Hunili Kral
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, ülkenin birinde iyi kalpli bir kral yaşarmış. İyi kalpli kral, bir gün aniden Hakkın rahmetine kavuşuvermiş. Kralı çok seven halk, üzüntüsünden kahrolmuş. Sokaklara dökülüp 'Biz de öldük, bittik' diyerek ağlamış. Kırk gün, kırk gece süren yastan sonra ülkede 'Kim kral olacak?' sorusu akla gelmiş. Ana kraliçe 'Bunu bilmeyecek ne var?' diyerek, soruyu yanıtlamış:
'Oğlum kral olacak. Kral öldü, yaşasın yeni kral'
Bu sözler halk arasında şaşkınlık yaratmış.
'Bir delinin memleket yönettiği nerede görülmüş?'
Ana kraliçe, 'Ben anlamam' diyerek tepkilere kulak tıkamış. Kralın aksakallı akıl danışmanları ise, 'Nasıl olsa bu deli ülkeyi yönetemez. Böylece ülke idaresi bize kalır' diyerek bu duruma sessiz kalmış. Sonra da görkemli bir törenle deli oğlanın başına krallık tacı takılmış. Ancak, deli oğlanın deliliği üzerindeymiş. Başındaki tacı fırlatıp atarken şöyle söylemiş:
'Ben deliyim, kafamda bu ağırlıkla nasıl gezeyim?'
Ana kraliçe ve Aksakallı akıl danışmanlarının dökmediği dil kalmamış. Deli oğlan, zor bela ikna olmuş ama bir şartı varmış:
'Büyük bir huni getirin, onu kafama geçirin'
Çaresiz, emir yerine getirilmiş. Kıymetli taşlarla süslü bir huni deli oğlanın kafasına alkışlar arasında yerleştirilmiş. Deli oğlan aynaya bakıp bakıp gülmüş. Sonra da 'Böyle olmaz' diyerek, bir emir daha vermiş:
'Siz de kafanıza birer huni takın. Hep beraber gülüp oynayalım'
Aksakallı akıl danışmanları ne diyeceğini bilememiş. Başlarına huni takıp oynamak işlerine gelmemiş. Deli oğlanın tahta çıkarılmasına sessiz kaldıkları için pişman olmuşlar. Ana kraliçeye gidip dert yanmışlar:
'Şu oğluna bir şey söyle. Bu gidişle halkımız gülecek halimize'
Ana kraliçe, aksakallı akıl danışmanlarını nasıl rahatlatacağını biliyormuş.
'Dert etmeyin, ben de sizinle birlikte başıma huni takıp oynayacağım. Oğlum hevesini alınca hunileri çıkarıp atarız'
Deli oğlan o günden sonra Hunili Kral olarak anılır olmuş.
Aksakallı akıl danışmanları, ana kraliçenin sözlerinden ikna olmamış. Bir karara varmak ve 'Bunu nasıl anlatacağız memlekete?' sorusuna cevap bulmak amacıyla toplanmış. Ancak içlerinden biri: 'Bir elim yağda bir elim balda. Deli derler, bu rahatı tepen adama' deyince konu açıldığı gibi kapanmış. Ertesi gün sarayda bir Hunici Başı görev yapmaya başlamış. Hunilerden huni beğenen Aksakallı akıl danışmanları, Hunili Kral ve ana kraliçe hep birlikte gülüp oynamaya başlamışlar. Hunili Kral 'Kıvırtın, kıvırtın' diyerek mutluluktan alkış tutuyormuş. Gülüp oynamaktan yorgun düştüğü bir gün saraydaki bütün görevlilerin de eğlenceye katılmalarını istemiş. Bu emre hiç kimse karşı çıkamamış. Kendilerini 'Ne yapalım, emir böyle...' diye savunmuşlar. Böylece, sarayda hunisiz kimse kalmamış. Hunici Başı, işlerinin arttığını gerekçe gösterip, yanına bir yardımcı almış.
Sarayda, bir türlü sona ermeyen eğlencenin sesi dışarıya kadar yayılınca, ülkeyi savunan ordunun başındaki komutan meraklanmış. Merakını gidermek amacıyla Hunili Kral'ın huzuruna çıkmış.
'Yüce kralım, ülkemizin güvenliği emin ellerdedir. İçiniz rahat olsun. Umarım burada da her şey yolundadır' demiş.
Hunili Kral, eğlencenin kesilmesine neden olduğu için komutana kızmış.
'Yolunda, her şey yolunda' diye yanıtlamış.
Aksakallı akıl danışmanları da 'Kral çok haklı' anlamında kafa sallamış.
Kızmakla kalmayan Hunili Kral yeni bir emir vermiş:
'Mademki güvendeyiz, hadi sen de bize katıl'
Komutan, bu emre karşı çıkmış. Sözlerini hiç esirgememiş:
'Yüce kralım, ordu komutanı kafasına huni takıp, göbek atamaz'
Bu sözler Hunili Kral'ın sinirini iyice bozmuş. Sarayı sesiyle inletmiş.
'Ben huni takacak bir komutan bulurum ama sen, huni takacak bir kafa bulamazsın'
Aksakallı akıl danışmanları bu kez mecburiyetten 'Kral haklı' anlamında kafa sallamış. Çünkü kralı şikayet edecekleri tek kişi olan ana kraliçe hayatta değilmiş.
'Allah'ın delisini başımıza bela ettik' diye akıllarından geçirmişler.
Aksakallı akıl danışmanları bunları düşünürken komutan;
'Beni sağ olarak teslim alamazsınız' diyerek kılıcını çekmiş. Yedi gün yedi gece sarayın muhafızlarına kılıç sallamış. Sonunda yorgunluktan baygın düşmüş. Ayıldığında ise kendini zindanda bulmuş.
Sarayın sakinleri, başlarında değerli taşlarla süslü altın kaplamalı hunileriyle eğlenirken, memleketin her yanında hunicilik önemli bir meslek haline gelmiş. Ancak halk, bu duruma bir anlam veremiyor ve 'Bizim karnımız aç. Bu hunileri kim alacak?' diye soruyormuş. Ürettikleri huniler ellerinde kalan huniciler ise, 'Her başa bir huni kampanyası başlatmazsak aç kalırız' diyerek, dertlerini anlatmak üzere sarayın yolunu tutmuş. Ülkenin dört bir yanından gelen hunicileri sarayda, Hunici Başı karşılamış. Hunicilerin dertlerini dinledikten sonra;
'Sattığınız her huniden benim payıma bir küçük altın düşerse, yüce kralımızdan sizin için izin alırım' diye cevap vermiş.
Huniciler, çaresiz bu şartı kabul etmiş. Anlaşma sağlanınca Hunici Başı, bir tembihte bulunmuş:
'Halka, öncelikle huninin faydalarını anlatın'
Huniciler birbirlerinin suratına bakmış. Çünkü huninin faydalarını kendileri de bilmiyormuş. Bunu fark eden Hunici Başı, 'Uydurun' diyerek hunicileri rahatlatmış. Daha sonra da konuyu Hunili Krala açmış;
'Yüce kralımız, biz eğleniyoruz halkımız seyrediyor. Huni takmak ve göbek atmak en temel haktır. Emredin herkesin bir hunisi olsun' demiş.
Hunili Kral, Hunici Başı'na hak vermiş. Demiş ki;
'Ülkemde herkes huni takıp oynamalı. Artık, üzülmek dertlenmek yasak!'
Memleketlerine dönen huniciler, bulundukları yörelerde huninin faydalarını anlatmaya başlamış:
'Hunili birini gördüğünde gülersin. Hayatın güzelleşir. Özgürleşirsin. En güzel ve en değerli huniyi takan, en çok özgür olan kişidir'
Halk, bu söylenenlere bir anlam verememiş. Şaka yapıldığını zannetmiş ama hiç gülmemiş. Bazıları;
'Biz bunları karnı aç çocuklara nasıl anlatalım?' diye sormuş.
Huniciler, vatandaşın huni almaya gönlü olmadığını görünce kralın emrini hatırlatmış ama o da çare olmamış. Durum böyle olunca huniciler bir araya gelip;
'Hunili Kral'ın emrine karşı gelenleri hapse attıralım' demişler.
Dedikleri gibi de yapmışlar. Huni takıp oynamayan kişileri ihbar edip, hapse attırmışlar.
'Kralın emrine komutan bile karşı koyamadı. Siz de kimsiniz?' diyerek, gözdağı vermişler.
Zamanla hapse atılanların sayısı arttıkça, huni takıp oynayanlar çoğalmış. Bu arada, hokkabazlar ve köçekler 'Bize burada iş kalmadı' diyerek, ülkeyi terk etmiş.
Huni satışlarından hem Hunici Başı, hem de huniciler çok memnun ve mutluymuş. O kadar ki, Aksakallı akıl danışmanları mutluluğun sırrını merak etmiş. Bu nedenle, bir gün Hunici Başını kenara çekip;
'Kaç zamandır birlikte çalıp, birlikte oynuyoruz. Sendeki hanlar hamamlar bizde neden yok?' diye sormuşlar.
Hunici Başı, 'Hık, mık' etmiş.
'Niyetim kralımı memnun etmekti. Merak etmeyin, sizin için elimden geleni yapacağım' demiş.
Bu söz, Aksakallı akıl danışmanlarının hoşuna gitmiş. Ancak, Hunici Başı'nın sonraki sözleri biraz değişikmiş.
'Huni takıp oynamaktan çevremize baktığımız yok. Düşmanlarımızın bu halimize bakarak planlar yaptığını duydunuz mu?' diye sormuş.
Aksakallı akıl danışmanları, Hunici Başı'nın aklından bir şeytanlık geçtiğini düşünmüş. İçlerinden biri çıkıp akıl vermiş:
'Halkımız huniye alıştı artık. Huniden vazgeçemeyiz. Ancak, kralımızdan memleketi denetlemesini isteyebiliriz. Dost, düşman herkes hunili halkımızın mutluluğunu görsün'
Bu görüş herkesin aklına yatmış. Aksakallı akıl danışmanları, vakit kaybetmeden Hunili Kral'ın huzuruna çıkmış. O'na, halkın mutluluğunu yerinde görmesi ve aynı zamanda düşmana bir mesaj vermesi gerektiğini anlatmış. Hunili Kral, zor da olsa bu öneriyi kabul etmiş. Ardından da halka haber saldırtmış.
'Hunili halkımı mutlu görmek istiyorum'
Ve nihayet gün gelmiş insanlar emir gereği başlarında huni sokaklara dökülmüş. Saatlerce Hunili Kral gelecek diye beklemiş. Verilen komutlarla gülmüş, göbek atmış. Sonunda Hunili Kral, mutlu bir şekilde halkın önüne çıkmış. Elleri havada alkış tutan halk, Hunili Kral'ın hareketlerine göre bir sağa bir sola salınıyormuş. Hunili Kral kalabalığın arasından geçerek, ortasında büyük bir huni olan meydana kadar yürümüş. Halka, huniyi göstererek seslenmiş;
'İşte benim en büyük eserim'
Halk, yine aldığı komutla çılgınca alkışlamış. Ancak, bu sırada Hunili Kral bir şey fark etmiş. Yanındaki Aksakallı akıl danışmanlarına usulca sormuş:
'Bu ne biçim mutluluk, çocukların yüzü gülmüyor?'
Aksakallı akıl danışmanları bu soruya cevap verememiş. Çünkü hiç birinin aklına önceden böyle bir şey gelmemiş. Telaş içerisinde topluluğa 'Çocuklarınızı güldürün!' diyerek, el kol hareketleri yapmaya başlamışlar. Ancak, büyüklerin zoraki alkış ve gülüşleri çocukların mutsuzluğunu gizleyememiş. Hunili Kral bu duruma çok kızmış. Kendisine en yakın çocuğa doğru yönelerek, bağırmış:
'Gülsene çocuk!'
Çocuk, ani bir hareketle başındaki huniyi çıkarıp var gücüyle Hunili Kral'a fırlatmış. Herkes çok şaşırmış, donmuş kalmış. Bir sessizlik olmuş. Ardından diğer çocuklar başlarındaki hunileri çıkarıp bir bir havaya fırlatmaya başlamış. O dakika, çocukların bu davranışı büyükleri cesaretlendirmiş. Bir tane, bir tane daha derken gökyüzünde renk renk, çeşit çeşit huni uçuşmaya başlamış...