığına başlıyordu.

İlk pirinç pilavı yaptığında:

Kisho' bu çok zararlı, bu kadar yağlı yenmez' diyerek itiraz ettiyse de, pilavın tadına baktıktan sonra, hayretler içinde kaldı ve 'inanılmaz bir lezzet bu' Dedi.

Daha sonra Kerim Kisho' ya Türk yemekleri, Kisho ise Kerim'e Japon yemekleri öğretmeye çalıştılar, ama bir iki ay sonra artık daha çok Türk yemekleri yapmaya karar verdiler.

İkinci altı aylık kursta sona erince, Kerim göçmenlik hakkını daha erken almanın yollarını araştırmaya başladı.

Bu arada Kisho, öğrenimden önce Avusturalya'da ki gördüğü kurslarla birlikte beş yılı tamamladığından, Avusturalya vatandaşlığı hakkını almıştı.

Kerim'e 'eğer evlenirsek, seni de göçmen olarak kabul ederler' dedi ve öyle de oldu.

İki genç Kisho'nun babasının ve ailesinin karşı çıkmasına rağmen, birlikte oturmaya başladıktan altı ay kadar sonra evlendiler.

Türkiye'de saat gece yarısını gösterdiğinde, telefon çalınca:

Ana, kız heyecanla yataklarından fırladılar.

Bu saatte kim arayabilirdi ?

Mukaddes hanım'Aman Allah'ım' 'Hayırdır inşallah' Diyerek.

Terliklerini bile giymeden telefona doğru koştu.

-Tekrar'hayırdır inşallah' dedi ve telefonu açtı.

Tanımadığı bir ses, bozuk bir Türkçe ile:

-' Ane sen nasılsin ? ' Deyince

Mukaddes hanım kızgınlıkla:

' Birisi dalga geçiyor galiba' dedi.

Ses bu defa:

'Sen artık Kerim hiç marak etme, biz çok mutlu' deyince,

Kadıncağız şaşkın bir vaziyette:

'Aman Allah'ım' diye çığlık attı.

Merakla bekleyen Zehra, bir taraftan da annesine.

'Kimmiş ? Ne olmuş? Ne diyor?'Diye ard arda sorular soruyordu.

Daha sonra telefonu alan Kerim Annesine:

'ben evlendim burada anneciğim' müjdesini verince,

Ana, kız; Bir an da ne diyeceklerini şaşırdılar ve buruk bir mutluluk duydular.

Bir taraftan Kerim'in mutlu olmasına sevinirken, bir taraftan onun mutluluğuna yakından tanık olamadıkları için üzüldüler.

Bir de, tatlı dilini duydukları Japon gelinlerinin yüzünü görememe üzüntüsü vardı tabi ki.

Kerim'in ailesi oğullarının mutluluğuna ne kadar sevindilerse de, Kisho'nun ailesi bu habersiz evliliği hiç de hoş karşılamadı.

'Şunu hiç unutma, bir Türk'le mutlu olamazsın' demişti rahip Mikao.

'Bir müddet sonra eyvah! Dediğinde yanında olmayacağımı da bil'

Kızını ikna edemeyince rahip Mikao, kendine göre onu cezalandırmış ve artık para göndermeyi kesmişti.

Bu duruma Kisho çok üzülse de, Kerim pek de umursamayıp eşini teselli ederek, tekrar sürekli bir işte çalışmanın yollarını aramaya başlamıştı.

Evlilik nedeniyle göçmen statüsüne geçtiği için artık iş bulması daha kolaydı.

Avusturalya' ya İlk gelişinde Türk taksicinin söylediği:

'Kim bilir ? Belki bir gün sen de bu mesleği yaparsın' Sözünü hatırladı.

Kendi kendine 'Gelir gelmez Türk taksiciyle boşu boşuna karşılaşmamışım, bunda da bir hayır varmış' diye düşündü.

Ertesi gün hemen böyle bir iş araştırmaya başladı ve aynen taksicinin dediği gibi 'Yunanlı bir filo sahibinin' yanında taksi şoförü olarak işe başladı.

Artık Kerim takside çalışıyor, iyi de para kazanıyordu, Kisho ise dört elle derslerine sarılmıştı.

Bir an önce okulunu bitirerek, Kerim ile birlikte Japonya'ya ailesini ziyarete giderek, kendisini affettirmek, Kerim'i onlarla tanıştırmak istiyordu.

Kerim'i o kadar çok seviyordu ki, ailesinin de onu tanıyınca çok seveceklerini ve kendisini affedeceklerini düşünüyordu.

Devam edecek

17 Mayıs 2013 10-11 dakika 21 öyküsü var.
Yorumlar