Kayıp kentin Kütüphanesi

Yıllar önce Turna denilen bir kent vardı. Bu kent de ilime bilime öyle önem vermişler ki, astroloji, tıp,botanik vb bilimlerinde çok ileri gitmişlerdi. Bu şehir kültür ve ticaret şehriydi. Ve sık sık savaşlar oluyor karışıklıklar çıkıyordu. Yine bir kış günü büyük bir orduyla gelerek Timur devleti taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmamıştı. Şehirde ne var ne yoksa yakıp yıkmışlardı. Şehrin kalan kalıntıları da depremlerle alt üst olmuştu.




Sinan üniversite son sınıf öğrencısiydi ve mezun olabilmek için tez hazırlaması gerekiyordu. Hocası Sinan'ın başarılarını biliyordu. Kendinin ders verişi, araştırma yapması ve derslerinin çok iyi olması nedeniyle hocası Sinan'a zor bir ödev vermişti. Sinan tarih bilincini çok iyi biliyor. Ve tarihin metotlarına göre işlemlerini yapardı. Sinan'ın ödevi Timur devletini hükümdarının savaşmıs olduğu egemenlik kurduğu yerlerde bu devlet hakkında bilgi toplamaktı. Timurun neden dağı taşı yakıp taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmadığın,ı neden sonuç ilişkisi içerisinde incelemekti. Sinan üniversite gerekli işlemleri yaptıktan sonra ve bu devleti anlatan kitapları, belge bulguları araştırdı.




Sinan okuduğu bir kitapta Timur devleti çökmeden yıkılmadan önce Turna şehrini kuşatıp alıyorlar. Ve buraları da tarumar edip insanları öldürüyorlar. Sinan bu şehri araştırmaya başlar ve Timur'un neden insanları ve her şeyi yaktığının bir sebebi olmalı der. Sinan bu tezi merakla zevkle hazırlamaya koyulur.





Sinan yola koyulur. Ama bu Turna kenti neredeydi? Sinan edebiyat kitaplarındaki şerengizlerden vb belgelerden bu şehri araştırdı. Bir divan şairinin tezkiresinde bu bilgiye ulaştı. Ama tam olarak bir bilgi değildi. Tezkirede geçen bilgi Turna kentinde İspeni diye bir şairin bu kent den olduğu, şiirler yazdığını ve gazeller ile mesnevilerinin olduğunu yazıyordu. Sinan bu şairin hayatından izler taşıyacağını, döneminin zihniyetini yansıtacağını öğrenmışdi edebiyat hocasından. Sinan bu şairi araştırmaya başlar. Kütüphaneler, yazılar, belge bulgu ne varsa okur. Sonunda bir Divan Edebiyatı tezkiresinde İspeni'den daha fazla bilgi verir. Sinan'ın gözü parlar, sevinir Turna kentinin yerini artık biliyordu. Sinan'ın okuduğu bilgilere göre bu kent Toros dağlarının orada, Yoğurtyenmez dağlarına yakınmış ve bu şehrin ortasından Savrun çayı geçmekteymiş.




Artık sabırsız bir şekildedir Sinan. Yeni bir yer keşfetmiştir. Hep dua ediyordu Sinan Rabbine belgeler ve bulgulara ulaşayım diye... Artık gün ağarırken yola çıktı Şinan. Otobüse binince heyecanı dahada arttı ve on üç saatlik bir yolculuktan sonra bu yere ulaştı. Köy yerinde Sinan'ı köy halkı karşıladı. Yabancısı olduğunu ve Afyondan bu yere geldiğini araştırma yapacağını söyle... Ama köle ağa oğlum, sen yol yorgunusun gel eve gidelim. Yemek ye çay iç yat uyu ben sana buraları gezdiririm der. Sinan köle ağanın dediklerini yapar. Köle ağa köyün zengin kişilerindendir. Ticaret, tarım, hayvancılık ve kasaplık yapmıştır. Nakliye işiyle uğraşmıştır ve iki evlidir, onbir çocuğu vardır. Köle ağanın evi dağın yamacında bulunan bir evdi. Köle ağa servetini nasıl kaybettiğini, kendisinin nasıl yiyecek ekmeğe muhtaç düştüğünü tek tek anlattı Sinan'a. Sinan can kulağıyla onu dinliyordu. Köle ağa zamanın birinde oraya gelen hazine arayanlarla çevreyi gezdirdiğini, o zamanın vermiş olduğu ağalık makamında arkadaşlarına bu yerleri göstermemek ayıp olurmuş. Öyle diyordu köle ağa.





Bu gezi sırasında bir kitap bulduklarını ve bu kitap kutsaldır deyip saklamalarını isterler köle ağadan. Köle ağa öğle yemeğine geldiğinde bu kitabı saklarlar. Ve köle ağa azığı alıp arkadaşlarının yanına geri yönelir ve varır. Arkadaşları define yeri bulmuş ve kazıyorlar. Köle ağanın hazine aranacağından haberi yoktur. Ve orada tartışma çıkar ve köle ağanın kafasına kürekle vurarak bayıltırlar. Hazineyi bulup kaçar gider arkadaşları köle ağanın zoruna giden başına vurup bayıltmaları olmuş. Gece gece geç saatlerde uyanan köle ağa eve kendini zor atmış. Ve kafası atmış hocasından kalan silahı aldığı gibi o arkadaşların peşine düşmüş. Bulduğu arkadaşını öldürmüş. Geç olmadan yakalanmış jandarmaya . Köle ağa tam yirmi yıla yakın hapiste yatmış ve daha çıkalı geç olmadığını söylüyordu. Koca babayiğit bir tipi vardı zaten saçlar bembeyaz olmuştu. Köle ağa anlattıkça anlatıyordu sanki yıllardır tanıyor gibi Sinana...




Sinan kitap nerede dedem kitap diyordu. O kuran ya birisi düşürmüş yola aldım geldim o zaman içinde Arapça yazıyor diyordu. Sinan ben kuran biliyorum dedi köle agaya.. Ve getir okuyalım şu cuma akşamı diye söyledi köle agaya.. Köle aga hay hay diyerek getırdı duvardaki saklama yerinden.Sinan okumaya başladı ama başka şeyler yazıyordu kuran ayetleri değildi okuduğu. Turna kentinin Timurluların alışını anlatıyordu. Bu hüsna komutan tarafından günlük olarak kaleme alınmıştı. Ve sinan yolculugun vermiş olduğu yorgunluğu dinlemeden okuyordu. Burada dikkatini çeken nokta Turna şehrinde bir kütüphanenin olduğunu ve timur bu kütüphaneyi ateşe vermediğinin bir notu düşmüştü. Yazan komutana göre timur hakkında dogru bilgilerin oldugu ve timura yazılmış siirlerın olduğu için yakmadığını yazıyordu.
Köle agaya belli etmeden kitabı okudu. Köle aga durumun farkına varmıştı. Oglum ben çok kuran dinledim böyle kelimeler duymadım ya. Ne yazıyor orada sen belki bilirsin dedi. Sinanın aklına ninesinin söylediği söz geldi aklına.. Öleçeğini bilsende yalan söyleme demişti annesi. Ve dogruları söyledi köle agaya. Ama sinanın bu adama neden köle dendığini merak etti. Ve köle agaya dede sana neden köle denmiş diye sordu. Köle aga güldü,ben babamın ilk ogluyum. Babam köyün sayılı agalarındandı. Köylünün her daim yanında olurdu. Onlara hizmet ederdi. Ondan dolayı babam cocugu olunca çok sevinmiş,bu sevinci köylülerle paylaşmış. Demiş ki onlara köy meydanında hey mille artık bir köleniz oldu köleniz diye bagırmış adım onda beri köle kaldı demiş.
Sinan uyumuştu. Sabahın olmasını bekliyordu bazen uyanıp. Bir tarıhin yeni bulgulara gidecekti. İlim bilim,edebiyatta yeni bir kaynak bulunacaktı ve bu eski şeyleri belkide tamamıyla değiştirecekti.sinan sabah kalktı. İlk işı bu kütüphaneyi bulmak olacaktı.ama enkaz ve yeni yetişmiş agaçlar vardı her yerde.. Sinan o günlükle tez ödevini bitirdi. Mezun oldu birinçilikle. Ama bu kùtüphane bulunamadı.
Kitapları seven sinan bu kütüphanenin yerini tesbit etmeye çalıstı. Ama ugraşları yetmedi. Kayıp kütüphane bulunamadı. Köle aga bir tarih belgesini uzun yıllar saklayıp insanlıga sunmanın sevinci içerisindeydi.Bu kütüphane bir efsane gibi yaşamakta beyinlerde.

09 Mart 2011 6-7 dakika 6 öyküsü var.
Yorumlar