Her Dilde Şeytan

Buranın farklı bir hissi vardı. Tarif etmekte çeliştiğim tek nokta belki de burası. Gözlerimi kapayıp uzun bir süre sessizliği dinledim ya da kafamda uydurduğum bir sessizlikti. Sol tarafımdan geçen tramvayın sesi, turistlerin gecenin bir karanlığında fotoğaf makinlarından çıkan flaş sesleri,insanların adımlarından gelen ayak sesleri ve gecenin tabiata aktardığı o eşsiz ses...Ayasofya ve ona düşman diye yapılmış ama asırlar sonra birbirlerine bakarak dertleşen Sultan Ahmet'le beraber karşılıklı dertleşiyorlardır yine. O muazzam manzara, özgürlüğünü eline almış bir şekilde karşımda duruyordu. Her insan için önemini koruyan bu yapıt, geceleri nasıl bu kadar sakin görünürdü gözlerime hiç anlayamıyordum. Sonbaharın yaprakları, bir kadının gülümsemesindeki utangaçlık gibi yayılıyordu etrafa, en az onun kadar zarif ve ahenkliydiler. Bu düşünceler zihnimde dolanırken hafif bir rüzgar tüm dikkatimi dağıtmıştı. Rüzgarın geldiği yöne döndüğümde hoş bir kadının karanlıktan bana doğru yürüdüğünü gördüm. Kar beyazı paltosu, bu sonbahar havası için biraz aşırı olsa da onu gayet zarif göstermeyi başarmıştı. Sarı ve ince saçlarını tek bir noktaya birleştirip o altın buklelerin bu gece dans etmesini sağlıyordu. İçi fazla sır doluymuş gibi görünsede; önümden geçerken hafifçe başımı eğerek selam verdim. Hanımefendi ise nezaketini bozmadan sadece gülümsemişti. Enseme vuran rüzgar beni rahatsız etmeye başlıyordu. Ama bu rahatsızlık, soğuğun tenime verdiği o tuhaf histen ziyade daha ruhaniydi. Gözlerimi dikmiş sadece karanlığa bakıyordum. Ne bekliyordum, gelmemesini mi? Hayır o burada ve belki önümden geçen o kadındı. Onu tanımaya başladığım günden beri onu tanımam zorlaşmıştı. Gözlerimi kapayıp tüm rüzgarın beni ele geçirmesine izin verdim. Bu sayede sesler daha çok uzaklaşıyordu, benden, kulaklarımdan ve zihnimden. Duygusuzlaşmaya başlamıştım bile; bu oturduğum bankta. O dakikalarda çevreme farklı bir rüzgar gelmişti. Farklı bir yön, farklı bir hız ve daha sert. Sesini duyana kadar gözlerimi açmamaya çaba gösteriyordum. Ve yirmi saniye sonra tok aynı zamanda içten ama anca bir kötüye ait olabilecek kadar soyut olan sesi işittim.
"Burada olacağını tahmin etmek zor değildi." Gözlerimi açtım ama bu sefer ona bakmıyordum. Zaten baksam ne değişecek, sonuçta göreceğim yüz o olmayacaktı.
"Beni yeterince tanıman... Beni duygulandırdı." Eğlenceli ve sert bir kahkaha atıp, oturuşunu rahatlaştırdığını hissetmiştim.
"İnsanları duygulandırmak benim işim değil. Bunları beyazlara bırakıyorum."
"Dene belki mutlu olursun." Bu sefer kahkaha atma sırası bana geçmişti ve o bir yüzsüz gibi tekrar o ses tonuyla karanlığı çınlatacak şekilde gülmüştü. Bana döndüğünü hissettiğim an olduğum yerde kasıldım. Ona bu kadar yakın olmak, istediğim bir şey değildi.
"Ben sadece seni mutlu etmek isterim." Ona bakmasamda anlam veremediğim gülümsemesini, yine yüzüne yerleştirdiğini anlayabiliyordum.
"İtaat bu kadar kolay değil." Anında bana yakın olan vücudunu eskisi gibi benden uzaklaştırmıştı.
"Bana olan itaat daha kolay."dedi ama gözlerim onun gölgesine takılmıştı. Bize çocukken gösterdikleri gibi boynuzları yoktu ve tahmin ettiğim kadarıyla yüzü de ateş gibi kırmızı değildi. Gölgesi onu betimlememe yetmese de ona bakmaya cesaret edemiyordum. Sinirlenmişti, nefes alıp verişinden bunu anlamak zor değildi. Susmuştum. Onun beni ikna etmesini bekliyordum. Hangi yolu deneyeceğini bilmesem de deli cesareti göstermek zor değildi.
"Neden hep burada karşılaşıyoruz?" diye sordu. Bunu beklememiştim ama cevabını düşünmek şimdiden tüm zihnimi kaplamıştı. Gerçekten, neden kendime bir mabet olarak seçtiğim bu atmosferi, bu sessizliği, bu toprakları onunla paylaşıyordum. Neden?
"Burası yani Ayasofya ve Sultan Ahmet'in tam ortası bana hep cesaret vermiştir."
"Cesaret?" Sesindeki alaycılık beni sinir ediyor olsa da konuşabilmek için bunlara dikkat etmemem gerekiyordu.
"Bilmem biraz huzur, duygu,sakinlik,karanlığa daha fazla değer verebilme... Bunla için belki de hep bu saatte buradayımdır." Söylediklerim her ne kadar beni etkilemiş olsa da onun tabiatına aykırı olduğunu sustuğum an fark ettim.
"Bu sebepler beni ilgilendirmiyor ama arkana dön ve bak. Ne gördün, Sultan Ahmet Camii. Neden yapıldığını biliyor musun?" Bu sorunun cevabını vermekte tereddüt etmiştim. Çünkü bu sorunun cevabı, hepimizin bildiği cevap değildi. Ancak bir kötü, buna farklı bir bakış açısı verebilirdi. Zaten söylememe gerek kalmadan o konuşmaya başlamıştı.
"Neden mi? Hırstan! 1. Ahmet sırf Ayasofya'dan daha büyüğünü yapabilmek için yaptırdı bunu! Yani benim için."
"Ama-
"Evet herkes bunu din için diye söyler ama ana kaynak benim! Benim fısıltılarıma kulak asarak istedi burayı! Hah! Koskoca padişah ve yüzyıllardır onun gibilerini kendime itaat ettirdim! Şimdi bana itaat etmelisin." Gözlerimi kapayıp onun nefesine uymaya çalıştım. Fakat onun düzeni bana zıt gelmeye başlamıştı ve bunu fark ettiğim anda bir kabustan uyanır gibi gözlerimi açtım.
"İtaat zor bir şey değil ama sana olan itaat kederle kolkola yürümek gibi." Şeytan, Devil,Teufel,Diable,Syaitan,Siabhal,İblis... Adı her ne olursa olsun, ayağa kalkıp siyah bir karaltı gibi önümden geçip gitti. Hiç bir şey söylememişti. Bu kadar zaman dost edindiğim ya da öyle olduğunu zannettiğim varlık bir anda beni terk etmişti. Olduğum yerde arkamı dönüp baktığımda bir çok insanın onu hayranlıkla izleyip, takip ettiğini gördüm. Bunlar sadece bir örnekti benim için. Yanılmışım o her yerden farklı isimlerle onu anan milyonlarca dost edinmişti kendine daha doğrusu onun lafıyla "itaat" etmişlerdi. Önüme dönüp tekrar iki dostu izlemeye başladım. Bu gece karanlığında, yıldızlarla birlikte dans eden rüzgarın sesini duymak... Şu son saatler de dinlediğim en güzel sesti. Arkamdan omzuna dokunan bir el hissetmiştim ve arkamı döndüğümde, beyaz paltolu kadın elinde bir fincan kahveyle bana bakıyordu.
"Bu sizin için."
"Bu saatte nerden bulup yaptınız?"
"Benim için sorun değil. Eğer size eşlik edersem..." Gülümsemesi, güneşe yaklaşmak gibiydi. Uzaktan olabildiğince parlak ama yaklaştığında seni yakacak kadar sıcak. Şeytan haklıydı; insanları mutlu etmek beyazların işiydi. Melekerin...

19 Haziran 2012 6-7 dakika 4 öyküsü var.
Beğenenler (4)
Yorumlar (4)
  • beğeniyle okudum kardeşim.

  • 13 yıl önce

    Diğer öykülerin gibi buda çok güzel ve aynı akıcı üslub ile devam ettiğinden sonunda çok güzel bir öykü daha çıkartmışsın....👍

  • harikasın iclal..=) çok tevrik ediyorum kardeşimm..

  • 8 yıl önce

    Günün öyküsünü ve yazarımızı kutlarızud83eudd20