İş kazası

Annesi uzaktan akrabalarının kızı olan İkbal'i Hayatiye almak istiyordu. Bu konuyu Hayati'ye açtı. Hayati annesine, 'Sen nasıl uygun görürsen ana' dedi.
Zaten Hayati tarladan bahçeye, oradan eve, hayvanların peşinde, akşama kadar iş güç. Kızlara bakacak vakti olmamıştı ki. Artık yaşı da gelmişti. Evlenmeliydi elbette. İkbal'de çok hoş bir kızdı. Çokta hamarattı. Bazen onlara gelir ara sıra yardım ederdi. Yaptığı yemeklerinden de yemişti bir kaç kez. Çok beğenmişti Hayati. Zaten bir kadın güzel yemek yapmalıydı. Hayati çok çalışıyordu, iştahı da çok açıktı. Mutfakta beceriksiz bir kızı ne yapsındı.
Hayati karayaz, bıyıklı, güçlü kuvvetli bir delikanlıydı. Taşı sıksa suyunu çıkartırdı. Yorgunluk nedir bilmezdi. Ne iş olsa yapardı.
Bir gün konuştular İkbal'in ailesine haber saldılar hayırlı bir iş için geleceklerini haber verdiler. İkbal'in ailesi de olaya sıcak baktı. Hayati'yi de, anası Havva bacıyı da çok severlerdi. İkbal'in babası medeni bir adamdı. Yine de kızın fikrini almak istedi.
-İkbal gel kızım yanı başıma otur bakayım şöyle.
-Geldim baba.
-Kızım bak bu Havva bacının oğlu Hayati seninle evlenmek istermiş, gönlün var mıdır vereyim mi seni ona?
-Sen bilirsin baba. Sen nasıl uygun görürsen.
-Bak kızım gönlün yoksa söyle, sonra ileride bana 'Beni sen zorla verdin ben istemedim' deme bana. 'Ben senin adını neden İkbal koydum biliyor musun.? Geleceğin güzel olsun diye nur yüzlü, güzel kızım benim.'
-Tamam baba. Demem. Sen nasıl uygun görürsen.
Köyde düğün dernek kurulur, Hayati ve İkbal evlenirler. İki tane de güzel çocukları olur. Hayati oğlunun adını Umut koymuştu. 'Bir gün çok çaresiz hissedersem umudum olsun diye değil, hayata umutla tutunsun' diye demişti İkbal'e. İkbal'de çok beğenmişti Umut ismini. Oğullarına Umut adını koydular beraberce.
Kızının adını da Hayal koydu. Yine İkbal'e, 'Kızımız hayallerine kavuşsun adını Hayal koyalım' demişti.
İkbal kocasının oğluna da kızına da bulduğu isimleri çok beğenmişti. Umut diye seslendikçe onun yine de yüreği, umutla doluyordu, Hayal kızım diye seslendiği zaman da güzel güzel hayaller kuruyordu. Kocası her ne kadar böyle olmasın dese de ana yüreği işte. Her şeyin en güzelini hayal ediyordu.
Çocuklar küçükken köyde ekip biçiyorlar, kıt kanaat geçiniyorlardı ama oğlan Umut ortaokul çağına gelince mecburen şehre yerleşmek istediler. Köyde bir ortaokul yoktu. Çocuklarını yatılı bir okula da vermeye kıyamadılar. Birlikte konuşup kararlaştırdılar. Birkaç dönümlük tarlalarını, birkaç baş hayvanlarını satıp şehirden küçük bir ev alıp yerleştiler. Hayati inşaatlarda çalışmaya başladı. Ücretler çok düşüktü. Çok uzun saatler çalışıyorlardı. Sigortasını da tam ödemiyorlardı. Şartların çok zor olmasına rağmen Hayati çalışmak zorundaydı. Oğlan artık liseye gidecekti. Okusun Mühendis olsun, onun gibi cahil kalmasın istiyordu. Umut'da okumayı çok seviyordu. Çok zeki bakışlı bir çocuktu.
Bir gün Hayati yine işe gitti. Çalıştığı inşaata geldi. Uyduruktan bir iskele yapılmıştı, sallanıp duruyordu. Bu şartlarda iskeleye çıktı. Harç alıp içeri veriyordu. Hava da ne kadar iç karartıcıydı bugün. Yüreği daralıyordu. Birden bire ne oldu anlamadı. İskele çöktü. Hayati iskeleyle birlikte altı kat yukarıdan aşağı yuvarlandı. Hemen ambulans çağırdılar. Hastaneye kaldırdılar. Uzun uğraşlardan sonra Hayati hayata tutunmuştu ama artık yürüyemeyecekti. Omiriliği zedelenmişti.
Umut Mühendis olmayı umarken babasının bu feci kazasından sonra okulunu bıraktı ve bir fabrikada çalışmaya başladı. Liseyi dışarıdan bitirecekti artık. Hayal daha küçüktü bu olay olduğu zaman o da ilk okuldan sonra okumadı zaten. Evlendi. Bir de kızı oldu.Kızı sık sık dedesinin yanına gelip, 'Dede sen niye yürüyemiyorsun, ben seninle parka gitmek istiyorum. El ele tutuşalım, gezelim dede. Hadi kalk ne olursun. Beni parka götür' diyordu.
Hayal,
-kızım dedeni rahat bırak, deden hasta yürüyemiyor baksana. Yürüyebilse elbette götürür. Götürmez olur mu kızım.
-Ama anne Ayşe dedesiyle sürekli parka gidiyor, el ele geziyor, dedem beni de götürsün, bana ne, ben de dedemle parka gitmek istiyorum.
-Tamam Özlem, gel ben seni parka götürürüm.
-Hayır anne, ben dedemle gitmek istiyorum....
Özlem koymuştu kızının adını Hayal sanki bilirmiş gibi. İçindeki Özlemlerle büyüyordu kızı Özlem.
Böyle konuşmalara tanık oluyordu Hayati. İçi parçalanıyordu. Kaderine lanet ediyordu. İşverenine lanet ediyordu. Bu sandalyeye bağlanıp kalmıştı.
Bu arada Hayati'nin başına gelen feci kazadan sonra, İkbal'de evlere gündelikçi olarak gitmeye başlamıştı. Her gün dua edip evden korkarak çıkıyor, bilmediği, tanımadığı insanların evine azıcık bir ücret karşılığı çalışmaya gidiyordu. Bazı evlerin kadınları öyle acımasız davranıyordu ki İkbale, beş dakika dinlenmesine izin vermiyorlar, evde iş yaparken karnını bile doyurmuyorlardı. İkbal aç açına sabahtan akşama kadar ev işleri yapıyordu. Ev işleri de öyle ağırdı ki. Başka çaresi yoktu. Hayrettin kocam, Atam ahh! nereden geldi bu lanet kaza başına diyerek, kaderine isyan etse de çalışmaya devam ediyor, yine de haline şükrediyor. Hayati'nin o kazada ölmediğine seviniyordu. Büyük şehirde bir de iki çocukla dul kadın olmak vardı. Dul kadın olarak yaşamak bizim toplumumuzda çok zordu. İkbal cahil bir kadın olmasına rağmen bunları biliyordu.
Hayati ne zaman gazeteyi eline alsa, iş kazaları gözüne ilişiyordu.
PRESE SIKIŞAN İŞÇİNİN KALBİ DURDU.
Bir başka haber;
DÜZCE'DE BİR İŞÇİ TOPRAK ALTINDA KALDI.
Aynı gazete de başka bir haber daha;
ÇATI İŞÇİSİ 5 METRE YÜKSEKTEN DÜŞTÜ.
Yine aynı gazeteden,
GEBZE'DE 1. KATTAN DÜŞEN İŞÇİ YARALANDI.
İnsan hayatı ne kadar değersiz diye düşünüyordu her seferinde Hayati. İşçi ölümlerinin en fazla olduğu ülkelerin başında Türkiye geliyordu. Bu ülkede hepimiz tesadüfen yaşıyoruz diye düşündü içinden kaderine lanet etti tekrardan.
Hayati idi adı; hayati tehlikeyi atlatmıştı, ama yarım kalmıştı hayatı...
İkbal idi adı; geleceği mükemmel olacaktı, ama o kahretmişti hayata...
Umut idi adı; mutluluğa umutla yelken açmıştı,yelkenleri çabucak suya düşüverdi...
Hayaldi adı; hayalinde pembe bir hayat istemişti...
Özlemdi adı; belki özlemlerle bitecekti hayatı...
Hayatımızı karartmamak, İkbalimizi görmek, Umutlarımızı yitirmemek, hayallerimizi gerçekleştirmek, özlemleri azaltmak istiyorsak; İŞ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİNE GEREKEN ÖNEMİ VERMELİYİZ.

06 Mayıs 2015 6-7 dakika 92 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (2)
  • 7 yıl önce

    Kesinlikle insan hayatı her şeyden önce gelmeli ama maalesef ki Ülkemizde bu konuda iş verenler adına ciddi bir gelişme hala yok teşekkürler paylaşım için Sıdıka hanım🙂

  • 7 yıl önce

    Teşekkürler. 😙👧ud83cudfbb😊😫