Hayallerim ve Gerçeklerim - 11

Yol boyu burnuma gelen enfes döner kokularına rağmen nefsim, ayaklarımı dönercilere doğru çekip götürmüyordu. Midem 'Kendini düşünmüyorsun bari beni düşün' der gibi içten içe gurulduyordu Ama ne midem ne de diğerleri iç organlarımı dışlamış olduğumun farkında değillerdi.

Çevremde gelişen ve bizzat beni etkileyen olumsuzlukların üstüne iştahsızlık ve uykusuzluk da eklenince başta sinir ve sindirim sistemim olmak üzere bütün düzenim alt üst olmuştu.

O kadar dalmıştım ki arkamdan uzunca bir süre seslenen Ahmet Bey'i omzuma dokununca
dek fark edememiştim. Hatta bir de on karış sıçramıştım.

Ahmet Bey, aynı başkanlıkta görev yaptığım, selamlaştığım ama ne iş yaptığını bile doğru dürüst bilmediğim bir personeldi. Onu, arada sırada Serdar Beye evrak imzalatırken görürdüm. İlişkimiz, merhabadan öte değildi.

'Gözde Hanım bu ne dalgınlık böyle. Bir türlü sesimi duyuramadım. Siz de dışarı çıkar mıydınız böyle! Önemli bir şey yok değil mi?' dedi tebessüm ederek.

Dışarıdan cam kenarı bitkisi gibi görülmek hiç de hoşuma gitmemişti ama bozuntuya vermedim. Böyle bir konuşmayı da tamamen Ahmet Bey'in boşboğazlığına vermiştim ama onun lafının altında kalmak istemiyordum.

'Çıkmaz olur muyum hiç! Çıkış saatlerimiz farklı olduğu için karşılaşamıyoruz'dedim ciddi bir yüz ifadesiyle.

Ahmet Bey sürekli el kol hareketleriyle konuşuyordu. Ona bakarken gözümün yorulduğunu hissediyordum. Canım, tek cümle bile kurmak istemezken bir sürü sorunun cevap anahtarı olmuştum. Sık sık 'Öyle değil mi? Haksız mıyım? Doğru değil mi?'gibi sorularla konuştuklarını bana zorunlu olarak onaylatıyordu. Tek başıma yürümek istiyor ama bir türlü onu başından savamıyordum.

İş yerine doğru yaklaşıyorduk. Ahmet Bey'in lüzumsuz konuşmalarının arasında Seyfettin Beyin adının geçtiğini daha sonra fark etmiş ve hemen konuşmasını 'Pardon anlayamadım, tekrarlar mısınız' diyerek kesmiştim.

'Seyfettin Beyin emekli oluşunun altında yatan temel neden senmişsin biliyor muydun?'
Şok olmuştum. 'Nasıl yani! Ben mi? Ne oldu ki?' diyordum çıldırmış bir şekilde.

'Serdar Bey senin arkandan ileri geri konuşuyormuş Seyfettin Bey de 'Kız gayretli, üstüne gitmeyelim bence. Onun iyi niyetli olduğunu düşünüyorum' demesiyle Serdar'ın Seyfettin Beyi yerin dibine sokması bir olmuş. Uzun yıllar burada çalışıyor olmanız yönetime ve yöneticilere akıl öğretme hakkını vermez. Lütfen kendi işinize bakınız' deyince Seyfettin Bey'in çok ağırına gitmiş. Bir anlık kararla emeklilik dilekçesini yazmış ve Serdar Beye vermiş o da 'Siz bizim için önemli bir personelsiniz. Lütfen kalın' gibi sözlerle kırdığı kalbi onarma yoluna gitmemiş. Gerçekten haberin yok muydu bu olaydan'

'Başımı hayır anlamında salladım iki yana. Öfkem dilimi kilitlemişti resmen. O kadar kızmıştım ki Serdar'a. Neden yapıyordu bunu çok merak ediyordum. Derdi neydi; benimle, ötekiyle berikiyle.. Aslında derdi belki de kendiyleydi ama maalesef herkes zarar görüyordu.

İşyerinin kapısından içeriye girdikten sonra Ahmet Bey 'İzninizle Gözde Hanım' diyerek yanımdan ayrılmıştı. Saatim 13.30'u gösteriyordu. Serdar'ın toplantıda olduğu aklıma gelince biraz rahatladım. Hiç olmazsa birkaç saat yüzünü görmeyecektim. Bu benim için bulunmaz fırsattı.

Kendimi ne kadar meşgul edersem edeyim aklımdan Ahmet Bey'in söyledikleri bir türlü çıkmıyordu. 'Serdar, Seyfettin Beye bunu nasıl yapar?' diyordum içimden ama cevabını bulamıyordum.

Akrep ve yelkovan da tıpkı benim gibi aynı odada mesai yapıyordu. Karınca misali ağır ağır hareket ediyor olmalarına rağmen nasıl da ilerliyorlardı. Saat beşe doğru geldikçe dışarıdaki hava gibi benim de içim kararıyordu.

Serdar, bu sefer çok sessiz gelmişti belli ki yorgundu. O sormadan ben klasik sorunun cevabını verdim 'Sizi Burhan Bey sordu. Bir de Adana'dan kardeşiniz aradı. Cebinize ulaşamamış. Kendisini arayacakmışsınız! İvedi olanlar bunlar. Diğer arayanları masanıza not halinde bıraktım.'dedim bir solukta.

Serdar, dinledikten sonra hiçbir tepki vermeden içeriye girdi. Beş dakika sonra 'Gözde! Çabuk buraya gel!' diye feryat figan ediyordu. Sanki fare görmüş gibi niye bağırıyordu bu adam! Dualar ede ede içeri girdim.

Serdar, dosyaları masanın üstüne yaymış, tek tek .

'Yok aman Allah'ım yok! Mahvoldum' diyordu kendi kendine. Beni görünce üzerime doğru yürümeye başladı. Ben birkaç adım geriye doğru gittim. Bacaklarım titriyordu.

'Sana dosyayı kilit altına al demiştim. Bak evrak yok içinde' dedi kaşlarını çatarak.

'Söylediğinizi anında yaptım ve ondan sonra dışarıya çıktım. Kaybolmasına imkan yok' dedim açık ve net bir biçimde. Çünkü kendimden emindim.
Evrağı bana da arattırmıyor içeride dört dönüyordu.

'Birol Beyi çabuk bul getir! Acil olduğunu söyle'

En son verdiği emri yerine getirmek üzere yerimden fırladım. Birol Bey yer yarılmış sanki yerin dibine girmişti. Erkekler tuvaleti hariç her yere bakmıştım. Şimdi Serdar'ı bulamadım desem biliyordum ki bir sürü hakaret edecek, o yüzden odama da dönemiyordum. Çaresizlik içindeydim. Asansör katta durdu. Ben merakla önünde bekliyordum. Birol Bey'i görünce neredeyse boynuna sarılacaktım.

Yüzüm nasıl bir haldeydiyse Birol Bey'Önemli bir şey mi oldu? Renginiz atmış' diye sorarken sesi titriyordu.

Kısaca anlattım. Birol Bey'de heyecanlanmıştı. Demek ki önemli bir evraktı diye düşündüm.
İçeri girdiğimizde Serdar'ın yüzü gülüyordu. Elindeki evrağı sallayarak 'Çantamdaymış boşuna korkmuşum' diyordu pişkin pişkin.

Sonra ise bana dönerek 'Hadi bakalım bunun şerefine bize iki kahve getir de içelim' dedi ve devamında'Birol! Nasıl böyle bir hata yaptım tüh! Değerli hanımefendi şimdi alınır. Başkan ve müdür olarak biz mi yapsak acaba' dedi alaylı bir şekilde

'Ne sizlerin ne de benim kahve yapmama gerek yok! Bu iş için görevli olan elemanı çağırırız olur biter' dedim sesimi biraz yükselterek.

Odadan çıktığımda kulaklarım uğulduyor, beynim de çatlıyordu neredeyse. Ellerimle yüzümü kapatıp hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bu böyle olmayacak dedim içimden bir şeyler yapmam gerekiyordu yoksa delirecektim. Aklıma kendimce dahiyane bir fikir geldi.

DEVAM EDECEK

28 Ekim 2011 5-6 dakika 47 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar