Haberiniz Yok mu
Efendim, günümüzde neredeyse attığımız adım, soluduğumuz hava başına vergi alınıyor. Bu vergiler bize musluktan akmayan su, sürekli kesilen elektrik ve yağmurlu zamanlarda çamurlu yol olarak geri dönüyor.
Geçen gün İzmir'deki amcaoğluma mektup yazmam gerekti. İşten geç gelmenin yorgunluğu uykumu getirmişken ben o akşam mektup yazmaya kalkıştım. Yarın işe giderken hemen posta haneye verecektim ki mektubum ellerine biran önce ulaşsın. Mektubu bitirdim, zarfa koydum. Öyle çok uykum geliyordu ki başımı yastığa koyar koymaz uyumuşum.
Sabah kalktığımda posta haneye gidip zarfı postalayacak kadar zamanım vardı. Kahvaltıdan sonra posta haneye gittiğimde biraz sıra vardı. O yüzden işe de geç kalmıştım. Yetişebilmem için posta haneden hemen çıkmam gerekiyordu ama sıranın bana gelmesi için önümde bir kişi kalmıştı. Cebimdeki bir lirayı, yetmiş beş kuruşluk mektuba verip işe yetişebilmek için üstünü beklemeyecektim.
Efendim sıra bana geldi, memura zarfı ve bir lirayı uzatıp posta hanenin kapısını açmışken ardımdan;
?Dur dur?
?Dursana be kardeşim? gibi sesler duydum. Dönüp baktığımda memur zarfı sallayıp, beni yanına çağırıyordu. Ben içimden postaya zam mı geldi diye geçirirken memurun yanına yaklaştığımda, memur mektubumu açmış, tek tek okuyup kendince hesaplar yapıyordu. Ben memura ne olduğunu sorduğumda, memur daha önce defalarca anlatmaktan bıkmış bir edayla:
? Senin yeni vergi yasasından haberin yok mu be kardeşim?
? Yok, nasıl bir yasaymış o memur bey?
Ben memurun bana yasayı anlatacağını beklerken memur sürekli beni azarlayıp duruyordu. En son ben sorumu tekrarlayınca anlatmaya başladı:
?Artık gönderdiğin her selam başına senden para alınacak.
Başını mektubuma tekrar gömen memur sesli sesli hesap yapmayı sürdürdü.
?Merhaba Pek değerli amcaoğlu, seksen kuruş Öncelikle büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden öperim, elli kuruş. Amcamla yengem nasıllar? Onlara benden selam söyle, yetmiş beş kuruş...? Derken herkese kalpten selamlar, bir lira deyip bitirdiği mektubu bana uzatarak sekiz lira atmış beş kuruşluk bir borç çıkarmaz mı? Cebimde zaten beş lira var. Bir de daha önce memura verdiğim bir lirayla birlikte toplam altı lira. Başka çıkar yol bulamayınca mektubu ve masanın üzerindeki kalemi alıp, bazı selamların üzerini çizdim. Böylelikle altı liralık bir mektup haline geldi.
Efendim mektubu zarfa tekrar koyup, parayı verip çıktım. İşe çok geç kalmıştım. Mektuba verdiğim para yüzünden cebimde yol parası da kalmamıştı. Doğrusu bu durumda memur olduğum daha bir belli oluyordu.
Ahmet Haşim ?Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden? demişti yaşam için. Ben de ağır ağır çıkıyordum merdivenlerden ama benim durumum başka. Müdürün kapıda asık suratıyla beni karşılayacağını bilemesem o merdivenleri öyle bir çıkardım ki...
Tahmin ettiğim şey maalesef doğru çıktı. Müdürüm kapıda çatık kaşlarıyla beni karşılamıştı. Bu defa geçen seferlere benzemiyordu. Çok sinirlenmişti. Arkasını dönüp odasına doğru ilerlerken ?Sizi odama bekliyorum? cümlesini duydum. Çantamı masama bırakıp odasına gittiğimde ilk söylediği ?Bu ayki maaşınızı kestim? oldu. Efendim, nedense işe erken gittiğimde veya işten geç çıktığımda maaşımı arttırmıyor da, işe geç kaldığımda maaşımı kesiyor...
Müdür bir şey söyleyeceğimi beklerken, sözcükler benim boğazımda düğümlenmişti. O yüzden ağzımdan tek bir laf bile çıkmıyordu. Ben o ay ne yapacaktım? Müdür yerinden kalkıp beni silkelemeye başlayınca ben bunun bir rüya olduğunu anladım. Meğerse eşim benim terlediğimi görünce beni silkelemeye başlamış.
Efendim, dünya hali bu. Yarın öbür gün böyle bir şeyin başımıza gelmeyeceği ne malum. Zaten ben o rüyayı gördükten sonra cebimde para olmadığı zamanlar insanlara selam vermekten bile korkar oldum. Sadece aybaşında insanlara selam verir oldum. Çünkü ancak o zaman cebimde para oluyor.