Hayat Karlı Kumsallardaki Vals'tir

Akşamın karanlığı şehrin üzerine, tıpkı bir kitabın sayfaları gibi ard arda kapanmaktaydı. Tüm kötülükleri örteceğinin sözünü önceden verirmişçesine bir anlam taşıyordu gizliden. Oysa buna rağmen bir sürü bilinmezlikler, sırlar, kaoslar ve entrikalar ... her an cebinden kırmızı kart çıkaracak gibi duran bir hakem misali, gecenin gizlerinde bekleşiyor, orada öylece duruyorlardı. Anlıyordunuz işte göremeseniz de. Karanlığın cebi kim bilir neleri saklıyordu derinlerinde .


Siyah ve esrarlı bir tülle sarınmış olan şehir, her akşamki rutin değişimini, bir kez daha yaşıyor ve yaşatıyordu. Düşünmeden edemediğim şeyse şuydu. Işıkların geceyle bu denli dost oluşu ve birbirlerine bu denli yakışmaları bir tesadüf değildi herhalde. Aydınlıkla karanlığın, gizlilikle açıklığın, coşkuyla hüznün ve ağlamayla gülmenin sentezi de tıpkı böyle bir şey olmalıydı. Tıpkı negatifle pozitifin birbirlerine olan büyük çekimi gibi.

Hayatım boyunca, ayağımın altındaki zeminin ne kadar buzlu ve kaygan olduğunu hep hissetmiş ve yılları iyiden iyiye devirdiğim şu son zamanlarda ise bundan adamakıllı emin olmuştum. Her yol ayrımında, her önemli karar aşamasında bu duygu bağıra bağıra gelip içime oturmuş, beni şiddetle korkutmuştu. Yaşarken her an düşmek, kırılmak, incinmek ve yaralanmak öylesine kolay ve mümkündü ki. Bense tuhaf bir şekilde, bundan hem delice korkuyor ... hem de nedenini asla bilmediğim bir merakla bu vurgunu yaşamak istiyordum. Niyeydi bu acı çekme merakı ... ve bu konuda Anne'me karşı verdiğim o vazgeçilmez direnişle savaş niyeydi halâ bilmiyorum. Mazoşist yanımız sandığımızdan daha mı baskındı yoksa ? Ya da bir yerlerde saçma sapan bir yazı okumuş ve olgunlaşabilmek için bu acıları yaşamam gerektiğine, bunun şart olduğuna mi inandırmıştım kendimi ? Durmadan bu eziyeti mi uyguluyordum kendime acaba ? Bilmiyorum !.....

- Lütfen beni korumayı bırak Anne !... Bırak ki kendi kendimi korumayı öğrenebileyim !.... Derken ne kadar komik olduğumun farkında bile olmayışım, zaten Anne'mi yeterince haklı çıkarıyordu. Ama, bunu görebilmek için de gereken olgunluğa sahip değildim ve Anne'min tüm telâşı da bundandı ve bana asla anlatamayacaktı bunu. Tıpkı, benim de sizin de çocuklarımıza anlatamayacağımız gibi tuhaf bir kısırdöngüydü bu. Kimse anlamıyor, ama yalnızca anladığını sanıyordu, o kadar. Annem'e bu ukalâ cümleyi sarf ederken, kendime ne kadar samimiydim acaba ? Bu felsefeyi nerden bulup buluşturmuş ve bir duruş olarak benimsemiştim ? Anne'mi büyüme sürecimden bu kadar uzakta tutmak isteyişimin altında yatan neden neydi ? ... Rekabet mi ?... Belki de ...

O en toy zamanlarımda, zemin ayağımın altından kayacakken, Anne'm elimi tutup düşmemi engellese ve ben bir yerimi kırmadan acıların ucundan dönsem ne kaybederdim sanki ? ... Asla olgunlaşmayan, aptal bir yaratık olmamak için ... mutlaka sorunlarda, acılarda kıyasıya debelenmem mi gerekiyordu yâni ?... Bu muydu ? ... Yoksa yüzlerce yara almam şart mıydı ? ... İlle de bir başına bırakılmak, illâki savunmasız ve korunmasız olduğunu hissetmek mi büyütecekti beni ?... Şimdi düşününce ne saçma geliyor ... üstelik tüm bu savaşı, üzerime konan bir sineği, tenime esen rüzgârı bile öldürecek kadar beni esirgeyen Anne'me karşı verdiğimi bilmek bugün içimi çok acıtıyor. Bu hangi mantıktı acaba ? ... Hangi kıt akıllıdan çıkıp da insan uygarlığına dalmış ve Anne - Evlât ilişkisini böylesine talan etmişti anlayamıyordum.

60'lı ve 70'li yıllarda ortaya çıkan bu düşünce akımı, günümüzde artık bir kasırgaya dönüşmüş durumdaydı ne yazık ki. Bu gerçekten çok üzücüydü .

İnsanın evrimleşmesinin, gelişmesinin en temel yasasını, temelinden sarsmak ve yıkmak değil de neydi bu ?... Anne güvencesini saf dışı bırakmak ve savunmasız bir gençliği istediği rüzgârlarda savurmak, Aile bütünlüğünü ve bu inanılmaz dayanışmanın doğurduğu güven duygusunu yok etmek, sonsuz ve sınırsız bir garanti süresinin dayanılmaz ferahlığını ertelemek ... hatta tepelemek niyeydi ve kime ne kazandırırdı ?... Bunun çok çeşitli cevapları vardı elbette. Ama gençler anlamamakta ısrarcıydılar. İnsanoğlunun üzerinde böyle çirkin bir oyun oynandığını yaşı ilerleyenler anlıyorlar ama anlatacak kimseyi bulamıyorlardı .

Sıcacık ve güven dolu bir ortamdan hatalar, yanlışlar yapan bir genç çıkaramazdınız. Bunu bilen, çeşitli art niyetli insanlar tüm dünyaya yeni özgürlükler furyasını salıyor ve sonra da kendilerine kazanç sağlayacak türlü bataklıkların zeminine gerekli olan sahipsiz, sevgisiz insanları bulup kullanıyorlardı. İşte buydu sebep .

- Senin deneyimlerinle ders alamam ki, bırak da benim de canım acısın ... ancak böyle olgunlaşacağım !

Bu sözleri ben Anne'me söylerken onun hissettiği o taşlaşmış çaresizliği, kızım bana aynı sözleri söylediğinde anlayabilmiştim ancak. Kayıp zamanlar, teselli çabalarımın üstüne bir toz bulutu gibi inip, ruhumu durmadan örseliyor şimdi. Kendimi ve gençliğimi haklı çıkarmaya uğraştıkça, yitirdiğim Anne'li zamanlarımın kıymetini bilemeyişim gerçeği, derin ve karanlık kuyuların en dibine çekiyor beni. Ve ardından da huysuz bir rüzgâr, ansızın esip bu günlere savuruyor, sonra hızla daha ileri zamanlara ... kızımın Anne'sizliğinde hissedeceği vicdan savaşlarına doğru bir yolculuğa çıkarıyor benliğimi. Umutsuzluk içinde bir şeyler yapamayacağımı keşfedip, defalarca kahroluyorum. Bu gidip gelmelerde , doğanın değişmez yasası med-cezir'lerin, binlerce canlı varlığın boğulup ölmesine sebep olduğu gerçeğini düşünmeden edemiyorum. İçim delice acıyor ... Anne'm için ... kendim için ... kızım için !....

Ziyan edilip harcanmış zamanlar için ve değerini bilmeyip buruşturup çöpe attığımız Aile'nin garanti kapsamındaki o güven kokulu günler için, içim acıyor.

Oysa her birimiz, bizim için dünyayı durdurup inmesi gerekenleri indirecek ve sonra yeniden yörüngeyi çalıştırabilecek güce sahip Anne ve Baba'lara sahibiz. Bunu anlayabildiğimiz zaman, bazı sersem kafaların ürünü sersemce düşünceleri buruşturup çöpe atacağız ve hayat o zaman daha güvenilir olacak bizim için. Yanmamayı öğrenmek için, elimizi ateşe değdirmemiz gerekmeyecek. Bunu test edenlerin sözüne güveneceğiz yalnızca ... o kadar. Böylesi daha kolay değil mi ?... En pahalı ipek elbisemin yanacağı gerçeğini, ütüleyip yakarak mı öğrenmeliyim yâni ?... En sevdiğim tek taşımı kaybettiğimde duyacağım acıyı hissetmek için, onu bilerek kaybetmeli miyim yoksa ?...

Nedir bu meraklar silsilesi ?...

Nedir bu acıların tiryâkiliği ?...

Annem'siz bir dünyayı hiç hayâl etmemiştim. Her aradığımda telefonu açacaktı bana sanki. Nedense buna inanmıştım. Oysa onu yitirdiğimde, hayatımdaki güven duygusunu da alıp götürüşüne tanık olmuştum. Kimsesizlik hiç bu kadar yoğun olmamıştı duygularımda.

Yaşam bir dönence ve kaygan zeminlerdeki hızlı ritmli bir dans adeta. Önemli olan tüm ruhumuzla ve bedenimizle bu ritme uyabilmek. O ahengi yakalayabilmek.

Ayağımızı ve duygularımızı sakatlamamaya çalışmak, yoksa nasıl dansedebiliriz ki !.....



Hayattaki tüm dansçılara, başarı dileklerimle ....

28 Mayıs 2009 6-7 dakika 8 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)
  • 15 yıl önce

    satırlarınızı okurken çok duygulandım. annelerimizin ve babalarımızın kıymetini ne yazık ki tam anlamıyla bilemiyoruz. onların korumacı içgüdüsü bazen bizi bunaltıyor.fakat sonunda yine onların dediğine geliyoruz.onlar ne yapıyorlarsa en doğrusudur bizim için.... yüreğinize sağlık👍👍👍