Kara Salih Ağacı

Dağ köylerinden birinde Salih adında gürbüz, tuttuğunu koparan, uzunca boylu, kara yağız bir delikanlı yaşlı anasıyla beraber iki göz kerpiç bir evde yaşarmış. Bu Salih dedelerinden kalma ‘Akratlı Yazı’ dedikleri iki dönümlük tarlayı öylesine güzel ekip biçermiş ki diğer köylülerin beş dönümden alamadıkları mahsulü bu tarladan alırmış. Toprağını teriyle sular, yüreğiyle çalışırmış. Gel zaman git zaman bir gün Salih mahsulünü satmaya nahiyeye inmiş. Mahsulü sattıktan sonra yaşlı anasının ilaçlarını almak için nahiyedeki sağlık ocağına gitmiş. İlaçları yazdırmak için hekimin odasına girmiş. Ancak hekim yerinde yokmuş. Sırtı Salih’e dönük hemşire, hekimin birazdan geleceğini söylemiş. Hemşirenin öyle bir ses tonu varmış ki Salih’in kulakları daha önce böylesini işitmemiş. Sanki soğuk bir kış günü kepeneği sırtında olmasına rağmen ayazdan üşümüş nefesiyle kavalını üfleyen çobanın nameleri gibi içini ısıtmış kadının sesi. Salih, hemşirenin yüzünü gördüğünde kalakalmış yerinde. Ne sağa ne de sola kıpırdayabilmiş. Kadının yüzü öyle parlakmış ki sanki ışıklar saçıyormuş. İlk görüşte kara sevdaya tutulmuş Salih. Öyle bir sevdaymış ki yemeden içmeden kesilmiş, çalışmaya vermiş kendisini. Gün ışımadan tarlaya gidip geç saatlere kadar ha babam çalışıp didinmeye başlamış. Öyle ki daha önce aldığı mahsulün fazlasını almaya başlamış. Mahsulü satmak bahanesiyle sürekli nahiyeye inmeye başlamış. Başlamış da bir türlü cesaretini toplayıp hemşireye söyleyememiş sevdasını. Bir gün tak etmiş olacak ki canına hemşireye bir bir anlatmış içinde çağlayan şelalelerin coşkunluğunu. Hemşire de bu kara yağız delikanlının duygularına karşılık ondan gülümsemesini eksik etmemiş. Bir gün dahi olsun başından savmamış. Salih, sağlık ocağına her gelişinde nasırlı elleriyle topladığı meyvelerden sebzelerden getirmiş. Mutluymuş Salih. Hiç olmadığı kadar hem de... Aradan aylar geçmiş. Salih yine nahiyeye doğru yola çıkmış. Sağlık ocağına vardığında hemşireyi bulamamış. Gitmiş... Bir hekimle evlenmiş, büyük şehirlerden birine taşınmış; demişler. Bu haberin ardından Salih, hayattan elini ayağını çekmiş. Toprağını ekip biçmemiş bir daha. Her gün gidip tarlanın orta yerinde gözyaşlarını akıtmış. Yorgun bedeni daha fazla dayanamamış. Bir gün akıttığı yaşların içine yığılıp kalmış. Oracığa, tarlasının ortasına, gömmüşler Salih’i. Bir zaman sonra Salih’in mezarının başında bir ağaç büyümeye başlamış. Kimsenin şimdiye kadar görmediği bir ağaçmış bu. Kara kara meyveler vermeye başlamış. İlk başlarda kimse yemeye cesaret edememiş bu meyvelerden. Bir gün amansız bir hastalığa yakalanmış, vücudunda değişik değişik yaralar çıkmış bir köylü; rüyasında bu meyveyi yediğini ve iyileştiğini görmüş. Gün ışımadan gidip meyvelerden birini yemiş. Aradan birkaç gün geçtikten sonra ne görsün yaraları iyileşmeye başlamış. İşte o günden beri ‘Kara Salih Ağacı’ insanlara şifa dağıtırmış. 

(Kılavuzun Pusulası romanından bir öykü)

20 Kasım 2022 2-3 dakika 2 öyküsü var.
Beğenenler (3)
Yorumlar