Hazel'in Günlüğü - 2

Hava serindi alnım üşüyor ellerim sızlıyordu kuru bir yaprak gibi soğuklar karşısında titriyor bir o yana bir bu yana ne yapacağımı bilemiyordum caddeler kalabalık ve çok can sıkıcı kimi çarpıyor kimi aniden bağırıyor araçların kornaları satıcı sesleri ve beklenmedik kavgalar her şey evet her şey beni rahat bırakmıyordu başım önde yürüyorum sanki çalınmış düşlerimi toplamak için kaldırım parke taşlarına bakınıyorum kimsenin beni anlamadığını düşünüyorum gül bahçelerini kurutan kabuslar gibi geliyor bana insanların haince kaba ve kötü niyet kalpleriyle gezinmeleri ...sessiz duvarlardan farksız dolaşıyorum içinde kalabalıkların hiçlik akıyor ölümlü bir dünyanın kötü rüyalarından farksız bin maske takmış gündüz ve geceleri şehir bela sağıyor adeta ve birkaç iyi insan kıymetli taşlar gibi yalnızlığıma sığmayan bunca duygu düşünce anaforunda yüzüm paramparça olmuş hissediyorum birden kulağıma gelen hoyrat kahkahalar kirli lügatlerden şehre her inişim ceza bana kara bulutlarla sarılıyor birden dünyam kayboluyorum şaşırmış gibi sokaklardan sokaklara geçiyorum anlamını yitirmiş onca görüntü ses çöplüğü sağanağı altında otobüs durağına geldiğimde nefesim yetmiyordu nabzım yavaşlamış kalbimin sancıları çoğalmıştı uzakta boğaz buğulu bir mavi ne güzel gülümsüyor kış ortası yazdan bir güneş fakat yüzümü yırtan bir soğuk hiç bırakmadı peşimi tek tesellim güneşin güven veren aydınlığı korku doğurmayan ışıkları ne güzeldi gümüş gülüşlü bir tablo karşısındaymışım gibi ince bir tebessüm yayılıverdi yüzümde gönül sırlarını paylaşıyoruz karşılıklı durak kalabalık ve insanlar birbirlerini uyarıyor sıraya girilsin diye ne zaman kadıköy'e uğrasam 14R otobüsünü beklemek işkenceye dönüşür bende ama bu kez yaz güneşi ve apaydınlık gökyüzü ve sıraya girmiş gibi bana arkadaşlık ediyorlar dili olmalı şu yolların durakların beklemekten usançlar yaşadığım otobüslerin her biri yüreğimde küllenmiş olarak duruyorlar nisan yağmurları aklıma geldi keşke nisan gelse öyle bir sıcak yağmura tutulsam ıslansa saçlarım hiç rahatsız olmasam beklemek ve durak kalabalığında sıkılmak umurumda olmazdı beni esir alan soğukların mart soğuklarının acımasızlığını bilirim nisan'dan vazgeçtim mayıs ayı çabuk gelse havalar hiç şaşırtmasa her gün güneş her gün sıcak açık mavi bir gök ve zamanında gelen otobüsler ve kalabalık olmasa hemen bir boş yer bulabilsem yüzümü gözümü son aldığım ' ..' kitabımdan ayırmasam ah nihayet işte otobüs durağa yanaştı hatırlayamadığım kadar uzun yer bulup oturduğum kadar da kısa sürdü bekleyişim ...

21 Temmuz 2011 2-3 dakika 44 öyküsü var.
Yorumlar