Karanlık Sokaklar
1992, Batman
Ercan, okuldan eve dönerken her zamanki gibi sokak aralarında top oynayan çocukları izledi. Mahalle, yaz akşamlarının sıcaklığıyla birlikte bir sessizliğe gömülmüştü. Babasının sipariş ettiği takım elbiseyi almak için terziye uğraması gerektiğini hatırladı. Çantasını sırtına daha sıkı çekip dükkâna doğru yürüdü.
Terzi Yusuf’un dükkânına vardığında kapı hafif aralıktı. İçeriye girerken alışık olduğu dikiş makinesinin ritmik sesini duymadı. Her zaman radyo açık olurdu, ama şimdi sadece ağır bir sessizlik vardı.
Bir adım daha attığında yerde yatan bedeni gördü. Üzeri eski bir gazete parçasıyla örtülmüştü. Ayakkabıları görünüyordu—bir tanesi ayağından çıkmış, diğerinin bağcıkları gevşekçe duruyordu. Terzi Yusuf’un takım elbiseleri askıda, yarım kalmış işler masanın üzerinde öylece duruyordu.
Ercan’ın nefesi kesildi. İlk kez bir ölüyü bu kadar yakından görüyordu. Terzi Yusuf’u kim öldürmüştü? Neden?
Kapının önünden birinin geçtiğini fark etti. Hızla dışarı çıktı ama sokağa çöken karanlık, yüzleri gizliyordu. Çevresine bakındı. Mahalleden birkaç kişi başlarını pencereden uzatmış, fısıltılarla konuşuyordu. Ama kimse sokağa inmiyordu. Kimse “Ne oldu?” diye sormuyordu.
Ercan, eve nasıl vardığını hatırlamıyordu. Kapıyı açtığında annesi onu dikkatle süzdü.
— Ne oldu sana?
Ercan konuşamadı. Sesi çıkmadı. Sadece, babasının oturduğu divana gidip yere oturdu. Babası sigarasını yavaşça küllüğe bastırdı.
— Yusuf’u vurdular, değil mi?
Ercan başını kaldırıp babasına baktı. Gözlerinde hiçbir şaşkınlık yoktu. Sanki bunu zaten bekliyormuş gibi bir hali vardı.
— Kim yaptı baba?
Adam derin bir nefes aldı. Bir süre konuşmadı. Sonra sadece, “Kim olduğunu zaten herkes biliyor.” dedi.
Ercan bu sözleri duyunca titredi. O günden sonra mahallede daha az gülündüğünü fark etti. Daha az oyun oynandı. Ve sokaklarda daha az insan yürüdü.
Birkaç gün sonra babasının işten döndüğünde getirdiği gazete, Ercan’ın önüne düştü. Ön sayfada bir haber vardı: Batman’da Bir Faili Meçhul Daha!
Ercan, gazetenin solmuş mürekkebine baktı. İçinde bir ürperti hissetti. Çünkü artık anlamıştı. Burada bazı insanlar öldüğünde, geride sadece bir gazete sayfası kalıyordu. Ve kimse gerçekten ne olduğunu bilmiyordu. Ya da bilse bile, bilmezden geliyordu.
Ercan, babasının önüne düşen gazeteye uzun süre baktı. Haberin içeriği kısa ve soğuktu:
"Batman’da dün gece faili meçhul bir cinayet daha işlendi. Terzi Yusuf (46), iş yerinde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Olayla ilgili soruşturma sürüyor."
Hepsi bu kadardı. Yusuf’un kim olduğu, nasıl bir insan olduğu, kimin onu neden öldürdüğü gazetede yazmıyordu. O, sadece bir sayıydı artık.
O günden sonra mahalledeki herkes biraz daha sessizleşti. Kahvehanelerde, dükkânlarda, sokak köşelerinde fısıltılar çoğaldı ama kimse yüksek sesle konuşmuyordu. İnsanlar, çok fazla soru sormanın bedelini iyi biliyordu.
Kardeşin Kardeşe Düşman Olduğu Zaman
Ercan’ın abisi Ferhat, eskisi gibi değildi. Eve geç gelmeye başlamış, annesinin “Oğlum, nereye gidiyorsun?” sorularına omuz silkerek cevap vermeye başlamıştı. Eskiden neşeli, şakacı biriydi. Şimdi ise sert bakışlı, öfkeli bir adam gibi dolaşıyordu.
Bir gece, Ferhat evin salonunda babasıyla tartışıyordu. Ercan odasından sesi duyunca kapının arkasına sokuldu.
— Onlar vatan haini baba! Sen anlamıyorsun!
— Kim hain Ferhat? Dün Yusuf muydu hain? Geçen ay öldürülen bakkal Hasan mıydı hain? Kim karar veriyor buna?
Ferhat’in sesi titredi:
— Onlar yanlış tarafta! Biz kazanacağız baba, yeni bir düzen gelecek!
Babası derin bir iç çekti.
— Sen gerçekten bunu mu sanıyorsun oğlum? Kazanan olmayacak! Sadece ölümler olacak! Kardeş kardeşi öldürecek, mahalleler boşalacak, analar daha çok ağlayacak. Senin "kazandık" dediğin gün, belki de biz çoktan kaybetmiş olacağız.
Ercan, kapının arkasında daha fazla duramadı. Kalbi hızlı hızlı atıyordu. Kardeşiyle babasının arasındaki uçurumun ne kadar büyüdüğünü o an fark etti.
Ve bir gün Ferhat, eve hiç dönmedi.
Faili Meçhul Kardeşlik
Annesi pencerede sabahlara kadar bekledi. Babası kahveye gidip gelirken gözleri hep birilerini arıyordu. Ama Ferhat’tan haber gelmedi.
Birkaç hafta sonra, bir gece yarısı kapı çalındı. Babası kapıyı açtığında iki polis memuru kapıda duruyordu.
— Başınız sağ olsun.
Hepsi bu kadar.
Ferhat, bir gece vakti, kim olduğu bilinmeyen kişilerce vurulmuştu. "Karşıt görüşlüler" deniyordu ama kimse tam olarak kimin neye karşı olduğunu bilmiyordu artık.
Ercan, sabah mahalleye çıktığında sokak yine sessizdi. Kahvede fısıldaşmalar vardı ama kimse göz göze gelmiyordu. Gazetede yine aynı başlık yazıyordu:
Batman’da Bir Faili Meçhul Daha!
Ve Ercan artık bir şeyi kesin olarak anlamıştı: Burada ölmek, yalnızca bir gazete kupürü olmaktı. Kimse ölüsüne sahip çıkamıyordu. Ve geriye sadece, sessizce ağlayan analar kalıyordu.
Ferhat’ın cenazesi, sessiz bir törenle kaldırıldı. Camide çok az kişi vardı. İnsanlar uzaktan izliyordu, yaklaşmaktan çekiniyorlardı. Mahallede kim öldüyse aynı sahne tekrar ediyordu: Gözlerden kaçırılan definler, sessizce gömülen bedenler ve arkalarında hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya çalışan aileler…
Ercan, mezarın başında durdu. Toprak, yeni atılmıştı, hala nemliydi. Kardeşi bir gün önce yaşamıştı, yürümüştü, konuşmuştu ama şimdi sadece toprağın altındaydı. Bir insanın bu kadar çabuk yok olabilmesi ona çok garip geliyordu.
Babası, mezara son bir avuç toprak attı ve sessizce eve döndüler. Yolda kimse konuşmadı. Herkesin içinde ağır bir yük vardı ama onu kelimelere dökmenin bile tehlikeli olduğu zamanlardı.
Mahallenin Sessiz Çığlığı
Ferhat’ın ölümünden sonra annesi iyice içine kapandı. Pencereden daha uzun süre bakar oldu ama artık gelen giden yoktu. Kimse “başınız sağ olsun” demek için uğramıyordu. Ölenlerin aileleri yalnız bırakılıyordu.
Birkaç hafta sonra babası, Ercan’a küçük bir çanta hazırlamasını söyledi.
— Bir süre köye gidiyorsun. Burada fazla kalman iyi değil.
Ercan anlamadı.
— Ama okul…
— Okul sonra da olur. Şimdi gitmen lazım.
Ercan, babasının gözlerine baktı. Orada korku vardı. Kendi oğlunu bile koruyamayacak hale gelen bir babanın çaresizliği…
O gece, babası Ercan’ı otobüse bindirdi. Mahalleden uzaklaşırken pencereden dışarı baktı. Yollar karanlıktı, ışıklar loş, her şey sessizdi. Mahallede bir huzur değil, ağızlardan çıkmayan çığlıklar dolaşıyordu.
Ercan, Batman’dan uzaklaşırken zihninde tek bir soru yankılanıyordu: Kardeşini öldürenler kimdi?
Ama asıl korkutan soru şuydu: Ya onu öldürenler de bir gün faili meçhul olursa?
Ve otobüs uzaklaşırken Ercan, geride kalanlara son kez baktı. Bir daha bu sokaklara geri döndüğünde, hiçbir şeyin aynı olmayacağını biliyordu.
Ercan, otobüsün camından dışarı bakarken gözleri yollara odaklandı. Batman geride kalıyor, sokaklar birer birer kayboluyordu. Babasının neden böyle ani bir karar verdiğini bilmiyordu ama hissediyordu: Burada kalırsa, sıradaki ölülerden biri olabilirdi.
Otobüs, dağ yollarına girerken içindeki sıkıntı iyice arttı. Ferhat’ın yüzü gözlerinin önünden gitmiyordu. Kendi abisi, birileri tarafından "hain" ilan edilip öldürülmüştü. Ama kimdi o "birileri"? Mahallede herkes her şeyi biliyor gibi susuyordu.
Sonra terzi Yusuf’u düşündü. Ferhat’ı düşündü. Bakkal Hasan’ı düşündü. Hepsi de faili meçhul olmuştu. Ama aslında kimse faili bilmiyor değildi. Sadece isim söylemek, ölüm çağırmaktı.
Köydeki Sessizlik
Otobüs sabaha karşı küçük bir köyde durdu. Burası, annesinin memleketiydi. Ercan daha önce birkaç kez gelmişti ama bu sefer farklıydı. O artık buraya misafir olarak değil, kaçak olarak gelmişti.
Dedesinin evine vardığında yaşlı adam kapının önünde bekliyordu. Babası, yola çıkmadan önce dedesine haber vermiş olmalıydı.
— Gel bakalım oğlum, yorulmuşsundur.
Ercan, içeri girip yatağa uzandığında uykusu gelmedi. Tavana bakarak düşüncelere daldı.
Batman'da mahalle suskundu. Ama burası, tamamen sessizdi. Gece yalnızca köpek havlamaları duyuluyordu. Burada ölüm sessizce dolaşıyordu ama kimse onun adını anmıyordu.
Sabah olduğunda dedesi Ercan’a köyün çevresini gezdirdi. Tarlaları, dereleri, uzak dağları gösterdi. Ama bir noktada durdu ve eliyle ilerideki dağları işaret etti.
— Oğlum, şu dağlara bak. Bazen insanlar buralara kaybolmaya gider. Kimse onları bir daha bulamaz. Kimisi kaçmıştır, kimisi kaçırılmıştır. Ama bir daha isimleri anılmaz.
Ercan, dedesine baktı. İçindeki korku büyüyordu. Batman’da faili meçhul olmak başkaydı, burada ise tamamen yok olmak demekti.
Eve Gelen Zarf
Köyde birkaç hafta geçmişti. Ercan artık alışmaya başlamıştı ama içinde hâlâ Batman’a dönme isteği vardı. Annesini, babasını görmek istiyordu.
Bir gün, dedesi eve bir zarfla döndü. Yüzü solgundu. Zarfı masaya bıraktı ve içinden bir mektup çıkardı.
Babası yazmıştı:
"Ercan oğlum, burada işler giderek kötüleşiyor. Sokakta kimse yüksek sesle konuşmuyor artık. Faili meçhuller arttıkça, insanlar daha da suskunlaştı. Kimse kimin dost, kimin düşman olduğunu bilmiyor. Evimize bile artık gölge gibi yaklaşıyoruz. Mahalle eskisi gibi değil. Batman eskisi gibi değil. Senin orada olman en doğrusu. Bir süre daha dönme. Kendine dikkat et."
Ercan, mektubu okuduktan sonra uzun süre elinde tuttu. Batman’a dönmeyecekti. En azından şimdilik.
Ama içinde bir şey netleşmişti. Bir gün geri dönecekti. Ve döndüğünde, bu faili meçhul karanlığın ne olduğunu kendi gözleriyle görmek isteyecekti.
Ercan, mektubu defalarca okudu. Babasının yazdığı her kelime, içindeki yangını daha da büyütüyordu. Batman, onu geri çağırıyordu ama dönemezdi. En azından şimdilik.
Köyde geçen aylar boyunca, zaman yavaşladı. Sabahları dedesiyle tarlaya gidiyor, akşamları köyün kahvesinde oturan yaşlı adamların anlattıklarını dinliyordu. Hepsi de birbirini iyi tanıyordu ama bazı konular açıldığında sesleri kısıldı, bakışları kaçtı. Batman’da olduğu gibi burada da korku, konuşmaların arasına gömülüydü.
Ercan’ın kafasındaki en büyük soru, Ferhat’ın kim tarafından öldürüldüğüydü. Ancak bu sorunun cevabı, sorulacak gibi değildi. Çünkü babası bile ona bir isim vermemişti. Mahallede herkes "onlar" diyordu ama "onlar"ın kim olduğu asla söylenmiyordu.
Bir gece, dedesiyle ocak başında otururken konuyu açmaya karar verdi.
— Dede, Ferhat’ı kim öldürdü?
Yaşlı adam bir an dondu. Elindeki tespihi yavaşça dizlerinin üstüne bıraktı. Gözlerini ateşe dikti.
— Bunu sana söylemem.
— Bilmiyor musun?
— Bilmekle söylemek aynı şey değildir, oğlum.
Ercan sustu. Dedesi ona gerçeği anlatmayacaktı ama bu bile bir şeyleri doğruluyordu. Batman’da herkes biliyordu. Ama kimse söylemiyordu.
Sınırdaki Adam
Bir gece, köyde kalan bir misafir dikkatini çekti. Dedesi, uzak bir akrabanın geldiğini söylemişti ama adam fazla konuşmuyordu. Sakalları uzamış, gözleri uykusuzluktan çökük, yüzü sertti.
Ercan, gece uyanıp su içmeye mutfağa gittiğinde dedesinin odasından boğuk sesler duydu. Kapı hafif aralıktı. Konuşmalar fısıltı şeklindeydi ama bazı kelimeleri seçebiliyordu.
— Şehirde işler iyice karıştı. Listeler hazırlanıyor.
— Biliyorum. Ama burada fazla kalamazsın.
— Geçiş için hazır olun.
Ercan, duyduğu kelimelerden bir anlam çıkaramadı ama o an hissettiği şey, bir şeylerin yakında değişeceğiydi.
Ertesi sabah, adam gitmişti. Dedesi her zamanki gibi davranıyordu ama Ercan fark etti: Dedesi, aslında şehirde olan biten her şeyin farkındaydı. Ve bir şeyler yaklaşıyordu.
Batman’a Dönüş Zamanı
Bir sabah, babasından yeni bir mektup geldi.
"Ercan, artık dönme vaktin geldi. Ama dikkatli ol. Artık hiçbir yer eskisi gibi değil."
Ercan, mektubu elinde sıkıca tutarken içinde bir şey kıpırdadı. Aylar önce Batman’dan kaçmıştı ama şimdi geri dönmek zorundaydı.
Kendi şehri, kendi mahallesi, kendi hayatı artık ona yabancıydı. Ama dönüp her şeyi kendi gözleriyle görmek zorundaydı.
Ve en önemlisi: Ferhat’ın ölümünün arkasında gerçekten kim vardı, bunu bilmek istiyordu.
FİNAL
Ercan, sabahın erken saatlerinde köyden ayrıldı. Otobüs, onu Batman’a geri götürüyordu. Camdan dışarı bakarken, aylar önce buradan giderken içinde taşıdığı korkuyu hatırladı. Şimdi dönerken de o korku vardı ama yanında bir şey daha taşıyordu: Cevapları bulma isteği.
Batman’a vardığında şehir değişmişti. Daha sessizdi. İnsanlar daha temkinli yürüyordu. Kahvehanelerde fısıldaşmalar bitmemişti ama artık herkes birbirine daha kuşkuyla bakıyordu.
Eve vardığında babası kapıyı açtı. Gözleri yorgundu ama Ercan’ı görünce hafifçe gülümsedi.
— Hoş geldin oğlum.
Ercan, içeri girer girmez sorusunu sordu:
— Ferhat’ı kim öldürdü baba?
Babası uzun süre sustu. Sonra ağır bir şekilde cevap verdi:
— Ferhat’ı, Ferhat’ın inandıkları öldürdü.
Ercan, babasının gözlerine baktı. İçinde bir şey kırıldı. Gerçeği biliyordu ama kabullenmek daha zordu. Ferhat, uğruna savaştığı şeyin kurbanı olmuştu. Kendi tarafı, onu feda etmişti.
Batman’da kimse faili meçhul değildi. Herkes neyin ne olduğunu biliyordu. Ama bazı gerçekleri bilmek bile hiçbir şeyi değiştirmiyordu.
O gece Ercan, sokaktan gelen uğultuları dinledi. Şehir, her zamanki gibi sessizdi ama o artık bu sessizliği okuyabiliyordu.
Burası Batman’dı. Ve Batman’da bazı hikâyeler sonsuza kadar faili meçhul kalacaktı.
SON