Gülü/Ver

Bu sabah da her zaman olduğu gibi telefonun alarm sesiyle uyandı adam. Her sabah 8 de alması gereken ilacın da habercisiydi bu alarm.

Telefonun sesini kapatıp hemen ilacını içti ve sonra tekrar yatağına uzandı. Uykusunu yeterince aldığından amacı uyumak değildi. Gözlerini kapatıp bir düşün içine atıverdi kendisini...

*

Bütün ışıkları yanık ve soğuk bir odaya girdi. Odada 10'dan fazla yatak vardı. Her birinde ayrı bir ölüm kalım savaşı veriliyordu.

Adam sakin adımlarla onun yattığı yatağa doğru gitti. Verdiği hayat mücadelesine rağmen güzel yüzünde saklanmış gülücüğü fark etmekte gecikmedi adam.

O da gülü/verdi...

Yatağın kenarına yanaşıp sessizce tabureye oturdu ve bir süre onun yüzünü seyretti. Sanki dokunsa gözlerini açacak ve "Barış al beni buradan, götür senli yerlere" diyecek gibiydi. Usulca sağ eline dokundu. Elleri de soğuk ve hareketsizdi. Parmaklarına dokundu bir bir. Sonra iki elinin arasına alıp onun elini ısıtmaya çalıştı.

Sonra parmakları onun saçlarında ve yüzünde dolaşmaya başladı. O an içinden geçen bir şarkının sözleri sanki tam o an için yazılmıştı.

"Belki bir deniz kenarında
El ele maziyi konuşacağız.
Benim içimde yanar ateş var
Sevgilim ne zaman buluşacağız"


Şarkının sözleri yüzüne hüzün doldursa da "Deniz Kenarında" olduğu için mutluydu. Kulağına doğru eğildi ve ona dedi ki;


"Benim gönlümde hala o arzu
Sevgilim ne zaman kavuşacağız..."


Ondan bir cevap alamadığı için üzülmemişti ama biliyordu ki o kendisini duyuyor.


O günden sonra iki hafta süreyle her sabah onun ziyaretine gitti. Her gittiğinde ona gülü/veriyordu. Sonra saatlerce onunla konuşuyordu. Eski günlerini anlatıyordu. Birlikte arşınladıkları Moda yollarını, Spor Sergi Sarayındaki konser coşkularını, Fan Club çalışmalarını, Hey Dergisinde yayınlanan ilanlarını ve Nilüfer için verdikleri fotoğraflı ilanlarını bıkıp usanmadan anlattı.

Bir ara gene içine bir şarkının sözlerini düştüğünü hissetti.

"Ne zaman gelirsen gel başıma taç olursun
Sen benim eski değil eskimeyen dostumsun..."

Yine eğilip kulağına söyledi bu sözleri.

"Yollarımız ayrı ayrı
Kalplerimiz bir olsa da
Her şey seni hatırlatır
Kurumuş bir gül olsa da

Kim ayırdı bizi bizden
Kadere dur diyemedik..."


Evet "Kadere dur dur dur diyememişlerdi..." Ama bu ikisinin de suçu değildi. Ahhh o sevgi düşmanları, ahh o sevda yerine paraya, makama önem verenler...


Gözlerinden akan bir kaç damla yaşı onun ellerini yüzüne getirerek sildi.

Artık gitme zamanı gelmişti. Onun yanaklarına bir öpücük kondurdu ve "Yarın sabah yine geleceğim aşkım" dedi.

Ertesi sabah uyandığında içindeki garip sevinç dalgasına bir anlam verememişti. Her zamanki gibi traşını oldu, en güzel elbiselerini giyindi ve onun hediyesi parfümü de uzun yıllardır sakladığı dolaptan çıkarıp sıktı.

Hastaneye ulaştığında koridorda doktoruyla karşılaştı.

-Günaydın Selçuk bey, hastamız bugün nasıl?
-Her günkü gibi Barış bey.
-Yani bugün de beni dinleyebilecek değil mi doktor?
-Evet dinleyebilecek.

Sonra bir an sustu. Doktor yanından ayrılmak için hareketlenince kolundan tuttu;

- O bugün benimle konuşacak doktor dedi.

Selçuk bey mahzun bir ifadeyle hafifçe güldü. Elini adamın omuzuna koydu ve dedi ki;


-O zaten son günlerde sizle hep konuşuyor. Kalp atışlarında bazen şaşırtıcı değişiklikler izliyoruz.

Bu sözler adamı çok şaşırtmıştı.

-Yani doktor! Bir mucize olabilir mi?
-Kim bilir ki bunu dedi doktor ve diğer hastalarına bakmak için adamın yanından ayrıldı.

Adam her zamankinden daha umutlu ilişti yatağın kenarına. Her sabah olduğu gibi ellerinden tuttu ayrı ayrı. Yanaklarını okşadı, saçlarını sevdi ve sonra kulağının dibine kadar sokuldu. Kokusunu onun da alacağını düşünüyordu.

Sonra elini avuçlarının arasına aldı ve tam saçlarının dibine kadar sokulup şarkı mırıldanmaya başladı.

"Gözlerimden yüzün
Kulaklarımdan sesin
Silinmesi silinmedi senelerdir
Gönlümdeki sevgin
Dudaklarımdan ismin
Silinmedi silinmedi senelerdir.

Unutamam seni
Unutamam seni
Geçen mutlu günleri
Sevemedim sevemedim
Sevemedim kimseleri"


Şarkı bittiğinde avuçlarının içinde bir hareketlenme olduğunu hissetti. Önce bunun asla olamayacağını düşündü ama biraz sonra o hareketlenmeyi yeniden hissedince yüreği hızlı hızlı çarpmaya başladı.

Onunla konuşmaya başladı.

Spor Sergi Sarayında yapılan Hey Dergisi Oskar Konseri arasında Edip Akbayram'ın parmaklarına "Söz Yüzüklerini" nasıl taktığını anlatmaya koyuldu.

*
Her zaman olduğu gibi adam Fındıkzade'den Kadıköy'e geçiyor ve onu evinden alıp tekrar karşıya geçiyordu. O akşam üstü de öyle olmuştu. Onu evinden alıp sokağa çıktıklarında ona demişti ki;

"Gülünce gözlerinin içi gülüyor
Kendimi senden alamıyorum..."

Çok gülmüştü Melya bu sözlere.

Bahariye Caddesine çıktıklarında yolun köşesindeki kuyumcunun vitrinine takılmıştı gözleri.

-Hayırdır aşkım? Beğendiğin bir şey mi var diye sormuştu adam.
-Evet var diye cevaplamıştı sevdiği kız.

Sonra da elinden tutup içeri sokmuştu adamı.

-Bakar mısınız? Biz söz yüzüğü almak istiyoruz.

Kuyumcu hemen yüzük örneklerini gösterdi ve içlerinden birini çok beğenip aldılar.

-Hadi takalım bunları dedi genç kız.
-Şimdi değil bebeğim. Konserde arkadaşlarımızın içinde Edip'e taktıralım mı? Ne dersin?
-Ama ben utanırım diye yanıtlamıştı ve yine gülü/vermişti.

Konser salonuna giderken Taksim'de Cafe Bulvar'ın önünde onlarca arkadaşı onları bekliyordu. Tüm konserlere kalabalık bir grupla giderlerdi. O gün de öyle olmuştu. Güle oynaya salona girdiler.

Konser başladığında şarkılara coşkuyla eşlik ettiler. El eleydiler konser boyunca. Sonra 15 dakikalık bir ara verildi. Adam hemen kulise koştu ve Edip Akbayram'ı buldu.

-Edip acele benle gelmelisin?
-Hayırdır Barış ne oldu?
-Sen hele gel. Görürsün ne olacağını.


Birlikte arkadaşlarının arasına döndüler. Adam söz yüzüklerini Edip'e uzattı.

-Bunları senin takmanı istiyoruz Edip dedi.

Edip Akbayram şaşkın gözlerle onlara bakıyordu. Yüzükleri alıp her ikisinin de parmaklarına taktığında salon alkıştan inliyordu.

*
-Hatırladın mı Aşkım o geceyi? diye usulca kulağına söylendi.

Adam öylece genç kadının yanında duruyordu. Bir süre sonra yoğun bakımda bir koşturmacanın olduğunu fark edince ayağa kalktı. Doktor Selçuk bey yatağın başucuna gelmişti. Bir kaç doktor ve hemşire de onun yanındaydılar.

-Barış bey hemen hastanın yanından kalkın. Onun artık şu an size değil bize ihtiyacı var dedi.

Bu ne demekti!

Afallamıştı adam. Onların arkasına geçti ama yatağın yanından uzaklaşmamıştı. Doktorlar bir şeyler konuşuyorlardı ama o hiçbirini duymuyordu.
"Onun artık size değil, bize ihtiyacı var"

Ne demekti bu?

Bu soruyu onlarca kez kendine sordu ama cevabını bulamadı.

Bir süre sonra Doktor Selçuk bey yanına geldi.

-Benimle gelin Barış bey dedi.

Selçuk beyle birlikte hastanın başına geldiklerinde tüm sağlık personelinin yüzlerinde bir gülümseme ve yanaklarında gözyaşları vardı. Barış daha da heyecanlanmıştı.

-Konuşun tekrar onunla dedi doktor.

Barış hemen onun ellerine yine avuçlarının arasına aldı.

-Aşkım burada bir şeyler oluyor. Sen de duyuyor musun?

Melya'nın gözlerinde hafif bir kırpışma olmuştu.

-Hadi durmayın, devam edin konuşmaya dedi doktor.

-Güzeller güzelim, hadi şimdi hepimize gülü/ver. Hepimiz günlerdir bu anı bekliyoruz. Hadi elimi sık. Hepimize geri döneceğini söyle lütfen.


Herkesin gözü Melya'nın elindeydi. Hiç bir hareket yoktu.

-Seni çok seviyorum birtanem diye devam etti adam.

Melya'nın parmaklarında hafif bir hareketlenme oldu.

-Durmayın Barış bey. O sizi duyuyor ve size tepki veriyor. Hadi, hadi, hadi... Diye tekrarladı Selçuk bey.

Barış onun yüzüne dokundu.

-* Ciao Cara Come Stai? dedi.

Melya gözlerini kırpıştırmaya başladı. Yanaklarına doğru bir iki damla yaş düştüğünde doktorun ve tüm sağlık personelinin çığlığı yoğun bakımı doldurmuştu.

-Döndü, o döndü diye hep birden bağırıyorlardı.

Adam tamamen şaşkına dönse de hala onun elini bırakmıyordu.

Az sonra Melya gözlerini tamamen açmıştı. Dudakları titriyordu. Barış usulca eğildi ve dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu. O an çok şaşırmıştı. O ana kadar vücudu hep soğuktu. Oysa şimdi dudaklarında oluşan o sıcaklığı kendi dudaklarında hissetmişti.

*

Adam gözlerini açtığında kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Terden sırılsıklam olmuştu. Uyuya kalmıştı ve düşünde; yoğun bakıma kaldırılıp orada hayata veda eden sevgilisini yeniden hayata döndürmeyi başarmıştı.


Gözünden akan yaşlara engel olmadı bu defa.

"Ciao Cara Come Stai" diye tekrarladı defalarca.

Sonra da gülü/verdi sevdiğine...

*

"Ciao Cara Come Stai" Iva Zannichi'nin San Remo Müzik Festivalinde söylediği bir şarkının adıydı. Türkçe karşılığı ise; "Merhaba Sevgilim, nasılsın?"olup Melya Barış'a Her telefon açtığında ya da her karşılaştıklarında onu çok sevdiğini bu sözlerle anlatırdı...

02 Ağustos 2015 8-9 dakika 45 öyküsü var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (1)
  • 8 yıl önce

    Hüzünlü bir öykü baştan sona, aslına sevgi en büyük dayanak belki ilaçtan daha bir etkili kimi durumlarda...👍