İşte O An

Zeytinburnu'nda mütevazi bir düğündü. Çok güzel bir hazıran gecesiydi!.. Çok sevdiğim arkadaşlarım var ve ben onyedimdeyim. Birden can alıcı bakışların gözlerimde olduğunu hissettim. onyedilik bir genç kızın gösterdiği utançla, yan taraftaki masaya yöneldim. Meğer masalar birleştirilmiş, arkadaşlarım onu tanıyorlardı. Usulca, kızarmış bir yüzle oturdum;
O çehre halâ beni takip ediyordu. Tanışma faslı!... Sanki yıllardan beri beni tanıyordu ama ürkek, istekli ve çok yakışıklıydı.
Beni dansa davet etti. Ne yapacağımı şaşırdım, derken kendimi
pistte buldum. Ben işte ben onu bir anda mutluluğa boğmuştum.
İlk görüşte onun için aşktı. Daha ne olabilirdi ki; kollarındaydım...
Kalbi avuçlarımdaydı, titriyordu. Çok şaşkındım, hayatını paylaşmayı teklif ediyordu.
Zamanla muhakeme etmeyi; şaşkınlığımı, tecrübesizliğimi, çok erken olduğunu ifâde ettim.
Elinden oyuncağı alınmış bir çocuk edasında başını öne eğdi.Onu bir arkadaş gibi gördüğümü söyleyemedim.
Artık düğün sona eriyor ve benden ayrılmak istemiyordu.
Sanki; gündüz, geceyi terk ediyor; artık yıldızlar parlamıyordu.Onun için hayat durmuştu. konuşamıyordu ama beni de götür diyordu.Ve ayrıldık ! ...
Mavinin ve yeşilin dans ettiği; kavakların sevgilileri kıskandığı Sarayburnu'nda buluştuk. Gözlerimde ki; umutsuzluğu farketmişti.
Bu yüce sevgisinin altında eziliyordum ama ona kıyamıyor ve devamlı görüşüyordum....
Zaten hayatta acımasız, 12. eylül öncesi!.. Nerden bilebilirdim; o inanılmaz sevdanın, Kahramanının yok olacağını. Onun sevgisini Taksim acımasızca öldürdü.
O ölmek istemiyor ve sevgisini delice yaşamak istiyordu. Onyedilik o tazeyi nasıl bırakabilirdi. mermilerin birbirleriyle yarıştığı o sokaklarda pervasızca dolanıyordu.
O dağ gibi genç delikenlı, büyük sevgisiyle İstanbulu kıskandıran gül yüzlü genç adam, birden yer yığıldı, suçu sâdece insan olmak, taze temiz bir genç ve çılgınca seven birisi olmaktı.
Ah! ümit Ahhhh!...nasıl kıydılar sana! Nasıl da cesedini saatlerce yerde bıraktılar. Her şey yakışıyor du sana ama bunu yakıştıramadım bahtsızım.
Günler, aylar,seneler birbirini kovalıyordu.Yaşamaya çalışıyor fakat güçlük çekiyordum.Ve günden güne acım çoğalıyordu.
Babamın_Annemin biriciğiydim. Derdimi kendilerince paylaşmak istiyor; beni hayata küstüren olayı öğrenmek istiyorlardı.
Kapalı bir kutuydum. Dedim ya yaşıyordum. Vicdanım rahattı sevgimi ona anlatamadım. Gerçi biraz rahatsız oluyor, ona istediği sevgiyi verebilirdim de diyordum. Ne olurdu sanki; kör bir kurşundan başka, herşeye yetim, öksüz kaldın.Ümitim! artık gecelere düşmandım. Gündüzler geceyi tâkip eden mahküm. Çiçekler güzel kokmuyor annemin sözleri beni teselli etmiyordu.
Aynalar neden bu kadar buğulu, gözlerim neden küskün.
Derken ondokuz yaşıma gelmişim. Birde bana sorun. Kanatsız bir serçe misâli....
Sevgiye susamış, olanları unutmak istiyordum. Hep aklımda o çehre, yıllanmış sevgi ve Ümit. kimbilir beni ümit kadar seven biri karşıma çıkarmıydı.?
Nihâyet! Üsküdarlı bir genç çıktı. Ona ısınmam, arkadaşlığına alışmam zor oldu. O da beni çok sevdi. Ümit kadar!.. Bende sevdim üzgünüm ümit, şimdi seni anladım.
Ve acım artık azalıyor,mutluluğa yelken açtım.Ümit iyi ki seni diri diri mezara gömmedim. Elvedâ......

Sevgilerimle...

27 Nisan 2009 3-4 dakika 1 öyküsü var.
Yorumlar (1)
  • 15 yıl önce

    güzel bir anlatı kutlarım safure hanım👍