Kemoterapi Azabı - 2

Hastane raporumun arkası; bu karaladıklarımla doluydu.

Ağzımdaki kelimeler batıyor dilime,
Lavabodaki ayna batıyor yüzüme,

Elimi, yüzümü sürekli yıkamam gerekiyordu, ufacık bir mikrobun bulaşma olasılığına karşın. Doktor hep bebek gibi dayanıksız olduğumu söylüyordu...

Ellerimi yıkamak için lavaboya girdiğimde, kendime bakmak için geçtiğim aynanın karşısında, ayna bile batıyordu yüzüme. Çünkü bu aynanın karşısında gördüğüm 'Ben' hiç bana benzemiyordu.

Ellerimi yıkamak istemiyordum, su batıyordu ellerime. Koku,bu koku hiç gitmiyordu ne burnumdan, ne genzimden, ne de nefesimden. Ağzımdan boğazıma kadar doluydu bu koku ilk zamanlarda ve sonraları tüm vücuduma yayıldığını hissediyordum. Damarlarımdan giren ilaç ruhuma kadar işliyordu. Artık tüm doğam değişmiş, ben sanki başka birisi olmuştum. Vücuduma uygulanan acılardan daha çok ruhuma uygulanan ama aslında kimsenin farkına bile varmadığı şeyler acıtıyordu yüreğimi... En çok ruhum acıyordu. Değişen kendim batıyordu Ruhuma...

Sonra eski sağlıklı halimdeki anılar çarpıyordu yüzüme, onlar da batıyordu. Yüzümü yıkıyordum, sonra kurulamak için havluya uzanıyordum. En yumuşak havlular bile batıyordu yüzüme, acıtıyordu. Dikenli tel olmuştu havlunun yumuşak iplikleri. Kısacası her şey acıtıyordu canımı, canım o kadar azalmıştı ki artık...

Baktığım her şey yüzümü acıtacak gibi geliyordu, aslında tüm hücrelerim acıyordu, birçoğu ölüyordu zaten biliyorum. Kalanlara yükleniyordu sanki diğerlerinin acısı, daha da çok acıyordu, hâlbuki kalanlar daha çok zarar görmüş, ölmekten son anda kurtulmuş çok zayıf hücrelerdi. Her şey canımı yakacak gibi hissediyordum ve yüzümde sürekli bir acı çeker ifadesi vardı, dudaklarım hep büzüktü, yüzüm hep ekşi...

Hiçbir şeyin artık iyi geleceğini zannetmiyordum...

Geçmeyen bir hastalığım vardı, geçmeyecekti. İlaç yutmaktan ve damarlarımdan verilen o zehirden artık nefret ediyordum, bıkmıştım. Aslında nefret kelimesi de az kalırdı, belki bu ilaçlar olmasa iyileşirdim...
Bundan sonra hiçbir şeyin tadını alarak yiyemeyeceğimi düşünüyordum, çünkü o ilaç öyle çok işlemişti ki; ağzımın bile tadı, olmayan tadı o olmuştu. Şekerde bile o vardı, herkes bana ağzımın tadı düzelsin diye, şeker yedirmeye çalışıyordu ama yediğinde değil asıl tat, ağzındaydı çünkü... O hiç geçmeyen bir tat'tı ağzımda...

Neyse ki ilaçlar beynimi uyuşturmuyordu, acıdan uyuşuyordum sadece, canlı canlı acımı yaşıyordum, en şiddetlisinden. Böyle zamanlarda kendimi kitap okumaya veriyordum. Okuyabiliyordum da, yapabildiğim tek şeydi ve tek arkadaşım. Bir anlığına da olsa, kitabın içinde kendimi bulabiliyordum, ne zamandır kaybettiğim kendimi bulabiliyordum. Kitabın içindeki kahramanların yerine koyuyordum kendimi, kısacık bir an için de olsa hayallere dalıp, unutuyordum acılarımı. Neyse ki, hayallerim ölmemişti...

Küçüklüğümden beri hep kahraman olmak isterdim, aslında her çocuk ister bunu sanırım. Hep yaşadıklarımın az olduğuna inanır, kitaplardakiler kadar büyük yaşamayı isterdim. Zaten hastalandığımda da çocuktum ben, yine böyle hissetmem normaldi ve güzeldi de, belki biraz daha büyük olsam her şey daha zor olacaktı. Daha çok söz dinliyor, daha çok sabrediyordum acılara...


Gücüm ise hep, kitaplardaki kahramanlara yetiyordu,
Onlar oluyordum bazen,
Bazen de onlarla konuşuyordum...
Ne desem dinliyorlardı...


Ne zamandan beri böyle umutsuzdum? İlk zamanlarda aslında daha umutluydum, onca ayların geçmesine rağmen, doktorların bir şey bilmeden, anlamadan yürüttükleri tahminleri karşıma dikilip, bilmiş gibi söylemelerine rağmen hala umutluydum. Böyle olmasa belki daha da iyi olabilirdim...

Kötü bir şey vardı evet, insan içindekini bilmez mi? Ben o yaşta anlamıştım içimde kötü bir şey olduğunu. Doktorlardan birisi bilmem kaçıncı ameliyatımda teşhis olarak 'kötü huylu habis' artık her ne demekse, demişlerdi... Sanırım kanserden daha kötü bir şeydi. Kanser diyememişler, böyle bir şey demişlerdi demek ki...

Son rapora kadar ne olduğunu hiç anlayamadım. Ama içim hissetmişti işte, Ben artık 'Kanser'dim' Profesör'den önce bilmiştim bana ne olduğunu. İçimi açıp, defalarca, onlar bakıyorlardı ama yine de içimde ne olduğunu ben biliyordum.

Benden bir başkası bilemezdi ki zaten,
İçimi bir ben bilirdim...


Dokuz Mayıs İki Bin On İki 08:30

09 Mayıs 2012 4-5 dakika 6 öyküsü var.
Beğenenler (4)
Yorumlar (2)
  • 12 yıl önce

    Birincisi gibi devamıda hüzünlü, hayatın gerçekleri tamamıyle kaleme alınan. Beklemek sabır ve dua en güzeli...

  • 12 yıl önce

    Çok zor bir süreçtesin. Allah dayanma gücü versin canım sana.. Hissettiklerini anlatabilmen çok güzel. Bu hastalığın baş düşmanı moral. Stresten uzak dur ve daima mutlu ol. Yalnız değilsin senin gibi o kadar çok insan varki bunu hiç unutma. Dualarımız ihtiyacı olan herkesin yanında olsun.