Hergele

En sevdiğim hergeleyi üzdüm geçenlerde. Onu kandırabilirim sandım.
Senden kahpesi yokmuş dedim, bir daha beni ne ara nede sor, sakın ola karşıma çıkma.

Babam bir memurdu ve alışıktım gitmelere, her tayinde geride kalmıştı sevgiler. Hep başka dostluklara atanmıştım ama bu seferki bir başkaydı, ben bile gözyaşlarımı tutamadım, kapı aralığına yığılıp hüngür hüngür ağladım. Kan kardeşi deyip kol kesenlere gülerken, can kardeşimi bulmuştum ve kaybediyordum. Ölene kadar kankayız diye söz verdim ama hayata karşı koyulmaz ne yapayım; bende bu şehre bu son diye gelmiştim. Bilseydim yine tayin çıkacağını onu bu kadar sever miydim?

Yediğimiz içtiğimiz birdi, tanıştıklarından beri oda ailenin bir üyesi. Bazen merak ediyorum, seçme şansı olsaydı; babam benimi yoksa onumu evlat seçerdi. İşe soktuğundan beri, babamı babası belledi, 'babam' dediğimde kızar 'babamız diyeceksin' diye, hırpalardı beni. Geçen gece bize gelmiş, babama sarılıp veda etmiş, akşama kadarda evdeydim, gidene kadar kapıyı gözlemiş. Babam utanıyor ama annem usulca anlattı, hergele babama sarılınca, babam yıllar sonra ağlamış. İmrendiğim çok yönü vardı ama babamı bu denli bağlamış ya kendine, hergeleyi ilk kez kıskandım.

Babasız büyümüş hergele ama mahcupluğu göremezsin gözünde, kendini de yanındakini de ezdirmez, kavgayı hiç sevmez ama gözü kızınca da karşısına geçilmez. Romantiktir de hergele, gül yapraklarını paketler, asıldığı kızın ismini yazar kız yurduna yollardı, sonra hediyemi beğendin mi der bir muhabbette tavlardı. 'Gittiğiniz yerde iş bulsam' deyip duruyor 'ama önce babadan kalma dükkânı satmalı'. Tek şansı o dükkân, yoksa ne evi var ne de kenarda parası. Ah Ulan Rıza yı dinliyor, her dinlediğinde ekliyor; 'keşke adım Rıza olsaydı'. Yediremiyorum kendime ama ona bir kalleşlik yapmalı. Yoksa hem dükkânı satacak, hem onu sevip kollayan, bu mahalleden olacak. Buna engel olmalı...

Önce gül yaprakları topladım, sonra paketleyip üstüne ablamın adını yazdım. Kapının önüne bırakıp hergeleyi eve çağırdım. Kapının önüne gelince şaşkınlıkla paketi aldı, tesadüfen olmuş gibi kapıyı birden araladım. Paketi ellerinden aldım ve o sözleri haykırdım...
Senden kahpesi yokmuş, bir daha beni ne ara nede sor, sakın ola karşıma çıkma.
Önce bembeyaz kesildi, korktum kalp krizi geçirip ölecek, kıpkırmızı oldu sonra, bir falsomu yakalasa beni oracıkta boğacak, döndü ve koşa koşa gitti. Kapının önüne yığıldım bende, o gün hem ayrılık zamanı, hemde taşınmadan önceki son akşamdı, sabaha dek pişmanlıktan gözümü uyku tutmadı.

Eşyaları paketlerken dış kapının zili çaldı. Buz gibi kesti ellerim, nefes almaya cesaretim yok, kolileri bantlıyor gibi yaparken, ablamın ince sesi geldi 'ben hallederim kutuları'. Kapıyı usulca araladım ama karşımdaki o değil, öğrenci evinden arkadaşı.
-Hayır, ola Armağan.
Tek kelime etmeden ufak bir kağıt uzattı.

Ablan her şeyi anlattı
Elveda desen yeterdi
Böyle kalleşlik yapılır mı?

Koştum... Gidip boynuna sarılayım, niyetim başkaydı affet diye gönlünü tekrar kazanayım. Belki kızar bağırır ama sonunda affeder dedim. Armağan arkamdan koşup 'boşuna gitme' diye seslendi;
-Ceketini sırtına geçirip gitti. Nereye diye sordum elbet, ama hiçbir şey söylemedi...

11 Nisan 2010 3-4 dakika 11 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar