Hayat Tut Ellerimden/PM'den Anılar 1

Çalıştığı Devlet Kurumuna sınavla memur alınacaktı. Personel Müdürü olarak; günler öncesinden yazılı sınav ve mülakat için gerekli tüm hazırlıkları kusursuz bir şekilde yerine getirdiği halde sınav günü yine her zamanki gibi heyecanlıydı.

Sınava 400 ün üstünde lise mezunu başvurmuştu. Oysa alınacak memur sayısı sadece 18 di. Hem içlerinden en iyisini seçmek isteği hem de hiç birine haksızlık yapmama gayretiyle sabahı sabah etmişti.

Yazılı sınavın yapılacağı sabah sınav sorularını sınav komisyonuyla birlikte hazırlamış ve sorular dışarı sızmasın diye de gidip teksir makinesinde kendisi basmıştı. Elinde sınav soruları olan kağıtlar ve sınavla ilgili diğer dökümanlarla birlikte odasından çıkıp sınavın yapılacağı bahçe içerisindeki ek binaya doğru yürümeye başladı.

Bahçeye çıktığında binanın dışında bekleyen 400 ü aşkın kişi arasında bir adam ve yanındaki kız dikkatini çekmişti. Adamın üstünde yırtık bir ceket ve pantolon vardı. Ayakkabılarının uçları ve kenarları ise gözle görülür şekilde açılmıştı. Yanındaki 18-19 yaşlarındaki kızın üstünde ise eski bir hırka ve ucuz bir elbise vardı. Saçları düzgün taranmış ve endişeli gözlerle etrafına bakınıyordu.
Personel Müdürünün en çok ilgisini çeken şey ise; her ikisini de kıyafetlerinin tertemiz olduğuydu. Yanlarından geçerken bunu fark ettiğinde istemsiz gülümsedi. Tam onları geçip binanın kapısına doğru yönelenecekti ki birden geri döndü ve adamla yanındaki kıza bir kez daha baktı. Her ikisinin de gözlerinde ezilmişlik, belirsizlik ve korku vardı ve Personel Müdürünün onlara bir kez daha baktıklarından da habersizdiler.

Sonra tekrar geri döndü ve binanın kapısından hızlıca girerek sınavın yapılacağı salona geçti. Son bir kez daha her şeyi gözden geçirdikten sonra sınava gireceklerin salona alınması için kapıdaki görevliye talimat verdi.

Sınava katılanlar yerlerine oturmuştu. Çoğunun yüzünde bir umut ışığının yansıması vardı.
Kimlik bilgilerinin kontrolü yapıldıktan sonra sınav kağıtları katılımcılara hızla dağıtıldı ve 45 dakika süre tanınan sınav başlatıldı.

Personel müdürü ve gözetmen olarak görevlendirdiği 4 kişi sınava katılanların arasında dolaşıyor ve katılanların birbirleriyle konuşmamalarına azami dikkat gösteriyorlardı.

Yazılı sınavdan geçip mülakata katılma hakkını almak için en az 70 puan alınması gerekiyordu . Test usulü ile yapılan sınavda 10 soru sorulmuştu ve en az yedisini yapan bir hafta sonra yapılacak olan mülakata girebileceklerdi.

Personel Müdürü katılımcıların arasında dolaşırken gözleriyle az önce dışarıda gördüğü kızı tarıyordu Bir müddet bakındıktan sonra cam kenarındaki sıralardan birinde oturduğunu ve başını önünden hiç kaldırmadan sorularla ilgilendiğini gördü. 'Acaba başarabilecek mi?' Diye kendi kendine sordu.
Sınavın bitimine 10 dakika kala sınav süresiyle ilgili olarak son uyarısını yaptıktan sonra tekrar kızın olduğu yere yöneldi. Göz ucuyla kızın cevaplarını kontrol etti. 6 doğrusu vardı ve bir tane daha soruya doğru cevap vermesi durumunda mülakata katılmaya hak kazanacaktı. Kızın alnından terler akıyordu ve yanakları heyecandan kızarmıştı.

Personel Müdürü 2-3 dakika sonra tekrar onun yanından geçerken son bir kez daha kağıdına baktı. Sonuç aynıydı. Birden içini bir sıkıntının kapsadığını hissetti. İçinden bir ses 'O kız sınavı kazanmalı' diyordu.

Kızın yapamadığı sorulardan birinin doğru cevabı olan şıkkın üzerine parmağını koydu ve herkesin duyabileceği bir şekilde; 'Sınav kağıdının başına isim ve soyadınızı yazmamışsınız. Unutmadan hemen yazın' dedi. Parmağı hala doğru cevap şıkkının üzerindeyken kız başını çevirdi ve personel Müdürünün yüzüne baktı. Personel Müdürü iki gözünü de hafifçe kapatıp açtı ve kızın yanından uzaklaştı.

'Acaba anladı mı?' diye merak etmişti ama artık yapabileceği bir şey yoktu. Sınav bittiğinde kağıtların isim yazılı köşeleri kapatıldığından sınav kağıtlarını değerlendirecek ekip -ki buna kendisi de dahildi-değerlendirmeler bitmeden hangi kağıdın kime ait olduğunu bilemiyordu.
Sınav sona erdiğinde katılanlar birer ikişer salonu terk etmeye başladı. Tamamı çıktıktan sonra sınav kağıtlarını özenle çantasına koydu ve komisyon üyelerinin bulunduğu ana binaya doğru yola çıktı. Dışarıdaki kalabalık dağılmıştı. Tam ana binaya girerken yandaki bahçe duvarının üzerinde oturan adamla kızı gördü. Kız heyecanla bir şeyler anlatıyordu. Ne dediklerini duyamasa da adamın yüzündeki ifadeden iyi bir şeyler anlattığını hissetmişti.

Yazılı kağıtları komisyonca üçer defa okunduktan sonra kazananların listesi hazırlanmaya başlandı. Biten liste imza için önüne getirildiğinde hemen listeye göz gezdirmek istedi ancak kızın adını hatırlamadığını fark ettiğinde yine içine bir sıkıntı düştü. 'Acaba kız doğru cevabı işaret ettiğini anlamış mıydı?'
*
Bir hafta sonra mülakat günü gelip çattığında komisyon sınavın yapıldığı salonda yerini aldı. Görevliler mülakata katılmaya hak kazanan 185 kişiyi beşerli gruplar halinde içeri alıyorlardı. Son 15 kişi kalana kadar kızı göremedi. 'Demek ki anlamadı, keşke elinden kalemi alıp öyle gösterseydim' diye düşündü ve ardından böyle düşündüğü için kendine kızdı! Prensipleri olan birisiydi ve kimsenin hakkının yenilmesine de izin vermezdi.

Son 3 grup kalmıştı. Bunlardan ilk beşi içeri çağrıldı. Komisyon karşısına dizilen beş kişiden biri de o kızdı. Aynı elbiseyi giymişti. Solmuş eski bir elbise ama gene tertemiz ve belli ki ütülüydü. Kız bu grubun sonundaki kişiydi. Beş kişilik sınav komisyonu üyeleri mülakata katılanlara tek tek sorular yöneltiyordu. Personel Müdürü her grupta ilk soruyu kendi sorduğu halde bu grupta sözü diğerlerine bıraktı. Böylece sonda kalan kıza kendisi sorular yöneltecekti.

Diğer 4 adayın soruları bitince Personel Müdürü genç kıza adını sordu.

'Dilek Yılmaz efendim' Diye cevapladı genç kız. Cevap verirken kızın sesinin titrediğini hissettiğinde içi acıdı.

-Sana sınavdaki sorulardan birini soracağım. Bakalım ne cevap verdiğini hatırlayacak mısın? Söyle bakalım Dilek; Çanakkale Savaşında gösterdiği üstün başarıdan ötürü Mustafa Kemal Atatürk'ün rütbesi neye yükseltilmiştir?

Bu sınavda kızın yapamadığı sorulardan biriydi ve Personel Müdürü o sorudaki doğru cevabın üzerine parmağını koymuştu.

Genç kız heyecandan titriyordu. Kısık bir sesle; 'Miralay' efendim dedi.

-Peki Dilek sana başka sorumuz olmayacak, çıkabilirsin...

Diğer adaylara en az üç soru sorulduğu halde kendisine sadece tek soru sorulması Dilek Yılmaz'ın tüm ümitlerini kırmıştı. Üzgün bir şekilde salonun çıkışına doğru yürürken birden olduğu yerde yığılıp kaldı. Komisyondaki doktor hemen kızın yanına koştu. Personel Müdürü çok üzülmüştü. Masadan kalkmayıp oturduğu yerden doktorun müdahalesini izledi. Beş altı dakika sonra kız kendine gelmişti. Doktor ona su verdirdi ve bir sandalyeye oturttu. Sonra komisyon üyelerinin yanına geldi;

-Açlıktan ve heyecandan baygınlık geçirmiş. Biraz dinlensin, sonra yemekhaneden yemek getirtip karnını doyuralım da öyle gitsin.

Personel Müdürü gözlerinden iki damla yaş aktığını fark etti. Göz yaşlarını hemen sildi ve kalan 10 kişinin mülakatına devam etmek için komisyon üyelerini davet etti. Hızlı bir şekilde kalanların mülakatını tamamlayıp salondan çıktı ve sonuçların değerlendirileceği ana binaya doğru yürümeye başladı. Karşıdan odacısının ona doğru geldiğini gördü.

-Bir şey mi var Şakir? Dedi.
-Evet efendim. Sınavda bayılan kızı yemekhaneye götürmek istedik ama babası izin vermiyor.
-Babasını da götürün, birlikte yemek yesinler Şakir.
-Peki efendim...
*
5 yıl sonra...

Personel Müdürü odasında inanılmaz bir yoğunlukta çalışıyordu. Telefonların ardı kesilmediği gibi odasına sık sık Personel şefi ve diğer memurlar bir şeyler sormaya geliyorlardı.
Çok yorgun olduğunu hissettiğinde zile bastı ve odacısından bir kahve yapmasını rica etti.
Beş dakika sonra kapının tıklandığını duyunca başını çevirmeden 'Girin' diye seslendi.

-Kahveniz efendim.

Personel Müdürü bu sesi duyduğunda şaşırmıştı. Kahvesini Odacısı Şakir değilde neden bu bayan getirmişti. Şaşkın şaşkın kızın yüzüne baktı. Kim ki bu kız? Diye hızla düşünürken kız çoktan dışarı çıkmıştı.

Kahvesinden bir yudum alıp tekrar zile bastı. Şakir saygılı bir şekilde odaya girdi...

-Şakir kahvemi getiren kız kim? Neden sen getirmedin?

-Efendim ben kahvenizi yapmaya gittiğimde bu kız sizinle görüşmek için bekliyordu. Elimde kahve tepsisiyle geldiğimi görünce benden adeta yalvararak kahveyi kendisinin götürmesi için rica etti. Ben de bir şey diyemedim.

-Peki, söyle gelsin bakalım. Kimmiş? Ne istiyormuş?

Şakir kapıyı açıp genç kadını içeri çağırdı. Kucağında nur topu gibi bir bebekle içeri girdiğinde Personel Müdürü 'Buyurun oturun lütfen' Dedi.
Genç kadın gösterilen koltuğa oturdu. Heyecandan tir tir titriyordu.

-Hayırdır, bebeğinizin bir şeyi mi var? Sevk gerekiyorsa hiç bekletmeden hemen yaptıralım.
-Yok yok Dedi genç kadın, bebeğim gayet iyi.
-Peki o zaman. Söyleyin bakalım kahvemi niye siz getirmek istediniz?

Genç kadın bu soru karşısında başını önüne eğmişti.

-Beni hatırlamayabilirsiniz efendim. İsmim Dilek Yılmaz Üstün. Beş yıl önce yapılan sınavla kurumunuzda memur olarak işe başladım.

-Sen o kız mısın? Sınavda heyecanlanıp bayılan kız?
-O kızım efendim ama heyecandan değil açlıktan bayılmıştım.

Genç kadın bir süre sustu ve sonra anlatmaya devam etti.

-Babam inşaat işçisidir. Ayda beş gün ya iş bulur ya da bulamaz. Biz dört kardeşiz. En büyükleri benim. Sınav zamanı da yaşı 18 in üstünde olan tek ben vardım ve bir umutla o sınava katıldım. Tek isteğim vardı o da üç kardeşimi okutabilmek. Yazılı sınavda 6 soruyu tam doğru yaptığımı biliyordum ama 7.sini biraz da heyecandan olsa gerek cevaplıyamamıştım. Siz geldiniz yanıma ve parmağınızı bir cevap şıkkının üzerine koyup bana adımı soyadımı yazmayı unutmamamı söylediniz ve gittiniz. Çok şaşırmıştım ama ne olduğunu da anlayamamıştım. Üzgün bir şekilde kağıdı vermeye hazırlanırken parmağınızı koyduğunuz şıkka tekrar baktım ve onu işaretleyip çıktım.
Mülakata gene babamla gelmiştik. Sabah bir tas tarhana çorbası içip yola düşmüştük. Mülakatta sona kalınca da zaman çok geçmişti. Bir de herkese en az üç soru sorulurken siz bana tek soru sorup çıkmamı istediğinizde 'Her şey bitti!...' diyerek çıkarken düşüp bayılmıştım.

-Dur dur biraz Dedi Personel Müdürü. Çok zaman oldu. O sınavın üstüne kaç sınav daha yaptık. O yüzden yüzünü hatırlayamadım. Söyle bakayım ne yaptın kardeşlerini?

- Ben işe girdikten 3 yıl sonra aynı yerde çalıştığımız bir memur arkadaşla evlendim. Babam ve kardeşlerim kendi evlerinde kalıyorlar. Babam artık çalışamıyor. Eşim çok iyi bir insan çıktı. Babamın ve kardeşlerimin tüm masraflarını biz karşılıyoruz ve üç kardeşimi de okutuyorum.

Personel Müdürünün gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı.

-Affedersin kızım. Bir an kendimi tutamadım. Bu arada bebeğinin adını dahi sormayı unuttum. Sahi bu güzel bebeğin adı ne?

-Işın efendim diye cevapladı Dilek. İşe başladıktan sonra kendime söz vermiştim. Evlenir çocuğum olursa ister kız olsun ister erkek olsun sizin isminizi koyacaktım. Allah nasip etti bunu bana ve ben de Işın'ı alıp size getirdim. O sizin eseriniz...

Personel Müdürü ne diyeceğini bilemedi o an. Dudakları titredi. Gidip bebeği kucağına aldı, masasına oturdu ve uzun uzun saçlarını okşadı.

Dilek, parlayan gözleriyle sessizce onlara bakarken yanaklarından süzülen yaşlara engel dahi olmadı...


Not:
Yaşanmış bir olayın aktarımı olup öyküde adı geçen kızın ismi değiştirilmiştir.

29 Ağustos 2014 11-12 dakika 45 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (2)
  • 9 yıl önce

    Benim bile gözlerim doldu okurken ne güzel ne anlamlı bir anı yaşamın içerisinde insana düşündüğünde iyi gelen

    çok yaşayın e mi efendim

    teşekkür ve saygılarımla

  • 9 yıl önce

    👍 Kaleminiz daim olsun tebrik ederim. Saygı ve Selamlarımla..