Hayallerim ve Gerçeklerim - 8

Derin bir nefes aldım ve kapıyı tıklatıp gel sesini beklemeden içeriye daldım. Üzerime odaklanan bakışlar önce boş olan ellerimde sonra da kıpkırmızı yüzümdeydi. Dilim, konuşacaklarımın provasını yapmadan dönmeye başlamıştı.

'Serdar Bey, Rukiye Hanımı bulamadım. Haber vermek istedim' dedim ciddi bir ifadeyle. Serdar'ın gözleri yuvasından fırlayacakmış gibiydi.

'Ne yani kahve içemeyecek miyiz? dedi dişlerini sıkarak.

'Maalesef' sözcüğü ile birlikte ben de çıkmıştım odadan üstelik her türlü hakareti göze alarak. On beş dakika sonra Serdar Beyin kapısı açıldı. Tek tek dışarıya çıkan ziyaretçiler, birbirlerine 'aldığımız kararlar projeye hayırlı olsun' dileklerinde bulunuyorlardı. Serdar, teşekkür ederek onları yolcu etti. Bir müddet arkalarından baktıktan sonra gözlerini bana doğru çevirdi.

'Beni konuklarıma karşı rezil ettin! Nilgün olsaydı ne yapar ne eder o kahveyi gerekirse kendi yapar yine getirirdi. Senden bir halt olmaz!'

Bu sözleri ne sulu ne de susuz yutabilirdim. Ne sanıyordu ki kendini!

'Bu işleri yapmak görevim olsaydı eğer o kahveler midenizde olurdu. Ama daha önce de dediğim gibi dört yıl üniversite okudum. Üstelik ihtisas alanım da kahve yapımı üzerine değildi.'

Dilim gayet yumuşak dönmüş, cümlelerim düşündüklerimin yanında fazlasıyla hafif kalmıştı. Kalbim dilimden önce konuşsaydı eğer 'Az ye de kendine uşak tut, beni evinin hanımı mı sandın, kahve yerine zıkkımın kökünü iç, başka arzun var mıydı mesela başını kaşımak gibi.' Kim bilir daha neler neler derdi. Ama ben gayet nazik bir lisanla konuşmuştum. O yüzden duyduklarına fit olup sesini bile çıkarmamalıydı bana göre.

Verdiğim sade ve köpüklü cevaptan sonra Serdar'ın yüzünün rengi fincanın telvesini andırmıştı. 'Amirine karşı gelmenin sonuçlarına da katlanırsın artık!' dedi odasına girerken. Kapının gümbürtüsüyle kalbiminki çarpışmış gibiydi.

Kahve bahane ama sohbet şahane değildi. Beş fincan kahveyi kırkla çarpıp hatır sayısını da hesaplayacak durumda değildim. Bugünkü fırçam sudan sebeplerden değil kahveden sebep olarak tuttuğum günlüğüme geçecekti.

Koşarsam belki servise yetişebilirdim ama o gücü gencecik yaşıma rağmen kendimde bulamamıştım. Sendromlu binayı terk edip biraz hava almalıydım. Hiçbir şey düşünmeden avare avare dolaşmak istiyordum.

Çantamı omzuna takıp arkamı bile dönmeden işyerimi terk ettim. Serdar, mesaiye gelirken cephanesini yükleyip gelecekti bundan emindim. Yarını 'her şey olacağına varır' sözüne emanet edip bugünü kaldırımlara boşaltıp üstüne basa basa ezip yok etmek istercesine güçlü adımlar atıyordum. Eve gittiğimde boş duvarlar yine aynı sükunetle beni içeri alacaktı. Gün içinde ne yaptın ne ettin deyip beni sıkıştırmayacaklardı ama ben yine de dört duvar arasında sıkılacak bir şeyler bulacaktım kendime. Yine hayallerimi yastık, gerçekleşenleri yorgan, gerçekleşmeyenleri de kulağımın dibinde vızıldayan, boş bulduğu bir yerimden acımasızca sokan sivrisinek haline getirecektim. En iyisi kendime yeni hayaller üretmekti. Eskilerinin hayrını göremediğime göre...

Tükenen günde ben dahil sağımdan solumdan hızla geçen herkesin emeği vardı. Biraz da tükenmişlik hissediyordum yüzlerde. Belki akşam yorgunluğu belki de hayat yorgunluğuna bağlıydı. Şu anda düşündüğüm tek şey sabahtan beri ayağımı içine hapseden ayakkabımdan ve üzerimdeki giysilerden kurtulmaktı.

Nihayet otobüs durağına gelmiştim. Kısa bir bekleme süresinden sonra kendime bir yer bulup oturmuş, sağ salim evime gelmiştim. Gündüz mahkumu ayaklarım yumuşacık halılarımın üzerinde beraat etmenin sevincini yaşıyordu. Günün stresini en iyisi duşta akıtmalıydım. Başka türlü kendime gelemeyecektim.

Ertesi gün için tek dileğim sakin bir gündü. Nilgün'ün dönüşünü iple çekiyordum.
Yeni güne uyuyarak geçmek sakin bir yolculukla aynı tadı veriyordu insana. Serviste yine kabusum Serdar'ı düşünüyordum. İlk kez servisin ağır ağır ilerlemesini istiyordum. Dünün acısını bakalım nasıl çıkaracak diyordum kendi kendime.

Odaya girdiğimde hiç beklemediğim bir sürprizle karşılaşmıştım. "Olamaz hiç sırası değil" dedim içimden ama 'Derhal burayı terk etmelisin' de diyemiyordum. Ama o kadar sinirlenmiştim ki bunu yüzüme yansıtmamam imkansızdı.

DEVAM EDECEK

23 Ekim 2011 4-5 dakika 47 öyküsü var.
Yorumlar