Hayallerim ve Gerçeklerim - 5

]'Seyfettin Bey dün akşam geç vakte kadar buradaydı. Serdar Beye emeklilik dilekçesini teslim etti. Bugün bir de iki yeni personelin katılış işlemlerini yapacağım. Telefonlara mı bakayım, bu işlerle mi uğraşayım inan şaşırdım.'

Nilgün, hâlâ konuşuyordu. Ama ben ilk cümlede takılıp kalmıştım. Bastığım zemin sanki kayıyor gibiydi. Nilgün'ün sandalyesinden destek alarak ayakta durmaya çalışıyordum.

Nilgün'ün dudakları sürekli kıpırdıyordu. Belli ki bir şeyler söylüyordu ama ben duymuyordum. Gözlerimin içinde biriken yaşlar artık dışarıya doğru sızıyordu. Nilgün, bana doğru dönerek 'Değil mi?' diye sordu. Boş gözlerle baktığımı anlamakda gecikmedi. Yazıcıya kâğıt koymak için ayağa kalktı ve başını iki yana doğru salladı.

'Allah aşkına kuzum, yoksa sen beni dinlemiyor musun?

Sesindeki vurgudan bana sitem ettiği gayet açık bir biçimde anlaşılıyordu.

'Senin canın bir şeye mi sıkkın? Rengin soldu birden.'

Nihayet beni düşündüğünü gösteren bir konuşma yapabilmişti.

'Seyfettin Beyin emeklilik gibi bir düşüncesi olduğunu bilmiyordum. Çok şaşırdım inan. O çok kıymetli birisi' dedim Nilgün'ün gözlerinin içine bakarak.

'Aman ne üzülüyorsun Gözde! Daha mı emekli olmasın adam! Neredeyse masasında ölecek. Bence, Seyfettin Beyin yaşındakiler gidip evinde torun sevmeli. Dışarıda o kadar çok işsiz varken onların kadro işgal etmesini çok anlamsız buluyorum'.

Derin bir nefes aldım. İçimden dokuz, sekiz, yedi... diye saymaya başladım. Sıfıra gelmiştim ama bir türlü sakinleşemiyordum.

'Nasıl böyle düşünebilirsin! Seyfettin Bey masasında oturup akşama kadar pinekleyen, telefonla saatlerce sohbet eden, onun bunun dedikodusu yapan pek çok genç elemandan daha çok performans gösteriyor. Gün boyu ?Seyfettin Bey falanca proje kaç yılında başlamıştı? Nasıl sonuçlanmıştı? Kimler yürütmüştü? Şöyle bir projeye başlayacağım da ne gibi bir yol izleyebilirim sizce?'gibi sorularla bilmem kaç kişi kapısını aşındırıyor, beynini yoruyor farkında değil misin? Onun varlığı hepimiz için büyük bir avantaj. Hem yarın bir gün sen de ben de emekli olmayacak mıyız? Bizim de arkamızdan bu şekilde konuşulması hoşuna gider mi? Lütfen bu söylediklerimi iyi düşün. Üstelik ben daha çok yeniyim. Sen neredeyse on yıllık memursun. Keşke bunları senden hiç duymamış olsaydım!' derken sesimin ayarının kaçtığının farkına varamamış, Serdar Beyin kapısının açıldığını da duymamıştım.

'Gözde Hanım! Bir işyerinde olduğunuzu asla unutmayın! Sesiniz ta odama kadar geliyor! Bu ne cüret! Üstelik burası benim makamım! Bağırdığınız kişi de hatırlatırım sekreterim ! Şimdi derhal dışarıya çıkın! '

Yanaklarımdan alevler çıkıyordu sanki. Boğazıma bir şeyler düğümlenmiş, dilim damağım kurumuştu. Serdar Bey 'Ne o dövüşecek miyiz?' dediğinde ellerimi yumruk yaptığımın farkında bile değildim. Oradan nasıl ayrıldığımı hatırlamıyordum. Odama koşarak gitmiş ve kapımı kapatmıştım. Hüngür hüngür ağlıyordum. Ne evde, ne işte içimde kopan fırtınaları dindireceğine inandığım bir kişinin bile olmaması içimi acıtıyordu. Üstelik, hiç bir sırrımı paylaşamasam da beni sevdiğini gözlerinden anladığım, babam gibi gördüğüm Seyfettin Bey de artık yoktu. O benim için yıkılmaz bir dağdı. Artık ne duvarım ne de çatım vardı. Korunaksız, çırılçıplak, üfleseler yıkılacak kadar güçsüz hissediyordum kendimi.

Çalan telefonun sesiyle irkildim. Bu halde nasıl konuşacaktım. Sesim berbattı. Salya sümük ağlıyordum. 'Evim değildi ki aman arayan her kimse sonra bir daha arasın' diyeyim.

Serdar Beyin üstüne bastıra bastıra söylediği gibi burası maalesef bir işyeriydi ve ben kendimi toparlayıp ısrarla çalan telefonu bir an önce açmalıydım. 'İnşallah Serdar Bey değildir' diye içimden geçirdim. Ahizeyi kulağıma aldığımda duyduğum ses yağmur sonrası açan güneş gibi içimi aydınlatmıştı.

DEVAM EDECEK

20 Ekim 2011 3-4 dakika 47 öyküsü var.
Yorumlar