İki Ruh Bir Ev

Oturduğu yerden doğrulurken kesik bir inilti çıkardı yaşlı kadın. Yıllarını adadığı, yarım asırdır evinin direği olan adama bakarken ayaktaydı, kalbi yine ona baskı yapıyordu. Artık bu baskılar dayanamayacağı doruğa ulaşmaya başlamıştı. Ağırlık çöktü yine gözlerine ama buna dayandı Satife Nine. Nasıl olsa alışkındı. Hafifçe eğilerek bakır güğüme uzandı. Namaz vakti gelmişti.

Tek sobalı dört köşe odaya geri döndüğünde hafif bir titreme almıştı Satife Nine'yi. Hakkı Dede bunu fark etti ama aldırmadı. Elindeki yarı dolu çay bardağını unutmuş gibiydi. Önüne eğildiğinde bardağı gördü ve kalan çayını da bitirerek tek eliyle divandan destek alarak doğruldu. Aklında yaşlılığın hazin ve hınzır yorgunluğu vardı. Elindeki bardağı sobanın yanındaki kararmış gümüş tepsiye bıraktı. Artık konuşmak bile onları yoruyordu. İkisi de yılgındılar, ikisi de hayatın her sürpriziyle karşılaşmışlardı. Yüzleri ve elleriyle birlikte ruhları da solgunlaşmıştı artık. Yolun sonuna yaklaştıklarının farkındaydı ikisi de.

Satife Nine namazını bitirdiğinde, Hakkı Dede yine aynı yerine oturmuş öylece dinliyordu kendini, kendi iç sesini; belki de şimdiye değin yaşadıklarını düşünüyordu. Bugün dalgınlığı üzerindeydi belli ki. Satife Nine aldırmadı, sessizce beyinin yanına oturdu. O da düşünmeye başladı her şeyi, o da hayatının film şeridi gibi gözünün önüne gelmesine izin verdi. Alnındaki, göz çevresindeki çizgilere bakılırsa yaşam onu oldukça yormuş, oldukça sarsmıştı. Aslına bakarsak bu ikisi için de geçerli idi, soluk bir takvimin son yaprakları olarak düşünüyorlardı artık ömürlerini. Kırık ve düşünceliydiler.

Batan güneşin cılız ışığı sızıyordu içeriye. Söz gelimi bu ışıklar onlar kadar yorgun, onlar kadar bitkindi. Yaşam, olmayan renklerin boğuklaşmış yansımasıydı artık.

Satife Nine daldığı düşüncelerden çıktı. Hayat arkadaşına çevirdi o gün görmüş yüzünü. Hakkı Dede ise kendine sunulan güzellikleri düşünüyordu birer birer. Çocuklarını, torunlarını, beslediği hayvanlarını... Ama şu an yine bir boşluk dönüyordu bu sessiz köy evinde. O da çevirdi çehresini hayat arkadaşına. "Yorulduk." Dedi Satife Nine. "Hayat, yaşam mücadelesi, ağır yükler bizi yordu.." Hakkı Dede bir şey söylemedi, öylece baktı hala güzelliğini koruyan karısına. Onun güzelliği dillere destandı bir zamanlar, onun kalbi en az yüzü kadar güzel, dili en az yüreği kadar tatlıydı. Ufak bir gülümseme belirdi yüzünde, yaşlı eliyle Satife Nine'nin elini tuttu. Bir süre öylece kaldı, bir şey diyemedi. Sonra: "Sen olmasan bu hayatın yükü bana daha ağır, hava daha karanlık gelirdi." Diyebildi. Şimdi kendindeki gülümsemeden Satife Nine de de belirdi. Biliyorlardı ki, birbirleri olmadan yaşam yavan, yaşam tatsız, yaşam amaçsız olacaktı. Artık ölümün son eşiğinde bile ayrılacakları düşüncesi asla akıllarına gelmiyordu.

Ortalık karanlığa gömüldüğünde, Hakkı Dede'nin can yoldaşının eline sarılı eli gevşedi. Gözleri usulca kapandı, nefesi kısık iniltiler çıkarırken, yavaş yavaş kesildi. Satife Nine uyuduğunu düşündü beyinin. Yatırdı yavaşça divana, üzerini yün battaniyeyle örttü. Yeniden bakır güğümünü alıp çıktı odadan.

***

Hava pespembe, hayat kapkaranlıktı. Zifiri siyahlık bürümüştü köyün sokaklarını. İki saati geçkin bir vakitten sonra Satife Nine, oturduğu minderinden kalktı. Hayat arkadaşının yanına geldi usuldan, uyanmasını istemiyordu, bu yüzden sessizce hareket ediyordu. Hakkı Dede kıpırtısız, halsiz, öylece yatıyordu. Canının baharsızlığı çökmüştü üzerine. Ruhu izinsiz çıkıp gitmişti ebediyete. Nefesi yoktu artık, bir yaşamı yoktu artık, uçup gitmişti aniden ömrü.

Satife Nine saatler sonra bunu anladığında, öğlenki ağırlık yeniden saldırıya geçti bedenine. Diz çöktü, gözünden önleyemediği bir iki damla yaş yuvarlandı çıkık elmacık kemiklerine. Sağ elini sol göğsüne doğru götürdü, bu baskıya artık dayanamayacaktı. O da yığıldı olduğu yere. Bütün yaşamı boyunca yalnız bırakmadığı eşini, yine yalnız bırakmıyordu. Onun ruhu da uçtu gitti. Bir evden iki ruh terk etti yaşamı.

Soba sönmüştü, hava hala pembe, hayat hala karanlıktı...



KASIM 2012

21 Kasım 2012 4-5 dakika 34 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)
  • 11 yıl önce

    Tüm ömürlerini birlikte geçiren saygı değer iki insan elli altmış yıllık bir ömre kim bilir neler sığdırdılar neler acı tatlı. Çifte kumrular misali, biri öldü mü diğeri de fazla yaşamazmış o canlıların. Hüzünlüydü tebrikler Filiz yürekten...👍😅👍