Gülümseyen Perşembe

Salona doğru yönlenmiş küçük adımlar... Bu adımlarda küçüklüğünden beklenmeyecek bir sâkinlik var. Ve bir ses: duvara sürtülen parmaklar -sanki duvarın sertliğinden, soğukluğundan güç alıyorlar.

'Duvarları neden hep pütürlü yapmışlar? Dokununca hemen anlıyorum duvar olduğunu. Belki de bu yüzden böyle yapmışlar; anlayalım diye! Evet! Anneme bunu sorayım.'

Akşamüzeri... Güneşin vedâsı... Yolda arabaların, kaldırımda insanların telâşı... Kuş sesleri...

'Kuşlar... Birbirleriyle ne güzel konuşuyo'lar. Keşke ben de herkesle böyle konuşabilsem; o kadar çok söyley'ceğim var ki. Onlara dokunabilsem... Anneme söyl'iyce'm; hafta sonu kuşları sevmeye gidelim diy'cem.'

Açık pencerenin arkasında gölgelenmiş bir çocuk... Dışarısını yaşıyor. Güneş gibi varlığı ısıtıyor, kuşlarla uçuyor, insanlarla omuz omuza yürüyor, arabalarla yarışıyor. Duyduğu bir sesleniş her şeyi kesiyor: 'Baba... Baba, şundan alalım.' Bu bir çocuk sesi... Peki çocuğun seslendiği 'baba' ne demek? Derken uzun, kaba, rahatsız eden bir korna sesi... Ardından anlaşılmayan dilde bağırışlar... Kavga var.

'Kaldırımlara da halı serseler ya; ayakkabı giymesek... İnsanlar bu yüzden dışar'da öfkeli; evlerde mutlu herkes.'

Apartman merdivenlerinde gittikçe yükselen topuklu ayakkabı sesleri... Diğer sesler saygıyla çekiliyor; önceliği ona veriyorlar. Çocuğun bakışları duvarları deliyor; evin giriş kapısına yöneliyor. İçinde bir coşku... Târif edemem.

- Bak, sana ne getirdim?
- Erik!
- Aferin, benim akıllı oğlum.
- Kokusundan bildim... Anne?
- Efendim?
- Duvarları kim yapıyor?
- Ustalar, duvar ustaları. Niye sordun?
- Neden hep pütürlü yapıyorlar?
- Bilmem.
- Ben biliyorum. Söyl'iyim mi?
- Söyle annem.
- Dokunduğumuzda duvar olduğunu anlayalım diye.
- Bak, ben bilmiyordum. Zekî oğlum benim.
- Anne, 'baba' ne demek?
- Büyük erkek demek, adam demek... Sen de büyüyünce baba olacaksın.
- Ben ne zaman büyüy'cem?
- İler'de...
- Anne ben hiç kuş sevmedim.
- Kuşları mı sevmek istiyorsun?
- Evet.
- Bu hafta sonu çıkınca evcil hayvan satan yere de uğrarız.
- Hayır, oraya uğramayalım.
- Niye?
- Orası pis kokuyor ve orada içim sıkılıyor. Orayı sevmiyorum.
- Hayvanat bahçesine gideriz o zaman. Olur mu?
- Olur... Anne beni hiç bırakma!
- Niye böyle dedin şimdi?
- Dün rüyamda seni aradım ama sen ses vermedin. Evi dolaştım, odana geldim; hiçbir yerde yoktun.
- Merak etme yavrum, seni hiç bırakmayacağım.
- Söz mü?
- Söz, bin kere söz.
- Uzat yüzünü; dokunacağım... Anne niye ağlıyorsun?
- Mutluluktan yavrum, mutluluktan...
- Ben mutlu olduğumda hiç ağlamak istemiyorum... Anne?
- Ne var annem?
- Kaldırıma niye halı sermiyo'lar?

11 Haziran 2012 2-3 dakika 11 öyküsü var.
Yorumlar (1)
  • 6 yıl önce

    Atalar demiş ki,

    perşembenin gelişi çarşambadan bellidir

    ve okunmamış her eser izlenmemiş her film yenidir sözü ne doğrudur 2012 yılında yazılmış bir öykü ancak günümüzü bile ifade ediyor gelelim finale daha iyisi yazılamazdı fikrimce

    İçtenlikle kutlarım günün öyküsünü yazan kalemi👑👑