Güzellikler Ülkesi - 1
On yıl önce yazdığım uzun bir çocuk hikayesi.
... 'Kuşlar Vadisinde Haziran'ın ilk günlerinde Güzellikler Ülkesi bir hayli konuşulmaya başlanmıştı. Kulaktan kulağa sessizce yayılan bu konuşmaların sebebi ise göçmen kuşların bile malumuydu. Yaşlı bülbül Andelip ve onu dinleyen birkaç genç kuş bütün kuşların huzur içinde yaşayacağı çok güzel bir yer olduğunu ve buraya Güzellikler Ülkesi dendiğini söylüyorlardı. İddiaya göre daha önce Güzellikler Ülkesinde yaşayan Kuşlar olmuş ve o zaman kuşlar kuşluk tarihinin en mutlu zaman dilimlerini yaşamışlardı. Aslında bu konu yeni değildi vadide. Daha önceleri de Güzellikler Ülkesi sevdalısı guruplar olmuş ve sıradan hiçbir kuşun tam olarak sebebini açıklayamayacağı şekilde yok olmuşlardı. Her seferinde bu grupların mensuplarından bazıları iddialarından vazgeçip, bu kadar komik şeylerle uğraşmalarından dolayı duydukları utancı her kuşa yüksek sesle anlatmış, diğerleri ise ya ortadan kaybolmuş veya bir yerlerde ölü bulunmuşlardı.
' Andelip ve arkadaşları o kadar kolay pes etmeyeceğe benziyor' diyordu tenha bir yerdeki bir ağacın bir dalına tünemiş iki serçeden biri diğerine. Öbürü:
'Nereden biliyorsun?'
'Baksana, her gün artıyorlar.'
'Doğru. İyi de bunu nasıl yapıyorlar?'
'Israr etmiyorlar. Ama çok emin oldukları her hallerinden belli. Anlattıkları değil, kendilerine güvenleri inandırıyor. Ayrıca eskiden sadece güçsüz ve coğrafyadan habersiz kuşlar olurdu bu tür gruplarda. Oysa ki şimdi Vahşipençe gibi bir kartal ve Kılavuz gibi bir yabani ördek Andelibe öğrenci olmuşlar.'
'Başördeğin oğlu Klavuz ha. Enteresan. Ben de Başkuğunun oğlu Dikbaşı duymuştum.'
'Doğru, o da vardı. Onu unuttum.'
Sefil iki serçe arasında geçen mezkur konuşma aynı anda, aynı konuda yapılan konuşmalardan sadece bir tanesiydi. Diğer bir mukaleme ise Kartal tepesindeki Başkartalın mağarasında Başkartal ve birinci yardımcısı Pikedalış arasında geçiyordu. Pikedalış:
'Efendim. Bunlar biraz fazla ileri gitmediler mi?'
'Kesinlikle.'
'Ne yapmayı düşünüyorsunuz?'
'Perşembe günü Kuşlar meclisinde gündeme getireceğim, ama tabii bu hiçbir şeye yaramaz. Onun için arkadaşları Çarşamba günü akşam üzeri topla, bir durum değerlendirmesi yapalım.'
Vadide Kuşlar Meclisi sıradan kuşlar tarafından en üst kurul bilinmekte ve her türlü meselenin burada halledildiği sanılmaktaydı. Fakat kesinlikle sıradan bir kuş olmayan Pikedalış, orada halledilemeyecek bir sorunun hiçbir sıradan kuşun bilmediği, bazı arkadaşların yapacağı bir toplantıda çözüme kavuşacağına en az Başkartal kadar emindi. Bu emniyetin verdiği yürek rahatlığı içinde mağaradan çıktı ve bölgesinde asayişin berkemal olduğunu görmek maksadıyla bir tur attı. Dev kanatlarıyla yukarılarda süzülürken keskin gözleriyle dolunayın aydınlattığı vadiyi taradı.
Kuşlar vadisinin ortasından bir dere geçmekteydi. Bu derenin doğu tarafının güvenliğinden kartallar, batı tarafının güvenliğinden ise şahinler sorumluydu. Her iki tarafta da birer tepe bulunmaktaydı. Bu tepeler Kartal tepesi ve Şahin tepesi şeklinde adlandırılmışlardı. Kartal tepesinde yaşayan Başkartalın ve Şahin tepesinde yaşayan Başşahinin her ikisinin de üç yardımcısı bulunmaktaydı. Kartalların bölgesinde ufak bir göl bulunmaktaydı. Bu göle Küçük Göl diyorlardı. Kuşlar vadisinin batısı Büyük Göl tarafından sınırlanmaktaydı.
* * *
Çarşamba günü öğle vaktinde Kartal Tepesi yamaçlarında kayalık bir yerde Başkartalın isteği üzerine Arkadaşlar Meclisi toplandı. Toplantıya her zamanki gibi Başkartal, başyardımcısı Pikedalış, Başşahinin başyardımcısı Güçlükanat, Başkartalın üçüncü yardımcısı Keskinbakış, ayrıca Başleylek ve istihbarat ve provakasyon amaçlı kullanılan saksağan Kaypak katılmışlardı.
'Evet Kaypak, yeni haberler varsa onlardan başlayalım, dedi Başkartal.'
'Emir buyurursunuz efendim. Malumunuz ikinci yardımcınız Siyahbaşın oğlu Vahşipençe gruba katıldı. Bunun üzerine Andelip haftadaki sohbet sayısını ikiye çıkardı. Andelibin korumasını da bizzat Vahşipençe yüklenmiş durumda. Bazen geceleri bile Gül Bahçesinden çıkmıyor. Kılavuzun guruba katılmasıyla diğer kuşların şüpheleri iyice arttı. Öyle ya. Kılavuz dünya görmüş bir kuş. O bir yer var diyorsa durup düşünmek lazım.'
Bu konuşmadan sonra Başkartal:
'Evet durum ortada arkadaşlar. Ne tavsiye edersiniz?' diye sordu.
Pikedalış:
'Evvela diğer kuşları bu grubun zararlı bir grup olduğuna ikna etmemiz lazım. 'dedi.
Başleylek söz aldı:
'Andelip yalan yanlış şeylerle gençlerin başını karıştırıyor, aileleri bölüyor şeklinde söylentiler çıkarırız.'
Başkartal bu fikri yeterli bulmadı:
'Bunu zaten yapıyoruz. Arttırarak yapmaya devam ederiz. Ama bu yetmez. Hem yine Başşahin devreye girer, her zamanki üslubuyla eyleme geçmemiş düşüncenin suç teşkil etmeyeceğini zırvalar.
Sözün burasında Güçlükanatın konuşması gerekiyordu, çünkü Başşahinin başyardımcısı oydu. Söz alan Güçlükanat:
'Fiziki bir zarardan bahsetmedikçe ne halk, ne de Başşahin fikrini değiştirmez. Diğer kuşlar güçsüz olduğundan onların çevreye verebileceği bir zarar yok, fakat Vahşipençe verebilir.' dedi.
'İyi ama Vahşipençe Andelibin sohbetlerinden sonra tavşan avını bile bıraktı. Orada burada bulduğu hayvan leşleriyle idare ediyor, dedi Keskinbakış.
Güçlükanat devam etti:
'Onun öldürmesi gerekiyor mu? Hiçbir kuşun göremeyeceği bir yerde ilci serçe ölmüş olsa ve daha sonra iki tane şahit bu serçelerin Güzellikler ülkesine küfrettikleri gerekçesiyle Vahşipençe tarafından öldürüldüklerini beyan etseler. Hani mesela diyorum.'
'Ne kadar dahice, dedi Kaypak.'
'Gerçekten güzel fikir, dedi Başkartal. Keskinbakış bu gece Şahinlerin bölgesinde ölü iki serçe bul. Güçlükanat sen de iki şahitle durumu Başşahine rapor edersin.'
Keskinbakış bir kartalın pençeleriyle parçalanmış iki serçe kuşunun bulunması için çok uzun süre gerektiğini bilmekle beraber herhangi bir şey sormadı. Çünkü ne istendiğini gayet iyi anlamıştı.
Başkartal devam etti:
'Kaypak, sen bugün her tarafta gizli bir takım güçlerin Andelip ve arkadaşlarına zararlar verebileceği şüphesini yay. Bu sayede ailelerin içine korku salmış oluruz.'
'Emredersiniz. Bildiğiniz gibi bu benim uzmanlık alanım.'
Toplantıya katılan herkuş bu son söze güldü ve Başkartalın toplantıyı bitirmesiyle dağıldılar.
O gün akşama kadar her tarafta Andelip ve arkadaşlarının sonunun yaklaştığına dair söylentiler yayıldı durdu. Bazı kuşlar sonlarının geldiğini söylüyor, bazıları bu kadarını kabul etmiyorlardı. Ama hepsinin birleştiği bir nokta vardı. Andelip ve arkadaşlarının işleri gerçekten zordu. Söylentiler elbette gerçek hedef olan ailelere kadar ulaştı.
* * *
Beştakla bütün bu olanlardan habersiz her zaman olduğu gibi Kuşlar vadisi sakinlerinin büyük çoğunluğunun uykuya daldığı bir saatte evine döndü. Annesi babasını bir şekil aldatıp uyutmayı başarmıştı, yoksa o gece Beştaklanın bayağı bir çekeceği vardı. Annesi Beştaklaya:
'Yavrum, niye bu kadar geç geliyorsun?' dedi.
Beştakla gayet sakin bir şekilde:
'Arkadaşlarla biraz muhabbete daldık anne. Kusura bakma.'
'Söylentileri duydun mu?'
'Hangi söylentileri?'
'Vadide herkes birtakım güçlerin sizi istemediğinden bahsediyor.'
'Ne takım güçlerin?'
'Alay etme. Daha öncekileri yok eden güçlerin.'
'Bunlar her zaman söylenir anne, sen de biliyorsun.'
'Bu sefer biraz farklı gibi oğlum.'
'Bizim gibi küçük, hiçbir kuşa zararı olmayan bir gruptan kim rahatsız olabilir anlamıyorum.'
'Senin anlayamayacağın o kadar şey var ki oğlum. Ama hepsi oluyor.'
'İyi de anne, sen de Güzellikler ülkesine inanıyorsun. Bunu kendin söyledin.'
'Oğlum öyle bir ülke var. Ben de inanıyorum. Ama ben yine inanıyorum ki bulunması ve oraya yerleşilmesi gerekmiyor. Bak oğlum gençsin, güzelsin, sana zarar gelmesinden korkuyorum.'
Gerçekten de Beştakla güvercinlerin en göz dolduranı, en çeviğiydi. Beş tane taklayı ard arda çok rahat atabiliyordu. Zaten bu yüzden ona Beştakla derlerdi.
'Madem öyle bir ülke var, bulunmalı değil mi? Dediklerimizin hangisi yalan? Güçlü kuş güçsüzü ezmiyor mu? Kardeşin bir şahinin pençelerinde can vermedi mi? En iyi bildiğimiz Başşahin bile suçluyu bulamadı güya. Halbuki şahitlerin bu kadar fazla olduğu bir cinayet vadi tarihinde olmamıştı.'
'Oğlum Başşahinin günahını alma. Sen de biliyorsun ki gücü yetmedi de o yüzden sustu.'
'Sebebi her neyse. Dediğin gibi, Güzellikler Ülkesine inanmasa da iyi bir kuş Başşahin. En azından adil. Ama neticede kardeşinin katilini cezalandıramadı. Neyse, sen merak etme anne. Gönlünü rahat tut. Bir şey olmaz inşallah. Neden bize düşman olunsun ki? Güzellikler Ülkesinde her kuş mutlu olacak ve güzel yaşayacak diyoruz. Bundan hangi kuş rahatsız olur, değil mi?'
'Oğlum bazıları cennette herkesle eşit yaşamaktansa cehennemde şakşakçılara kral olmak ister.'
'Ne....Öyle saçma şey mi olur anne. Neyse, sen de yorulmuşsun. Hayırlı geceler.'
Yatmaya giderken gülerek kendi kendine söylendi Beştakla
'Cehennemde kral olmak ha. Nereden de bulur böyle sözleri.'
Beştakla rahat bir uykuya yattı. Ama annesini yine uzun, uykusuz bir gece bekliyordu. Aslında oğlunun kötü karakterli bir kuş olarak yaşamasındansa bu şekilde ölmesine razıydı ama yine de o bir anneydi.
O saatlerde bir başka yuvada, Başkuğunun yuvasında tek ses hakimdi. Tabii ki Başkuğunun sesi.
'Kesinlikle şüphelenmeye başladım. Senin baban bir kuğu olamaz. Olsa bile bu ahmak kuğu ben olamam. Aslında sadece bu olay anneni boşamam için sebep olarak yeter de artar ama...'
'Ama baba...'
'Ama ne, terbiyesiz. Bir de babana karşı konuşmaya yeltenirsin ha. Fikrinizin ne kadar aptalca olduğu bir yana. Onu düşünmüyorum bile. Benim anlamadığım, nasıl olur da anlı şanlı Başkuğunun oğlu sefil bir bülbülden masallar dinler.
'Onlar masal değil baba.'
'Nasıl olur da bir kargayla arkadaşlık yapar? Kuşlar tarihinde görülmüş şey mi bu. Sana Dikbaş ismini koyan dilim bilmem ne olaydı da bu ismi koymayaydım.'
Biraz soluk aldı ve devam etti:
'Uzatmaya gerek yok. Bundan sonra onlarla görüşmeyeceksin. Bu mesele burada kapanmıştır.'
Dikbaş tam cevap verecekti ki kız kardeşi Zarife ve annesi göz işaretleriyle konuşmaması gerektiğini belirttiler.
Başkuğunun Dikbaşı haşladığı sıralarda karganın yuvasında aynı olayın değişik bir versiyonu yaşanıyordu. Bu ailede lider tamamen anneydi dense pek bir abartı yapılmış olmazdı. O gece de baba uyanık olmasına rağmen komşularca duyulan tek ses anneye aitti. Aslında baba karga kültür bakımından kuşlar arasında tek meşhur kargaydı. Herhangi bir dost meclisinde kargalar aleyhine bir şey söyleyen herhangi bir kuş onun başka olduğunu söylemeden konuşmasını tamamlamazdı. Ama böyle bir kadının yanında ayları çürüyordu. Kadın tam bir aşağılık kompleksi temsilcisiydi. Diğer kuşların tamamının kendilerini aşağı gördüğünü, hatta onları görmeyi dahi istemediklerini, bu yüzden de hiçbir komşunun kendisini yuvasına davet etmediğini her zaman söylerdi. Bu aşağılık kompleksinin en orijinal göstergesi oğluna koyduğu isimdi: Hoşavaz. İşte Hoşavaz o gece de babasıyla mantık dolu bir konuşma yapmak için annesinin kaprisli cümlelerinin bitmesini beklemek zorundaydı.
'Sen onları bilmezsin yavrum. Hepsi kargalara tepeden bakarlar. Seni aralarına aldılar diye sakın aldanma. Kendilerini her kuşa açık göstermek istiyorlar. Sadece bu. Göreceksin, seni yalnız bırakacaklar ve sen yine eski karga dostlarınla kalacaksın. Onun için sen gel şimdiden bu sevdadan vazgeç. Bırak onları. Nereden görülmüş bülbülün kargayı sevdiği. Ama niye konuşuyorum ki. Bu zamana kadarki konuşmalarım fayda etseydi baban şimdiye kadar kargalar devletini kurardı ama nerede onda o kafa. Sen de aynı ona çekmişsin işte.'
Bir müddet daha bu nevi cümleleri sıraladıktan, uzun yıllar çekmiş olmanın verdiği acıyla başını sağa sola defalarca salladıktan sonra konuşmayı bitiren şu cümleyi söyledi:
'Neyse ben yatıyorum.'
İşte yuvada en çok sevilen cümlesi de buydu zaten. Hoşavaz da annesine karşı konuşmanın faydasız olduğunu bildiği için sadece iyi uykular temennisini nazik bir şekilde belirtti.
Babası söze bir soruyla başladı:
'Oğlum söylentilerin ciddiyetinin farkındasın değil mi?
'Evet baba.'
'Peki ne yapmayı düşünüyorsun?'
'Arkadaşlardan ayrılamam baba.'
'İyi de oğlum sana bir şey olursa biz ne yaparız?'
'İyi de baba sence de önce yaptığımız işin gerçekten kötü olup olmadığı sorgulanmalı değil mi?'
Babası bir müddet düşündükten sonra:
'Haklısın oğlum. Peki o zaman o soruyu ben sorayım. Arkadaşlarından eminsin değil mi?'
' Eminim baba. Bu zamana kadar ne gibi kötü şeyler gördünüz ki baba. Size veya bir başka kuşa saygısızlık ettim mi? Herhangi bir kötü hadiseye karıştım mı, arkadaşlarımdan karışanı duydunuz mu? Bize katılan kartal serçeye zarar vermiyor, verdirmiyor da. Sen de söyledin, o olunca bütün kuşların rahat uçtuğunu.'
'Doğru oğlum, haklısın. Yalnız bir şeyi hiçbir zaman unutma oğlum. Değişen sadece sen ve arkadaşların. Diğer her şey eskisi gibi. Annen abartıyor olsa da kargalar hakikaten sevilmez. Kartala yaklaşamazlar, keklik yaralansa yardımcı bir insan çıkabilir, güvercini insanlar genelde beslemek için tutarlar, fakat seni seven sadece arkadaşların olacak. O yüzden senin daha dikkatli olman lazım. Neyse canını sıkma, iyi uykular oğlum.'
'İyi uykular baba. Sen de canını sıkma.'
Devamı var..