Güzellikler Ülkesi - 8

Gözlerimin körlüğü mü bilmem
Yoksa bulutların mı senin kuşlar vadisi
Yoksa zincirlerin mi senin yuvam
Bağladınız, alıkoydunuz beni
Kuşlar tarihinin en büyük yolculuğundan
Sabahında uyandım sana
Öğleninde seninleydim
'Yok, öyle değildi. Nasıldı ha tamam Gün boyu seninleydim'

O gün şiiri bütün okulun önünde okuyacaktı ama Paçalı hala şaşırabiliyordu. Yalnız okula da gitmesi gerektiğinden daha fazla bekleyemezdi. Acele ederek yuvadan okulun bulunduğu Yeşil Tepe üzerindeki birkaç bölümlü mağaraya doğru uçmaya başladı. Mağaranın her bir bölümü ayrı bir sınıf olarak kullanılmaktaydı. Sınıfların içleri inşaatçı kırlangıçlar tarafından kısa sürede dizayn edilmişti.
Paçalı okul yolunda Güzellikler Ülkesi kahraman yolcularının mezarları üzerinden geçerken her zamanki gibi bir gül saldı mezarların üstüne. Bu, aldığı aile terbiyesinin bir gereğiydi.
Okula geldiğinde dışarıda hiçbir kuş göremeyince geç kaldığını anladı. Fakat öğretmenleri buna alışmıştı. O yüzden Güzellikler Ülkesi tarihi öğretmeni azarlamadan yerine geçmesini işaret etti. Tam yerine oturmak üzereydi ki öğretmen:
'Bir dakika genç güvercin, gel bakalım buraya.' dedi Paçalıya.
'Bakalım bu dünkü dersi hatırlıyor musun? Sana birkaç soru soracağım.'
'Olur hocam, buyurun.'

Güzellikler Ülkesi Tarihi öğretmeni Letafet hanım son derece bilgili ve görgülü bir dişi kuğuydu. Okulda yaptığı ani karar değişiklikleri ile meşhurdu. O yüzden her dersini her kuş çok iyi dinlerdi. Çünkü bir sonraki derste her an bir sınavla karşılaşılabilirdi. Bu yüzden Paçalı her gün olduğu gibi bu gün de hazırdı.

'Söyle bakalım Güzellikler Ülkesinin birinci başkanı ve yardımcısı kimlerdi?'
'Başkan büyük kahraman Vahşipençenin babası Siyahbaş ve başkan yardımcısı Uzunkanattı.'
'Peki, Kuşlar Vadisinde başkan kimdi?'
'Başbaykuş.'
'Peki bütün kuşlar Güzellikler Ülkesine geldiğinde Başbaykuş da onlarla geldi mi?'
'Hayır, o Kuşlar Vadisinde kalan bir miktar kuşa başkanlık yapmaya devam etti.'
'Peki, Büyük Savaşta ölmeyip kaçan kartal liderin ismi neydi?'
'Pikedalış.'
'Savaştan sonra o ne yaptı? Dur bu soruyu sen cevaplama. Çıtkırıldım sen söyle.'
Çıtkırıldım cevap verdi:
'Bir müddet Akbabalar Dağında kaldı. Sonra Güzellikler Ülkesi kurulunca Siyahbaş onu affettiğini duyurdu. Bunun üzerine Pikedalış da oraya yerleşti. Oğlu çok büyük bir kuş oldu. Siyahbaş onu güvenlikten sorumlu kartalların başına getirdi.'
'Oğlu hakkında bir şey sordum mu?'
'Özür dilerim hocam.'
'Neyse, aferin güzel dinlemişsiniz. Otur bakayım yerine Paçalı. Bir daha da geç kalma.'
'Özür...'
'Sakın özür dileme.'
'Olur hocam, özür dilerim, bir daha özür dilemem.'

Sınıftaki bütün kuşlarla birlikte Zerafet Hanım da kendini tutamayarak güldü ve sonra dersine kaldığı yerden devam etti. İkinci ders Güzellikler Ülkesi Felsefesi dersiydi ve öğretmen Algılama her zaman olduğu gibi tam vaktinde geldi derse. Aslında yaşlı bir baykuş olan felsefe hocasının gerçek ismi Asaletti ama derslerinde devamlı algılama farkından bahsettiği için öğrenciler ona Algılama lakabını takmışlardı. O gün de derste algılama farkından bahsediyordu. Yalnız her zamanki sitilinden uzaktı. Sadece kendisi tarafından yapılan yorumların karşıdakileri uyuttuğunu anlamış olacaktı ki o gün belki de ilk defa olarak dersine bir soruyla başladı.
'Aranızda Kuşlar Vadisini gören var mı?'
Yoktu tabii. Daha çok gençtiler. Bu durumda sorusuna müspet bir cevap almayı bekleyemezdi. Demek ki kendisinin oraya gittiğini anlatmak istiyordu. Paçalı
'Siz gittiniz mi hocam?' dedi.
'Evet. Bir keresinde bir göçmen kuştan rica etmiştim. Sağ olsun, beni kırmadı ve götürdü... Peki size bir soru daha sorayım. Sizce Kuşlar Vadisi nasıl bir yer? Mesela siz genç serçe arkadaşım isminiz neydi?'
'Çıtkırıldım, hocam.'
'Çıtkırıldım hanım. Sizce nasıl bir yerdir Kuşlar Vadisi?'
'Herhalde susuz, ağaçsız, çöl gibi bir yerdir.'
'Coğrafyada bu konuya gelmediniz mi?'
'Henüz gelmedik hocam.'
'Yanıldınız hanımefendi, su da var, ağaç da. O açılardan bir sorun yok. Siz şuna cevap verin, güzel bir yer midir sizce?'
'Tabii ki hayır.'
'Neden böyle düşünüyorsunuz?'
'Şu ana kadar etrafımızdan duyduklarımız öyle algılamamızı sağladı.'
Sınıftaki öğrenciler algılama kelimesini duyunca kendilerini tutamayıp gülmeye başladılar. Çıtkırıldım da bilerek söylemiş olacaktı ki arkadaşlarına eşlik ediyordu.
'Susun bakayım. Niye gülüyorsunuz ki, son derece düzgün bir cevap verdi. Yalnız inanın bana çok güzel bir yer. Tabii ki Güzellikler Ülkesi kadar olamaz ama yeterince güzel.'
Sınıftaki öğrenciler bu noktada şaşırdılar. Belki de ilk defa Algılamaya bu derece dikkatli bakıyorlardı. Çıtkırıldım sordu:
'Peki hocam, madem güzel bir yerdi niye oradan buraya gelmişler?'
'İşte esas soru bu. Güzelliğin tarifi bazılarının yaptığı şekilde su, ağaç, tepe, orman gibi şeylerle sınırlanırsa bu soru sorulabilir. Ama güzellikten ruh ve ahlak güzelliği gibi kavramlar anlaşılırsa o zaman Kuşlar Ülkesinin tabiatının buradan güzel olması bile bizleri şaşırtmaz.'
Bu sefer Paçalı sordu:
'Kuşlar Vadisindeki kuşların ahlakı kötü müydü. Neticede burayı da onlar kurmadı mı?'
'Ne kadar güzel bir soru. İşte bunun cevabı benim size her zaman anlatmaya çalıştığım algılama farkı.'
'Nasıl yani, neyi algılamadaki fark?'
'Toptan bir hayatın, hayat felsefesinin algılanmasındaki fark. Kuşlar Vadisinde kuşlar bütün kuşların kardeşçe yaşamasının mümkün olmadığına inanırlardı. Aynen şu an sizin düşmanca hayatı mümkün göremediğiniz gibi. Her zaman dinlediğiniz ve belki de bir mana veremediğiniz 'Artık kuşlar kardeşçe yaşamaktadır' cümlesinin sebebi bu felsefe farkıdır. Eskiden bir kartalın bir serçeyi yemesi gayet normal bir şeydi. Yani zaten öyle olması gerekmekteydi. Bunu kartal da, serçe de kabul etmişti. Fakat Güzellikler Ülkesi aşığı genç kuşlar Andelibin anlattıklarıyla bu kardeşliğin kurulabileceğine inanıyorlardı. Onlar daha yola çıkmadan aslında mantıklarında ve ruhlarında Güzellikler Ülkesinde yaşıyorlardı. Sonra bu güzellik arzusuyla yola çıktılar ve bir zamanlar kısmi kuraklık yaşadığından dolayı terk edilmiş bu coğrafyayı yeni haliyle görünce burasının aradıkları ülke olduğuna inanarak buraya yerleştiler.'
'Yani Güzellikler Ülkesi burası değil mi hocam?'
'Burası elbette.'
'Ama siz onlar öyle inanmışlar dediniz.'
'Anlamıyorsunuz. Benim demek istediğim güzelliğin yaşandığı her güzel yerde Güzellikler Ülkesi kurulabilir.'
'Peki geldikleri sırada burada yaşayan kuşlar nasıl bir felsefeye sahipti?'
'Geldiklerinde burada zaten az sayıda vardı ve onlar da güzelliğe meyilliydi. Kahramanlarımız anlatınca da hemen ikna oldular. Bunları zaten Tarih derslerinden biliyorsunuz.'
'Peki hocam sonraki nesiller? Mesela biz niye iyiyiz?'
'Siz de güzelliğe şartlanmışsınız. Öbürünü algılayamıyorsunuz. Algılamayın da. Fakat sizin bu güzelliğe sahip çıkmanız ilkler kadar olamaz. Çünkü onlar kötünün ne kadar kötü olduğunu görmüşlerdi...Bu arada acaba şu anda ülkemizde bir takım değişiklikler yok mu?'
'Ne gibi bir değişiklik olabilir ki hocam?'
'Neo Kartallar gurubunun doğmasını nasıl açıklıyorsunuz?'
'Öyle bir grup gerçekten var mı ki hocam?'
'Olmasa sağda solda bu kadar konuşulur muydu? Sen bu konuda ne düşünüyorsun genç kartal. Sanıyorum ismin Sertbaşdı değil mi?'
'Evet öyleydi.'
'Sen ne düşünüyorsun, var mı böyle bir grup?'
'Siz öyle diyorsanız vardır herhalde.'
Sertbaşın üslubu her kuşu şaşırtmıştı. Gerçi son günlerde değiştiği her halinden belliydi. Arkadaşlarıyla az konuşuyor ve az olan bu konuşmaların konusu da genelde kartalların üstünlüğü oluyordu. Derslerin çoğuna girmiyor, nereden geldiği belli olmayan bir takım kötü görünümlü kartallarla geziyordu. Hatta bir defasında Çıtkırıldıma meşhur kahraman Vahşipençe hakkında 'Kartalların içinden çıkmış bir hain' dediği rivayet ediliyordu. Fakat o zamana kadar öğretmenlerden herhangi bir kuşa bu şekil davranan bir öğrenci görmedikleri için bu dersteki tutumuna bir anlam veremediler.
'O nasıl konuşma öyle.' diye çıkıştı Paçalı.
'Sen karışma Paçalı.' dedi Sertbaş.
'Niye karışmayacakmışım. Sınıfın disiplinini korumak hepimizin görevi. Sana bir soru sordu. Güzelce cevap versene.'
Sertbaş bu sefer cevap vermemeyi yeğledi.
'Neyse yavrular.' dedi Algılama.
Ders bitiminde okul müdürü Tezşahin geldi ve
'Hadi bakalım her kuş aşağı. Hazır mısın Paçalı?' dedi.
'Hazırım hocam.'
'O zaman hadi bakalım, sen de aşağı.'
Öğrencilerin hepsi tepenin yamacında çayırlık bölgeye indiler. Büyük Kayanın üstüne konan müdür konuşmaya başladı:
'Evet sevgili öğrenciler, önceden de söylediğimiz gibi bugün şiir okuma yarışması yapacağız. Hakemler elbette Güzellikler Ülkesi Edebiyatı öğretmenleri. Uzatmadan başlayalım.'
Yarışmacılar sırasıyla şiirlerini okudular. Katılımcıların arasında birçok bülbül olduğunu gören Paçalı edebiyat öğretmeninin neden onu da seçtiğine bir anlam veremedi. Sıra ona gelmişti. Büyük Kayaya çıktı ve söze başladı.

'Arkadaşlar evlenip de Güzellikler Ülkesi yolculuğuna çıkamayan genç kırlangıcı hepiniz bilirsiniz. Ben araştırdım, onun Güzellikler Ülkesine geldiği zaman söylediği bir şiiri torunundan öğrendim. Şimdi size o şiiri okuyacağım.
Gözlerimin körlüğü mü bilmem
Yoksa bulutların mı senin kuşlar vadisi
Yoksa zincirlerin mi senin yuvam
Bağladınız, alıkoydunuz beni
Kuşlar tarihinin en büyük yolculuğundan
Sabahında uyandım sana
Gün boyu seninleydim
Heyhat ki gücüm yetmedi
Alaca karanlıkta terk eyledim

Bu sefer şaşırmamıştı. Yarışmada birinciliği başka bir sınıfta okuyan dişi bir bülbül kendi bestelediği Yolculuk Marşının yeni versiyonuyla kazandı. İkinci ve üçüncü de yine bülbüllerden çıktı.
'Allahtan gerisini söylemiyorlar.' dedi kendi kendine Paçalı.

Yarışmadan sonra kuşlar dağıldılar. Paçalı tam uçacaktı ki Sertbaşın Çıtkırıldımı bir köşeye sıkıştırıp ona bir şeyler söylediğini gördü. Yanlarına sessizce yaklaşıp ne dediğini dinlemeye başladı. Sertbaş ısrarla Çıtkırıldımın yuvasına hergünkü yoldan gitmemesini istiyordu. Çıtkırıldım sebebini sorunca da cevap vermeyip yine aynı isteğini tekrarlıyordu. Paçalı derhal olaya müdahale etti:
'Yuvasına nereden gideceği seni ne ilgilendirir ki?'
'Paçalı, yine mi sen? Senden kurtulmak mümkün değil mi?'
'Mümkün, öldürebilirsin. Topu topu bir pençelik canım var.'
'Ben sana öyle bir şey dedim mi?'
'Deminden beri Çıtkırıldımı zorlamandan 'Yapmazsan gösteririm' manası çıkmıyor mu?'
Sertbaş bir şey söylemeden sinirli sinirli uçmaya başladı.
Çıtkırıldımın çok korktuğu her halinde belliydi.
'Paçalı, niye öyle dedi o?'
'İnan bilmiyorum. Neyse korkacak bir şey yok. Burası Güzellikler Ülkesi. Rahat rahat uçabilirsin.
İkisi de evlerinin yolunda uçmaya başladılar.'
Ertesi gün okula uçan Paçalı sınıfta çok gergin bir havayla karşılaştı. Çıtkırıldımın babası yanında güvenlikten sorumlu iki kartalla beraber oradaydı ve Sertbaşa bağırıyordu.
'Ne istedin ufacık bir serçeden, doyurdu mu karnını Allahın belası?'
Paçalı bu sözden olup biteni anlamıştı. Ağlamaya başladı.
'Sözlerinize dikkat edin.' dedi Sertbaş.
'Ne yaparsın, beni de mi yersin? Onu da yaparsınız siz. Alçaklar sizi.'
'Bakın yavrunuzu ben yemedim, o benim arkadaşımdı.'
'Dün senin onu sıkıştırdığını görmüşler.'
Sertbaş bu son söze cevap vermedi. Görevli kartallar onu aralarına alıp uçmaya başladılar. Paçalı Çıtkırıldımın babasını sakinleştirmeye çalışsa da beceremedi. Müdür bir ders sonra o gün daha fazla ders yapılmayacağını belirtti ve her kuş yuvasına doğru uçmaya başladı.

Paçalı hem üzgün, hem de çok sinirliydi. Sertbaşın bunu neden yaptığına bir türlü anlam veremiyordu. Halbuki her şey ne kadar da güzel gidiyordu. Hakikaten güzellik çirkinleri rahatsız ediyordu.
Bu düşünceler içinde uçarken karşısında kötü görünümlü iki kartal belirdi. Bunları daha önceleri Sertbaşla beraber görmüştü. Korkmuştu, yanlarından sessizce uçmaya yeltendiyse de yol vermediler. Bir dala konan Paçalı
'Ne istiyorsunuz?' dedi.
Kartallar biraz üzerinde tur atmaya devam ediyorlardı.
'Ooo, bu konuşabiliyor, baksana üstat.' dedi biri diğerine.
'Daha önce hakiki kartal görmemiş anlaşılan.'
Paçalı sinirlendi
'Sizin gibi beyinsiz, sadece doğuştan vücut azmanı kartallardan biri bizim sınıfta var zaten. Her gün görüyorum.' dedi.
'Bu söylediklerine kızmayacağım. Kızmak aciz olduğum zaman başvurduğum bir metottur. Sertbaştan bahsediyorsun herhalde. Aramızda okula giden tek salak o kaldı çünkü. O henüz kartallık yolunda, daha epey yol almalı değil mi üstat.'
'Evet, çok yol almalı.'
'Maşallah üstat da çok bilgiliymiş. Başkalarının dediklerine evet demekten başka bir şey bilmiyor.'
'Kızmadık, değil mi üstat.'
'Evet, kızmadık.'
'Daha az önce bir tavşan yemiştik ama bir güvercin de fena olmaz ha üstat.'
'Evet, fena olmaz.'
'Sen de Çıtkırıldım gibi yalvarmayacak mısın?'
'Niye yalvarayım ki, Çıtkırıldımın yalvarmasının faydası oldu mu? Olacağını bilsem bile öyle kurtulacağıma öleyim daha iyi.'
'Seçim senin.'
O sırada Paçalı üzerine bir gölge düştüğünü fark etti. Başını kaldırınca Sertbaşı gördü.
'İşte yarım kartalınız da geldi, dedi Paçalı.'
Sertbaş Paçalının hemen yanına kondu ve diğer kartallara
' Bana bakın, yeter artık.' dedi.
'Hayrola Sertbaş, o sefil güvercini koruyacak mısın yoksa? Nerede kartallık ruhu?'
'Bakın arkadaşlar, lütfen gidin. Beni tercih yapmak zorunda bırakmayın.'
'Ya, peki seni öyle bir zorunluluk altında bırakırsak kimi seçersin?'
'Benim cesur arkadaşımı asla size vermem.'
'O kadar cesursa bırak bizimle o dövüşsün değil mi üstat.'
'Evet, bırak da o bizi yesin.'
'O sizi yenemeyeceği halde size boyun eğmez, siz ise sadece yenebileceğinizle savaşırsınız.'
'Sertbaş, dostum böyle felsefî edebiyattan biz anlamayız. Bilirsin işte talihsiz cahil kuşlarız. Sen bize basit yapılı cümleler kur. Bizimle misin, onunla mısın?'
'Onunlayım.'
Sertbaş bunu derken birinin üzerine hücum etmişti bile. Kartallar arasında amansız bir mücadele başladı. Paçalı ne yapacağını şaşırdı. Güvenlikçi kartalları arasa mıydı acaba? İyi de onları nasıl bulabilirdi ki? O sırada etraftaki ağaçların arasından güvenlikçi kartallar belirdi ve bir anda Sertbaşın dövüştüğü kartalları yere serdiler. Hatta bir güvenlikçi kartal Paçalının hemen arkasından belirmiş ve bu Paçalıyı epey korkutmuştu.

Sertbaş biraz yaralanmıştı. Tekrar gelip Paçalının yanına kondu. İkisi de güvenlikçi kartalların nereden çıktıklarını anlayamamışlardı. Bu arada diğer kartalları etkisiz hale getiren güvenlikçi kartallar onların karşısındaki dala kondu. Sertbaş bu kartallardan iki tanesini tanıyordu. Sabah Çıtkırıldım olayıyla ilgili sorgulama yapan kartallardı bunlar. Deliller yetersiz diye bırakmışlardı Sertbaşı. Onlardan biri konuşmaya başladı:
'Kusura bakma Sertbaş, senden şüphelendik ve araştırmak için seni gizlice takip ettik. Senin onlardan olduğunu zannediyorduk. O yüzden sadece güvercini korumaya alacak şekilde yerleştik. Fakat daha sonra konuşmaları dinlediğimizde senin hakkında hatalı düşündüğümüzü anladık. Biraz geç müdahale ettik herhalde, yaralanmışsın.'
'Önemli değil.' dedi Sertbaş.
'Yalnız konuşmalardan anladığımız kadarıyla sen de bu gruba katıldın herhalde.'
'Evet efendim.'
'Onları bulmamız için bize yardımcı olmak istemez misin? Bak her gün zavallı birçok kuş ölüyor.'
'Yardımcı olayım efendim. Yalnız müsaade ederseniz biraz Paçalıyla konuşmak istiyorum.'
'Olur, biz yavaş yavaş uçuyoruz, bize yetişirsin.'
Güvenlikçi kartallar uçmaya başladılar. Sertbaş Paçalıya döndü ve
'Paçalı dün Çıtkırıldımı kurtarmak için geldim ama yetişemedim. Kusura bakma.'
'Asıl sen kusura bakma Sertbaş. Senin hakkında yanlış düşündüğüm için. Yaran acıyor mu?'
'Önemli değil. Şimdi ben gidip şu işi bitireyim.'
'Çok iyi olur.'

Sertbaş güvenlikçilerle beraber uçarken Paçalı evinin yolunda uçmaya başladı. Eve giderken de Çıtkırıldımın yuvasına uğrayıp olan biteni baba serçeye anlattı. Ertesi sabah okuldaki kartallar tanıdıkları kartallardan bazılarının Güzellikler Ülkesinden kovulduklarını, birçoğunun da güvenlikçilerle dövüşerek öldüklerini anlatıyorlardı. Paçalı bir gün önce olan biteni arkadaşlarına anlattı. Biraz sonra gelen Sertbaşı arkadaşları sevinç gösterileriyle karşıladılar. O sırada Çıtkırıldımın babası da geldi ve bir gün önceki sert tutumundan dolayı özür diledi. Ayrıca kızının intikamını almış olmasından duyduğu memnuniyeti de ifade etti.
Birinci ders Güzellikler Ülkesi Felsefesi dersiydi ve Algılama yine tam zamanında sınıftaydı. O da olup bitenleri duymuştu. O da Sertbaştan özür diledi.
'Ben de o günkü konuşma tarzımdan dolayı özür dilerim hocam, dedi Sertbaş. Bir şey söylesem affedeceğinizi biliyorum.'
'Zaten affettim ama ne söyleyeceksin bakayım'
'İsterseniz sınıfa ve size de bu Neo Kartallar grubunu biraz anlatabilirim.'
Algılama en meraklı öğretmendi. Bu yüzden de bu konuyu için için merak ettiğini sınıfta bilmeyen kuş yoktu. Ama güvenlikçiler tarafından gizli sorgulanmış bir konuyu da sınıfta soramazdı. Fakat madem ki o anlatmak istiyordu o halde
'Gel buraya ve anlat.', demekten başka seçenek kalmıyordu.
Sertbaş anlatmaya başladı
'Bu grubun kuruluşu bizim babalarımızın nesline dayanıyor. O devirde her şey güzeldir ve her kuş gibi kartallar da hayatlarından memnundur aslında. Yani bildiğiniz Güzellikler Ülkesinin normal hali. 'Bütün kuşlar kardeştir, kahramanlık diğer kuşları ezmekte değil onları zalimlere karşı korumaktadır' felsefesi her bir kartalın gönlüne ve kellesine iyice yerleşmiştir. Fakat kendisine İntikamcı lakabını veren genç bir kartal bunların tamamını inkar ederek bu şekilde yaşamanın kartalları kartallıktan uzaklaştırdığını savunmuş. Önceleri bunu herkesin kabul edeceği masum şekillerde sunmuş. Mesela demiş ki 'Eskiden kartallar çok rahat bir şekilde bir kuşu yakalayabilecek kadar atik ve çeviklerdi. Fakat şimdiki kartallar ise değil havada uçan kuşu, yerde kendilerini bekleyen ölü fareyi bile tutmaktan acizlerdir'. Bunu ispatlamak için bir kartalı çağırıp ondan yememek ve zarar vermemek şartıyla bir serçeyi tutmasını istemiş ve o da aynen İntikamcının dediği gibi yakalayamamış. Bu hadiseyi gören bazı kartallar bunun altından birtakım kötülüklerin çıkabileceğini hissetmişler ve İntikamcıyı Güzellikler Ülkesinden kovmuşlar. O da meşhur Harikalar Tepesinin arkasında bir mağaraya yerleşmiş. Düne kadar da oradaydı. Ben de birkaç kez onu orada gördüm. Dün yaşlı olmasına rağmen güvenlikçi kartal ve şahinlerle dövüşmeye çalışınca öldü. Neyse konumuza dönelim. İntikamcı o mağaraya yerleştikten sonra daha önceden ona sempati duymaya başlayan genç kartallar onu orada ziyaret edip ondan dersler almaya başlamışlar. Zamanla İntikamcı içindeki her şeyi açtı. Kartallar taze kuş etleri dururken neden leş etleriyle idare etmek zorundaydılar. İsteselerdi tavşan, serçe avlayabilir ve taze et yiyebilirlerdi. Böyle üstün bir türün okula gitmesine ne gerek vardı ki? Bu ve buna benzer düşüncelerle şekillendirdi etrafındakileri. Böylece Neo Kartallar grubu oluştu. Tabii bu gruba göre kuşluk tarihinin en hain kartalı meşhur kahraman Vahşipençeydi. Ben de bu gruba katıldım fakat hiçbir zaman onlardan olamadım. Dün Paçalıyı öldürmek istediklerini görünce tamamen karşılarında olduğumu gösterdim. Şu anda burada size anlattıklarımı daha detaylı olarak dün güvenlikçilere anlattım. Onlar da çoğunuzun duyduğu gibi dün isim isim operasyon yaparak grubu dağıttı.
Paçalı:
'Çok şükür ki bitti.' dedi.
'Öyle düşünme Paçalı.', dedi Sertbaş.
'Niye ki?'
'Şu anda biten tek şey var. Neo kartalların birinci hareketi, ikinci hareket mutlaka olacak. Fakat uzun süre rahatız tabii.'
Burada Algılama söze girdi:
'Çok güzel Sertbaş, aferin. Özellikle şu son söylediklerine tamamen katılıyorum. O yüzden her zaman dikkatli olmak gerek.'

Bu sırada Güzellikler Ülkesinden uzak bir yerde, yüksek bir dağın üzerinde bulunan bir mağarada bulunan beş genç kartaldan biri diğerlerine

'Artık İntikamcı öldü. Elbette ki hepimiz buna çok üzülüyoruz. Ama hareketimiz bitemez herhalde.Yeni İntikamcı olarak beni kabul ediyor musunuz?'
'Evet.' dediler diğerleri.
'O halde yarından itibaren çalışmaya başlıyoruz. Hiçbir güç Neo kartalları durduramaz.'
'Evet hiçbir güç Neo kartalları durduramaz.'

son

04 Ekim 2011 20-21 dakika 68 öyküsü var.
Yorumlar