Hayallerim ve Gerçeklerim - 4

Seyfettin Bey'in kapısı sadece öğle tatillerinde kapalı olurdu. Diğer zamanlarda ise işine yoğunlaşmış bir biçimde görürdüm onu. Bitirince de kendini meşgul edecek bir şeyler mutlaka bulurdu. Kâh bir doküman okur kâh kalemi ile düşüncelerini yarıştırırdı. Kalemini parmaklarının arasında uzunca bir süre bekletirse ona saygısızlık edecekmiş gibi hissederdi. Beraberlikleri, kağıt üzerinde değildi. İşi bitince kalbine yakın tutardı onu. Kalem isteyen biri olursa eli göğüs cebine değil kalemliktekilere uzanırdı.

Zaman aşımına uğramamış güçlü bir hafızası vardı. Herkes ona, kurumun sesli arşivi diyordu. Kendi sorumluluğunda olsun olmasın başkanlıkta yürütülen bütün projelerin safahatini iyi bilirdi. İsminin geçtiği her yerde kilit personel olarak anılıyordu.
Mesafeler konulmuş, sınırlarla örülmüş iş ilişkilerinde kendime metrelerce hatta kilometrelerce uzak bulduğum insanların arasında yakın bulduğum tek kişiydi Seyfettin Bey. Acaba onu babamın yerine mi koyuyordum. Ama babam, gözlerimden yüreğimi okuyamazdı ki hiç. Belki de bunun için seviyordum onu.

"Girebilir miyim" dedim sesim titreyerek. Okuma gözlüğünü çıkarıp masasının üzerine koydu ve eliyle koltuğu işaret etti. Pencere kenarındaki koltuğa yavaşça oturdum.

Konuya beklediğimden de çabuk girdi.

"Dün Birol Bey acil bir iş için seni aramış ve bulamayınca çılgına dönmüş. Serdar Bey'in yanına sabah arzı için girmiştim. Birol Bey canhıraş içeri girdi ve dünkü olayla ilgili Serdar Beyi bilgilendirdi. O da Nilgün'ü çağırdı ve sonrası malum... Mesai saatleri, hepimizin riayet etmesi gereken bir husus. Başka bir mevzu olsa belki Serdar Beyi yumuşatmak için girişimde bulunurdum ama bu, benim de üzerinde hassasiyetle durduğum bir konu. Gerekçen neydi bilmiyorum ama her ne olursa olsun izinsiz görev yerini terk etmenin mazereti olamaz. Savunmanı verirken 'böyle bir hareket, tarafımdan bir kez daha tekrarlanmayacaktır' tarzında bir şeyler yaz. Gerekirse bir büyük olarak ?Ben de Gözde'nin kulağını çektim. Bir daha olmaz' diyerek sana arka çıkarım. Hadi bakalım, kolay gelsin sana!"

Teşekkür ederek çıktım Seyfettin Beyin odasından. Dediklerini harfiyen uygulamış, bu olayı basit bir soğuk algınlığı gibi çarçabucak atlatmıştım. Geleceğimi tehlikeye atmamak için Serdar'la papaz olmamam gerektiğini geç de olsa anlamaya başlamıştım. Onun da dediği gibi birbirimize katlanmak zorundaydık.

Günlerim; gerçekleşen hayallerimin yara berelerini tedavi etmekle geçiyordu. Bazılarının üzerine çocukluğumdaki gibi üflüyordum. Bazılarını sarıp sarmalamaya çalışıyordum. Bazılarının ise üzeri hep açıktı. Her zaman acımaya ve kanamaya müsaitti.

Masa başındaki günlerim rutin işlerle devam edip gidiyordu. Kısım amirim Birol Beyin üç günlüğüne yurt dışına geçici görevle gidişiyle ilgili hazırladığım idari yazıyı Serdar Beye imzalatması için Nilgün'e götürmüştüm. Nilgün, bir yandan telefonlara cevap veriyor bir yandan da bilgisayar kullanıyordu.

'Seni biraz bekletmek zorundayım. Bu kadar işimin arasında bir de Seyfettin Beyle uğraşıyorum' deyince içim bir garip oldu.

'Ne oldu ki Seyfettin Beye' dedim heyecan içinde. Kalbim yerinden fırlayacak gibiydi.

DEVAM EDECEK

19 Ekim 2011 2-3 dakika 47 öyküsü var.
Yorumlar