Kahyanın Oğlu

Derler ki, İstanbul' un taşı toprağı altın. Bunu diyenlere şöyle bir Ege' ye uzanmalarını öneririm. İklimi ılıman. Toprakları toprak değil, altın mübarek... Çalı diksen yeşeriyor. Öylesine verimli, öylesine bitkel. Senede altı ürün almak dünyanın kaç yöresinde var? Hangisini saysam? Tütün, susam, pamuk, narenciye, sebzenin her çeşidi. Fakat kiminin toprağı var, çalışmaya gözü yok. Kiminin de gücü var, toprağı yok.

Kamuran Bey, bu saydığım birinci guruptan. Toprak var, başında durmaya adam yok. Çünkü Kamuran Bey biraz mürekkep yalamış. Eczacı kalfası olmuş. Bir de eczane açmış. Denizli' de yaşıyor. Çifti, çubuğu çevirecek becerikli ve candan bir adam lazım ona. Tavas'taki koca çiftliği idare edecek bir kâhya lazım. Eşe dosta haber salınıyor. Aranan kan bulunuyor tez zamanda. Adamın adı Mustafa

...
Mustafa, tam da Kamuran Bey' in işi için biçilmiş kaftan. Güçlü-kuvvetli, becerikli, çalışkan. Ekmediği yerden biçer. Yere düşse, bir avuç toprakla kalkar. Beye göre onun en iyi tarafı da gariban oluşu. Köyde yeri yok, yurdu yok Mustafa 'nın. Kafası kızınca çekip gidemez. Fazla kalabalığı da yok. Çoluk çocuk büyümüş, kimsenin eline ayağına dolanmaz. Üstelik sadece iki tane. Bundan iyisi, Şam'da kayısı.


Mustafa' nın karısı Hacer sessiz, sakin. Sanki ağzı var, dili yok. Sormazsan söylemez. Kaçıp baba evini terk edeli oraya dönmeye yüzü yok. Ana-baba hasreti içini yakar kavurur. Babası Nuh der, peygamber demez. Yokluk bir yandan, hasretlik öte yandan, dayanılır gibi değil. Çektiği çileler genç yaşında çizgiler oluşturmuş güzel güzünde, vaktinden önce.


Kızı Leyla, akça pakça, ay yüzlü, ceylan bakışlı bir güzel. Sanki narin bir söğüt dalı. Dokunsan kırılıverecek. İlkokulu bitirmiş ama ortaokula devam edememiş. Daha evlenme çağına gelmemiş. Zaten sandıkta da bir tek çöpü yok. Oysa Anadolu' da ' Kız beşikte, çeyiz sandıkta ' derler. Çeyizi noksan olan kıza da: 'kız büyümüş, anası uyumuş' diye takılırlar. Sanki anası çocukların karnını rahatça doyurdu da çeyizi mi kusur kaldı bilen yok.Tok acın halinden anlar mı hiç?...


Ve Erol... Erol, Ailenin gözbebeği. Akıllısı, yakışıklısı. Orta boylu, kumral, renkli gözlü. Her ne kadar kıt kanaat geçinseler de, babası çiftlikte kâhya olalı eli de harçlık görür oldu Erol' un. Üstelik Hava Harp Okulunu da kazandı o yıl. Nasipse Subay olacak. Belki de pilot. Belli mi olur?... Hayallerini süslerdi F 16 lar. Her gece düşünde üniformalı görürdü kendisini. Çevresinde çok sevilirdi.
Her sülalenin hem fakiri hem zengini vardır mutlaka. Şubat tatiline gelince Erol, bir yüzük taktılar uzak akraba kızlarından biraz orta hallisiyle. Kızın adı Huriye. Çok fazla gizli kalmadı bu nişan, ağa duyup bindi küplere:

'Çabuk atın yüzükleri ' dedi. 'Ben kızımı verecektim Erol'a. Nasıl bana danışmadan nişanlarsınız oğlunuzu? Biz burada b*k başı mıyız?....'

Ağa daha Erol' un yüzünü bile görmemiş, sesini de uymamış. Bu muhabbet niye?..
Kâhya yalvardı:

'Yapma Ağam, günahtır, nasıl derim bu iş bozuldu. Yazık değil mi gençlere? Belki de gençlerin kalbi akmıştır birbirine.'

Ağa bu sefer ağır konuştu:

'Kursağınızda ekmeğim duruyor, hakkımı helâl etmem size! '

Uyku, huzur kalmadı Mustafa' da. Doluya koysa almaz. Boşa koysa, dolmaz. Ne yapsa, ne etse?... Bu kışta kıyamette nereye sığınır çoluk çocukla? Ne yer, ne içerler, nasıl geçinirler? Gitmek kolay değil öyle... Çaresiz nişan bozuldu. Erol nişanlandı ağa kızı ile.
Okul bitince Ağa Kızı evlendi Kâhya'nın oğlu ile, subay olacak diye. Yoksa verir miydi Ağa, kızını bir garibe?


Nezihe genç irisi. Erol' un yanında sanki ablası sanır görenler. Biraz gülümsese belki şirin görünecek. O da yok. Merak ediyorum; Yaradan insanlara gülücük dağıtırken o neredeymiş? ...
Yıllar yılları kovaladı. Dört tane çocuk oldu zaman içinde, acı tatlı günler geçti peş peşe.Tayinler, tayinler. Çocuklar hiçbir okulu aynı şehirde bitiremediler. Asker çocuklarının kaderi bu. Erol ile Nezihe uyumlu muydular? Hiç ... Mutlu oldular mı? Kim bilir? Belki, zaman zaman. Kol kırıldı, kaldı yen içinde. Zaten, mutlu bir yaşam yoktur baştan sona öylece devam eden. Yaşamda mutlu anlar vardır sadece. O da, farkında olup tadını çıkarmayı bilene.


Günler hızla akıp gitti. Çocukların hepsi de dünya güzeli. İkisi kız, ikisi oğlan. Büyük kızın okumada pek gözü yok. Aklı fikri babasına benzeyen bir subay tavlamada. Büyük oğlan çok yakışıklı. Amerikan artistlerine benziyor sarı dalgalı saçları, renkli gözleriyle. Fakat daha çok müzikle uğraşsın, gezsin, tozsun. Babasının motosikletine atlayıp kızlara hava atsın. Adı üstünde, delikanlı. Aklı da' bir karış havada... İki küçüklerse ateş parçası maşallah. Leb demeden leblebiyi anlarlar. Karnelerin yanında hep birer de başarı belgesi.


Kocasının rütbesi yükseldikçe kaprisleri de arttı Nezihe' nin. Ne yapsın Erol? Çare yok. Katlanacak. Babası hala kâhya Kamuran Bey' in çiftliğinde çünkü. Erol, tek maaşla kendi geçinemiyor ki babasına para gönderse...


Nezihe hep emekli olup Denizli' ye yerleşme hayali içinde. Denizli, bacasız fabrikalar diyarı. Tekstil sanayinin kalbi. Daha binbaşıyken, üstelik çok da başarılı bir subayken görevden ayrılmaya karar verir Erol. Emekli olup memleketlerine dönerler. İkramiyesiyle Bir de şirin havlu, çarşaf, çeyiz dükkânı açarlar, emekli işi. Nihayet elleri ağızlarına değmiştir artık. Bir şey dilerken eksik dilememeli insan. Bunları dilerken sağlık ve mutluluk dilemeyi unutmuşlar mıydı yoksa?...
Derken, ağanın kızı hastalandı amansızca. Düştüğü yatakta kaldı aylarca .Tümör vardı beyninde, yoktu kurtuluş. Perişan oldu Erol. Yurt dışından ilaçlar getirtti. Hastane hastane dolaştırdı kaç yıllık yol arkadaşını. Görenler, asıl hastanın Erol olduğunu sandılar. Öyle kahroldu, öyle sararıp soldu Erol...


O sabah heyecanla uyandı Nezihe. Hasta yatağında güçlükle doğrulup sordu eşine, yılların merakı ile:
'Sevdin mi O'nu? Bana doğruyu söyle.'
'Yok,' dedi adam, 'o nasıl söz öyle?'
'Yemin et,' dedi kadın, ' yoksa inanmam.'
'Gözlerim önüme aksın,' dedi adam, sessizce. 'O günden sonra O' nu görmedim bile... Asker sözü sana, erkekçe.'
'Bir rüya gördüm,' dedi kadın dün gece; 'Ben ölünce Huriye' yi alacakmışsın, rüya işte.'
'Ağzından yel alsın,' dedi Kâhya'nın Oğlu,
'Çok uzun yıllarımız var daha birlikte.'
Bu, gördüğü son rüya oldu kadının. İnandı eşinin söylediklerine. Yüzünde mutlu bir gülümseme,
Kurtulup tüm acılarından, gitti gerçek mekâna, sessizce

...

Kader bu ya, bekliyordu Huriye. Hem de ne büyük bir özlemle. Tüm kısmetlerini geri çevirmişti. Hiç umudunu kesmemişti bir gün yeniden kavuşacaklarından. Zaman geçince de kimse gelmez olmuştu istemeye. Nişan yüzüğünü saklamıştı sandığın bir köşesine, kutsal bir emanet gibi. O yeşil ela gözleri parlaklığını kaybetmişti biraz. Sararıp solmuştu garip. Şakaklarına da ak düşmüştü hafiften, sanki kırağı çalmış gibi. Fakat yüreğindeki aşkı, nişanın takıldığı gün kadar sımsıcaktı hala. Çünkü görür görmez vurulmuştu Erol' a. Bu konuda kızkardeşiyle dertleşirdi sadece. Bir de yastığı tanıktı gözyaşlarına.


Aradan bir yıl geçti zorluklar içinde. Hem ana hem babaydı artık Kâhya'nın Oğlu, dört çocukla uğraşmak kolay değildi öyle. Kulağına kar suyu kaçırdı dostları, çok geçmeden gitti eski sevgiliye. Kapı çalındı. Açıp karşısında Erol' u görünce az kalsın heyecandan bayılacaktı Huriye. Yanaklarını al bastı. Kalbi, yerinden fırlayacak gibi oldu. Dizlerinin bağı çözüldü. Dili tutuldu tabiri caizse... Bir süre birbirlerinin gözlerine baktılar uzun uzun. Yılların hasretini okumak istercesine. Nice sonra elleri buluştu. Erol' u da çok sarsmıştı bu karşılaşma. Onu ne çok sevdiğini ancak o an fark etti.

' O zaman nişan kısmet değilmiş ama, şimdi artık benimle evlenir misin?' dedi Erol ...

Huriye' de cevap verecek mecal kalmamıştı. Gözlerinden dökülen iki damla mutluluk gözyaşı onayladı bu dileği. Eski bir aşkın kırık parçaları yapışmıştı böylece. Geç de olsa kavuştular bin bir özlemle...


Şimdi soruyorum final sorusunu:

'Kaybolan yılları kim verecek geriye? '

Not: Huriye, kendi çocukları gibi bağrına basıp okuttu, evlendirdi çocukları öz anne gibi. Kısa mutluluk yıllarının ardından Erol önce Parkinson sonra da felç oldu. Düşündüm de; Huriye' nin sabrına ve özverisine aşk bulaşmasaydı yıllarca kim bakabilirdi Kâhya' nın Oğlu' na öyle derin bir sevgiyle...


* "Buz Tutan Ateş" adlı öykü kitabımdan. bir gerçek yaşanmışlık. Şimdi aramızda olmayan kahramanlarına derin saygımla...

15 Mart 2017 8-9 dakika 17 öyküsü var.
Yorumlar (1)
  • 7 yıl önce

    Günün öyküsünü ve yazarımızı kutlarızud83eudd20