İhbar

Apartman sakinleri gece duyulan silah sesleriyle uyandı. Bu ses 9 numaralı daireden gelmişti.
Polis çağrıldı ve kapı açıldı. İçeriye girdiklerinde oturma odasında genç kadının cansız bedeniyle karşılaştılar.

Otuz yaşlarında olan bu kadın; geçimini barlarda konsluk yaparak sağlıyordu. Binada, genelde yurt dışından çalışmak için gelen insanlar oturuyordu. Kimisi bir mağazada modelist, kimisi çocuk bakıcısı, kimisi ise hayat kadınıydı.

Genç kadını intihara sürükleyen sebep neydi bilinemiyor. Tanıyanların anlatışına göre, yedi yıl önce babasının zorla evlendirmek istemesi üzerine evden kaçmıştı. Hangi umutsuzluk, hangi korkuların derin sancısı ona bu kararı verdirmiş olabilir? Ailesinden şüphe edildi ama onlar kızlarının nerede yaşadığını dahi bilmedikleri söylediler. Kısa süre sonrada ölüm nedeni raporlara ?' Ruhsal bunalım'' olarak işlendi.



Bir süre sonra, kendisi gibi konsluk yapan arkadaşının evine bir mektup geldi. Mektup intihar eden genç kadına aitti. Sebebi tam olarak açıklanamayan eylemi hayata geçiren kadının, arkadaşı için intiharından iki gün önce yazmış olduğu mektup, onun hangi iç dünya'nın karanlığında kaybolduğunu özetliyordu mektupta yazanlar..

"Sen, bu mektubu okurken ben kendi ölümünü gerçekleştirmiş insan olarak adli tıpta bekletileceğim. Belki de doğduğum topraklardan çok daha uzağa gömüleceğim. Bu satırları özellikle senin için yazmadığımı bilmeni istiyorum. Mektubumun sonunda neden ve niçin yazma gereği duyduğumu açıklayacağım.

İnançları gereği kendi kültür yargılarını harfi harfiyen ezberleyen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. İçinde bulunduğum baskıcı yaşamın daha fazla üstesinden gelemeyeceğimi anladığımda, çareyi evden kaçmakta buldum.

Tanımadığım büyük kentin toprağına ayak bastığımda, hayatın tüm renklerinin hep mavi kalacağını düşündüm. Zorla evlendirilecek ve hayatım boyunca hiç olarak kendimden yaşça büyük bir erkeğin egemenliği altında yaşayacaktım. Bunu düşünmek karanlığın sahnesinde maviyi aramak kadar güçtü benim için.

Benim geldiğim topraklarda savaş vardı. Benim geldiğim topraklarla devlet egemenliğine boyun eğen ve din yaftasını sakalına geçiren iğrenç dindar insanların ikiyüzlülüğü vardı. Bedenimi oradan kaçırmıştım ama beynimin içinde beni esir alan düşünceleri yanımda getirmiştim. Ölüm haberim aileme ulaştığında yalnızca annemin gözyaşı dökeceğini biliyorum bu yüzden öncelikle doğduğum topraklara gitmeni ve annemin kutsal ellerinden adıma defalarca öpmeni istiyorum.

Aylarca namuslu bir kadın gibi bulaşıkçılık, temizlikçilik yaparak ekmeğimi çıkardım.Sokaklarda yatmadım ama yatanları gördüğümde içimde oluşan en ağır üzüntüleri derin sarsıntılar eşliğinde yaşadım. Bir akşamüstü işten ayrıldım. Kaldığım pansiyona dönmek üzereydim. İki insan yanıma yaklaşıp polis olduklarını söylediler. Kimliklerinde gerçektende polis miydiler? Bilmiyorum. Birkaç soru sorduktan sonra beni karakola götüreceklerini söylediler. Suçsuzdum, suç nedir? İşlenile bilecek en ağır suç nedir? Hiç...

Karakol yerine beni ıssız bir ormana götürdüler. Hayatımda hiçbir erkek eli elime değmemişti. Zorla ırzıma geçtiler! Daha sonra kimliğimden ötürü bir kez daha tecavüz edildim! Hangi kimlik? Savaşın ve katliamların gün ve gün gerçekleştiği topraklar! Evet, ben o toprakların çocuğuydum,gençtim,güzeldim ama onurluydum onurumu aldılar elimden. Kim aldı? Kimler buna müsaade etti? Hangi cinsel haz duygusu zavallı bir genç kızın etini istemişti onlardan?

Artık bir kadındım,tecavüz edilmiş bir kadın,uzun boylu ve cüsseli et yığını altında ezilen, çığlıkları yine bir etle kapatılan zavallı bir kadın!

Kendime ait her şeyimi kaybettiğimi anladığımda barlarda buldum bedenimi. Her gün defalarca farklı yüzlerin yatağına sundum güzelliğimi ve çirkinleştirilen yarınlarımı. Kimlikte artık bir o...yum,kimdi beni o... yapan bilmiyorum."

Bir gazetede amcamın oğlunun sokak ortasında vurularak öldürüldüğünü okudum. Öldüren kimdi? Neden öldürmüşlerdi? Niçin on altısında toprağın karanlığına sürüklenmişti, bilmiyorum.

Televizyon kanalında genç bir kıza tecavüz eden çirkin insanların sahnesini gördüm saatlerce ağladım. Ağlatan kimdi? Tecavüzü böylesi iştahla ballandırarak ekrana taşıyan hangi aptaldı? Hangi tüccar daha fazla para uğruna kadın etini böylesine ucuza satın almıştı? Kendimden utandım.
Ertesi gün uyandığımda haberleri izlemeye başladım. ?'Dört kadın! Güpegündüz kaçırıldı! Tecavüze uğradı! ?' Onu böylesi meşru dille hayata geçiren ve geçirten kimlerdi?

Sahte gözyaşlarını döken muhabiri gördüğümde yüzüne tükürmek istedim! Yalnızca üç kuruş için kalemini satan aydınları gördüm. Gazetelerde boy boy kadın resmi, horlanmış, dışlanmış, tecrit edilmiş kadınlar, zavallı insanlar.

Korkuyorum, ölmekten değil öldürülmekten korkuyorum!
Gizlice telefonda konuşabildiğim kız kardeşim: ?'ağabeylerim tarafından arandığımı'' Söyledi.
İlk iş olarak savcılığa gidip şikâyette bulundum. Koruma talebim ret edildi. Henüz üç tane küçük çocuğu olan abimin, beni vuracak olmasının hiçbir önemi yok asıl önemli olan çocukları.Adliyeden ayrılmak üzereydim ki yanıma yaklaşan kravatlı bir bey ?' koruma talebiniz için ben ilgileneceğim'' Dedi. Böylesi iyi niyetli insanların var olduğunu bilmek ne güzel. Adliyede memurluk yapan bu bey birkaç gün sonra beni aradı. Adres verdi gittim. Kandırıldım ve üç gün boyunca onun yatağını süsledim. Kimdi bu adam? Güçsüzlüğümü ve kimsesizliğimi algılamış olan iyi niyetli bir insan mı? Yoksa kadın etine susamış bir canavar mı, bilmiyorum.



Sevgili arkadaşım:
Senden birkaç isteğim olacak. Bu mektubu hiçbir devlet yetkilisine teslim etme! Gönlü kadın özgürlüğünden yana olan, sermaye çarkının dimdik karşısında duran her hangi bir mecmuaya göndermeni rica ediyorum.

Kimse düşünmesin ki şu televizyon dünyasında izlediğimiz senaryolar, hiçbir kadının sorununu gerçek anlamıyla yansıtmıyor aksine cinayete teşvik ediliyor erkekler! Bir hayat kadını olduğum için beni fazla ciddiye alacaklarını sanmıyorum, bilmelerini istediğim şey şu ki, bu mektup beni ölüme sürükleyen gerekçelerden çok ihbarı içinde barındırıyor!

Evet, ihbar ediyorum!
Kocası tarafından sokak ortasında kurşuna dizilen kadının gerçek katilini!
Okulda öğretmeninin tacizine maruz kalan çocuğun suçlusunu...
Otel odasında kimliksizler tarafından kimliğinden ötürü boğularak öldürülen meslektaşımın zanlısını.
Kadın etini ucuza satın aldığını düşünüp keyfi işkenceyle onu darp eden zihniyetleri.
Sokak köşelerine salıverilen, aşktan ve yaşamdan yana umudunu henüz on dört'ünde yitiren bağımlı çocuğun torbacısını...
Hepsini ama hepsini ölümümle ihbar ediyorum.

Suçlu ölüm. Onun karanlık gözleri içinde kaybolan insanlığın, zayıf zaaflarıdır suçlu olan.
Suça teşvik eden kim? Yani ölüme öldür emri veren!

Emri verenler: Nüfus müdürlüğüne ölümümü ihbar edenlerdir!

27 Şubat 2012 6-7 dakika 26 öyküsü var.
Yorumlar (1)
  • 👍👍👍😙🤐🤐🤐🤐🤐 Satılmış kalemler cevap verebilseler keşke..😙😙😙