Hırsız Beyefendi

Ramazan bayramına iki gün vardı hala. Yoğun bir kalabalık ve özelikle duraklarda araba bekleyen telaşlı insanlarla doluydu. Tam o esnada
'İmdattt... Küpelerimi aldılar...' diye bağırdı çocuk.

Azılı bir hırsız oniki yaşındaki bir kızın küpeleri kaçırırken kulağını da kesmişti beraberinden. Kız bir yandan kanayan kulağını tutarken bir yandan da can havliyle bağırıyordu etrafa.

Kalabalık ise bu ansız olagelen kaptıkaçtı'yı merak etmekle kalmışlardı, kalabalık ve güpegündüz ortasında nasıl da böyle bir şeye cesaret edebilmişti? Aslında tüm merak bundandı. Ben ise donmuştum oracıkta, kızın kanlı kulağını izliyordum. İçimde lanetliyordum hırsızı ve tüm hırsızları...

Kırk beş yaşlarında saçları hafif ağarmış bir beyefendi, evet bir beyefendi gibi giyinmiş bir adam:
'Hırsızlığın da şerefi kalmadı'
'Ne yani, hırsızın şerefi de mi varmış?'
'Yok, öyle deme... Eskiden hırsızlar çocuk, bayan, kız ve yaşlılara asla dadanmazlardı nerdeyse bir kuraldı.'
'Sen nerden biliyorsun?'
'Bilirim... Eskiden hırsızlar zenginlerin ve varyemezlerin ceplerine göz dikerlerdi ve her zaman da istediklerini almışlardı.'
'Yani nerdeyse zenginde alıp fakire veriyorlardı diyeceksiniz... Ama sence doğru mudur? Başkaların emeğine, alın terine göz dikmek hiç etik değildir.' Dedim. Sonra 'Sende kulağı kesiklerden misin?'
'Bir zaman önceydi bu işi yapmıştım ama bıraktım. Bizim zamanda hırsızlığın bir şerefi vardı, şimdi öyle mi?' dedi. İçlenerek 'Ey Allahım ne günlere kaldık' diye söylendi.

Ben adamın hırsız olduğunu itiraf ettiğinde beri ondan kaçmak istiyordum, beni bir gölge gibi izliyordu. Baktım anlamıyor benim soğuk davranışlarımdan; ben:
'Neden peşimden geliyorsunuz, işiniz yok mu? Ayrıca ben hırsızlardan nefret etme gibi bir huyum var.'
'Benim de...'
'Başkaların emeğine kolaydan sahip olmak etik olmadığı gibi de adi bir suçtur'
'Haklısın ve aynen katılıyorum size' dedi. Pişkince 'Ben bu mesleği bıraktım doğruları kavrarken tabii sizin gibilerden de dürüstlüğü...'
'Hayret... Hırsızlık bir meslek mi yoksa bir rezillik mi?' diye bağırdım.'
'Ağabeyciğim... Bu iş senin bildiğin gibi sıradan bir iş değil, bilgi ve teknik gerektiren ve adrenali yüksek bir meslektir.'
'Bu yetenekleri olimpiyatlarda görmüyoruz değil mi?' derken beyefendi hırsızla bir iki adım yürümüştük ki, bir bayanın keskin çığlıklarını duyduk ve gene o kalabalık!
Bu kez başka bir hırsız bayanın çantasını kaptığı gibi kaçmış kimse ardında da yetişememiş. En son gördüğümde hırsız eğitimli bir tazı gibi koşuyordu, yetiş yetişebilirsen...

Bayana doğru yürüdüm, tabii ardımda hırsız beyefendi de geldi. Yanına vardığımızda beyefendi hırsız:
'Geçmiş olsun bayan, mala gelsin cana gelmesin' bayan ağlamaklıydı zaten ve dilekle ağlayıverdi. Bayan:
'Ya, daha yeni maaşımı almıştım... Bu gece çocuklara bayramlık giysiler de alacaktım. Bir de kiram vardı hala ödenmemiş. Şimdi ne yapacağım?' kaldırımın bir kenarına oturuverdi...

Bayan duldu ve bir özel sektörde asgari ücretle (450tl) çalışıyordu. İki çocuğuyla beraber bir kiralık evde hayatlarını sürdürüyorlardı. Ben dayanamadım:

'Allah belalarını versin ve birkaç tanesini asacaksın ki başkasına ibret-i alem olsun, olsun da bu memlekete güven içinde yaşama hakkımız olsun' bu kez hırsız beyefendi başını öne eğdi ve ilk kez sessiz kaldı. Bayan bir yandan gözyaşlarını silerken bir yandan da söylendi
:
'Ya ben giden parama mı yoksa insanların duyarsızlığına mı yanayım?'
'Bayan üzülme, hemen polise gitmelisiniz ve size yardımcı olacaklardır.'
Bayan:
'Hırsızlar çantamı alıp götürürlerken yanımda iki kişinin kılları bile kıpırdamadı, isteselerdi yakalayabilirlerdi bir de yetmez gibi bana abla ne diye yırtınıyorsun? Ekmek davası ne yapsınlar diye söylenmeleri bana çok dokundu...'
Yanımdaki beyefendi gene konuştu:
'Devlet onlara bir iş vermiş olsaydı sanırım onlar da böyle işlere girişmezdi, millet aç ağabeycim, aç.' Dayanamadım sinirle

'Sen onların avukatı mısın? İş bulamayan hep hırsızlık yapacak diye bir kural mı var? Ne tuhaf adamsın ya...' onu başımdan savdım. O gene peşimi bırakmadı.
Beyefendi:
'Ağabeyciğim sen dürüst birine benziyorsun'
'Bak, gözlerin cebimdeyse, bende para mara yok ve çık git başımdan'
'Ya ağabeyciğim, hep para mı çalınır? Sizin gibilerden akıl, ders ve bilgi çalamaz mıyız? Ve ben tövbeliyim asla hırsızlık da yapmam bir daha...'
'İnşallah.' Deyip ve nihayet beklediğim dolmuş da geldi, tam arabaya binecektim ki gene beyefendi hırsız:

'Gel bir sarılayım sana, pek sevdim seni. Ne olur sarılmama izin ver, hocamsın, senden çok şey öğrendim bu kısacık bir zaman içinde'
Ben de saf saf inandım ve sarılmasına izin verdim.
'Yolun açık olsun abi, iyi bayramlar ve Allah uzun ve bol paralı bir ömür versin'

Çok ilginç dileklerde bulunup gitti ama ben ondan kurtulmuştum ve derin bir oh çektim. Ve duran arabada ondört kişilik yolcu yerine otuz kişi sığdırılmıştı, neyse sıvıştık...

Şoför:
'Yeni binenler... Lütfen ücretleri alalım ve bir zahmet bozuk olsun...'
Ben tam elimi cebime atıp cüzdanımı çıkarmak için ama yel esmişti! Dona kaldım. Evet, cüzdanımı kaptırmıştım. O anda istemsiz bir gülme tuttu beni.
Şoför:
'Sayın abime büyük ikramiye mi çıktı?'
'Hayır, soyuldum!'
Arabadaki tüm yolcular bir ağızdan 'Geçmiş olsun...'
Ve şoför bana:
'Ücretin benden, sağlık olsun.' Ve sağlık olsun evime beş parasız dönüyordum...

18 Şubat 2011 5-6 dakika 6 öyküsü var.
Yorumlar