Güzellikler Ülkesi - 3

Başkuğu her zaman olduğu o akşam da gibi çok sinirliydi.
'Bugün yine oraya gitmişsin Dikbaş.'
'Evet baba. Yarın da gideceğim.'
'Ben senin salaklığın yüzünden toplumdaki itibarımı kaybetmeye, kendimi ve diğer aile üyelerini tehlikeye atmaya razı olamam.'
'Yani?'
'Yani benim artık Dikbaş isminde bir oğlum yok. Derhal yuvayı terk et.'
'Gitmemi mi istiyorsun baba?'
'Evet aynen öyle.'
'O halde gidiyorum.'
'Durduğun hata.'
Anne kuğu müdahale etti:
'Bey, sen ne dediğinin farkında mısın?'
'Duydun işte. Giderse gitsin. Kalacaksa da ailemizin şan ve şerefine uygun bir şekilde davransın. Kuğulardan başka hiçbir kuşla arkadaş olamaz, hele hele kuğulardan başka birini lider olarak kabul etmek kuğuların kitabında yazmaz.'

Dikbaş biraz sinirli ama daha çok üzgün bir şekilde yuvadan uçtu. Her ne kadar annesi arkadan yetişmeye çalışsa da muvaffak olamadı.

Dikbaş yuvadan uzaklaşmıştı uzaklaşmasına ama nereye gideceğini de aslında bilmiyordu. Andelibin yanına bu şekilde varmak uygun düşmezdi. Diğer arkadaşlarının hepsinin ailesi vardı. Birden aklına Kınalı geldi. Doğru ya, o öksüzdü.
Zavallının anne ve babası avcılar tarafından avlanmıştı. Onun yanına gitmek en akıllıca fikirdi.
O sıralarda Başkartalm mağarasına Güçlükanat girdi. Başkartal toplantıda olanları ona anlatınca Güçlükanat şaşkınlıkla:
'Biz olayı şahitleriyle anlattık. İnanmış gibi göründü ama... Yalnız sabahtan beri Vahşipençeyi hiç aratmaması benim de dikkatimi çekmişti.'
'Senden şüpheleniyor olmasın.'
'Dün sorsaydınız böyle bir şeye ihtimal vermezdim ancak bu olaydan sonra bu ihtimali göz ardı edemeyiz.'
'Bunun neticeleri çok kötü olabilir biliyorsun.'
'Evet, bunun farkındayım. Ben sabaha kadar bir araştırma yapayım. Bakalım gerçekten böyle bir şüphe var mı.'
'Tamam. Sabah mutlaka gel.'
'Burada buluşmamız tehlikeli olabilir. Takip ediliyor olabilirim.
'Haklısın, peki nerede buluşalım?'
'Doğan mağarasında. Orası benim keşif bölgem. Siz güneş doğmadan gelin, ben de doğduktan hemen sonra.'
'Olur.'

* * *

Dikbaş Kınalının yuvasına geldiğinde selam verdi. Kınalı Dikbaşı bu vakitte görünce biraz nükteli
'Hayrola dostum, evden mi kovuldun?' dedi ama Dikbaş gayet ciddi:
'Evet, aynen öyle oldu.' diye karşılık verdi.
'Özür dilerim... Bilmiyordum.'
'Önemli değil, nereden bilebilirdin ki.'
Dikbaş olanları anlatınca Kınalı arkadaşını rahatlatmak için:
'Ben her gün öksüzüm, sen bir gün olmuşsun. Bu kadar üzülecek ne var.'
Dikbaş gülümsedi.
'Haklısın.'
'Tabii haklıyım ya. Bak şu geceye, yıldızlar ne kadar da güzeller değil mi?'
'Hakikaten harika bir gece, sakin, huzur dolu.'

O sırada uzaklardan Kınalının yuvasına doğru uçan bir grup kartal yuva etrafında gizlenmiş bir grup şahin ve kartalın yıldızları seyrettiğini görünce Kınalının başka bir gece öldürülmesinin daha doğru olacağına karar verip geri döndüler.

* * *

Başördek göçebe hayatın tesiriyle olacak, hiçbir şeyi uzun boylu düşünmezdi. Bir gün önce oğluyla ilgili söylentileri kendisine getiren ördeğe gerçekten çok kızmıştı, çünkü o sırada çok önemli bir gezi hatırasının en önemli yerindeydi ve o terbiyesiz ördek lafı bitmeden araya girmişti. Neyse ki ona gereken sözleri esirgemeden söylemişti. Bu gece de yine etrafındaki birkaç kuşa gezi hatıralarını anlatıyordu.
'O gün öğlenden akşama kadar hiç durmadan uçmuştum. Arkama döndüğümde ne göreyim. Ne bir ördek var, ne de bir leylek. Bu arada aşağıdan birkaç insan bana ateş ediyorlardı. Kurşunlar yağmur gibi sağımdan solumdan geçiyorlardı. Korkmuş muydum... Asla. Zaten böyle önemsiz şeylerden korkacak kadar basit bir kuş olsaydım nasıl lider bir ördek olabilirdim değil mi?'
O sırada hanımı müdahale etti.
'Bey dün gece Kılavuzla konuşmadın, bu gece de konuşmayacak mısın?'
'Sohbeti bölmesene hanım. Ne hakkında konuşacakmışım onunla?'

'Hani Güzellikler Ülkesi vardı ya.'
'Ha şu konu. Ne halt ederse etsin. Yaşı başı yerinde, kendi düşünsün. Nerede kalmıştık biz. Hatırladım, avcılardan bahsediyorduk.'
Tam o sırada sohbeti dinleyenlerden biri
'Kartallar!' diye bağırdı.

Gerçekten de bir grup kartal yuvaya doğru yaklaşıyordu. Kılavuz ve annesi hariç bütün kuşlar yuvadan kaçtı. Gelen kartallardan iki tanesi Kılavuz ve annesini yaralayacak fakat öldürmeyecek şekilde tutarak yuvadan uzak bir yere attılar. Yalnız annenin durumu ağırdı. Diğer kartallar da yuvayı talan ettiler.
Kılavuz zorlukla annesinin yanına uçtu.
'Anne. Anne beni affet.' diyerek ağlamaya başladı.
'Ben seni nasıl affetmem oğlum.' dedi annesi gülümseyerek ve biraz sonra oğlunun kanatları arasında can verdi.

* * *
Uzunkanat mağaraya girince Başşahin muhafız şahinlere çıkmalarını emretti. Muhafızlar çıkınca
'Efendim. Kötü haberler var. Başördeğin yuvası talan edildi, hanımı öldürüldü.'
'Ne! Ne diyorsun sen. Kim yaptı bunları?'
'Görgü şahitleri kartallar olduğunu söylüyorlar ama gece karanlığında hangi kartallar olduğunu seçememişler.'
'Bu büyük bir olay Uzunkanat. Derhal mesulleri bulunup cezalandırılmalı. Bu arada Başördeğin oğlu Andelibin arkadaşlarından değil mi?'
'Evet efendim.'
'Olayın bununla bir alakası olabilir mi sence?'
'Olabilir efendim. Çünkü Kınalının yuvasına yaklaşan bir grup kartal oraya koyduğumuz gözcüleri görünce bir şey yokmuşçasına uçup gitmişler. Ayrıca Kaypak da öldürülmüş.'
'Birşeyler yapmamız lazım.'
'Efendim bence Güçlükanatı vazifesinden almanız lazım. Yetkileri alındığı taktirde onun gagasından her şeyi alabiliriz. Yanlış anlamayın, onun yerinde gözüm olduğundan değil. İsterseniz onunla beraber beni de alabilirsiniz. Yeter ki yıllardır yüzlerce kuşun canını yakan bu şebekeyi artık açığa çıkaralım.'
'Uzunkanat, senin hakkında en ufak bir şüphem olsaydı bu işleri kesinlikle sana vermezdim. Ama daha düne kadar güvendiğim başyardımcımın suçlu olduğunu tamamen ispatlamadıktan sonra bir şey yapamam. İspatladığım zaman ise kendi pençelerimle parçalayacağımdan emin olabilirsin. Neyse yarın araştırmalara devam edin.'
'Peki efendim.'
Cuma sabahı güneş doğarken Doğan mağarasına giren Güçlükanat Başkartalı yardımcısı Pikedalışa kızar halde buldu.
'Hala anlayamıyorum. Nasıl olur da o salak, o dişi ördeği öldürür. Ben sadece yuvalarını dağıtın demedim mi.' dedi Başkartal.
Pikedalış cevap verdi:
'Efendim, öldürmek istememiş ama bu işlerde yeni bir kartal olduğundan tecrübesizce pençelerini biraz fazla derine daldırmış.'
'Bu iş hiç tecrübesiz bir kuşa verilir mi? Ne yaptığınızın farkında mısınız siz? Şimdi bütün ördekler bize düşman olacak, hatta belki bütün göçmen kuşlar bile karşı olabilirler.'
'Haklısınız efendim. Kusura bakmayın.'
'Haklı olmak neyi değiştirecek ki... Neyse, bugün Başleylekle görüşelim de bu meseleyi bir şekilde kapatsın. Kusura bakma Güçlükanat. Hoş geldin. Buyur seni dinliyoruz.'
'Gece Başşahinin kapısına muhafız olarak yerleştirdiğim bir şahin Uzunkanatla arasında geçen bir konuşmayı gizlice dinlemiş. Tahmininiz doğru, beni tesbit etmişler. İspatladıkları taktirde hem beni, hem de grubu yok etmek istiyorlar.'
'İşte bu gerçekten çok ciddi bir durum.' dedi Başkartal.
'Kesinlikle. Peki ne yapmamı emredersiniz?'
Ortalığa bir müddet sessizlik hakim oldu. Başkartal mağarayı turladıkça turluyor ve devamlı
'Evet evet, başka bir yol yok.' diyordu.
Pikedalış dayanamadı:
'Hangi yoldan başka yol yok efendim.'
Başkartal durdu ve duyan her kuşun kanını donduracak şekilde
'Onu öldüreceğiz.' dedi.
'Kimi, Başşahini mi?' diye sordu Güçlükanat hayretler içinde.
'Başka şansımız var mı? İspatlaması ne kadar sürer, bir gün, iki gün... Hep böyle endişe içinde mi bekleyeceğiz?'
Bir müddet düşünen Güçlükanat cevap verdi:
'Galiba haklısınız. Peki Uzunkanat ne olacak? Onu da öldürmek gerekecek bu durumda.'
'Doğru, o da öldürülmeli.'
'Peki ne zaman ve nasıl yapacağız bu işi?' diye sordu Pikedalış.
Başkartal cevap verdi:
'Bu akşam. Yarın akşama kadar da Andelip ve arkadaşlarının işini bitireceğiz.'
Uzun bir süre plan yaptıktan sonra uygulamak üzere dağıldılar.

Devamı var...

28 Eylül 2011 8-9 dakika 68 öyküsü var.
Yorumlar