Kırmızı Vosvos
Buralardan gitmek istiyorduk. Kurtulmak istiyorduk doğmak, büyümek ve yaşamak zorunda olduğumuz şehirlerden. Birlikte yeni bir şehir keşfetmek, orada yaşamak, yaşlanmak istiyorduk birlikte...
Doğum günü yaklaşmıştı. Düşünüyordum: "Ne alsam? Ne alabilirim? Onu en çok ne mutlu eder? En anlamlı hediye ne olabilir? Şöyle güzel ve değişik bir şey..." Hayalimize yakışan bir hediye, hayalimizi anlatacak, baktıkça kurduğumuz hayalleri hatırlatacak bir hediye arıyordum. Bu düşüncelerle gezerken mağazanın birinde gördüm, çok hoşuma gitti, o anda da çok iyi bir fikir gibi geldi, ben de almaya karar verdim. Ona doğum günü için küçük bir hediye almıştım. Pahalı bir şey değil ama anlamı büyük. Oyuncak bir Vosvos... Kırmızı bir Vosvos. Daha doğrusu biblo gibi, süs eşyası gibi bir şey... Hayallerimizde o arabanın daha büyüğü vardı çünkü, daha doğrusu gerçeği, ve şoför koltuğunda o oturuyordu. İşte o arabayla gidiyorduk (gidecektik) uzaklara... O arabayla... Kırmızı Vosvos'umuzla...
Gerçeğini alabilseydim ne kadar da çok sevinirdi, diye düşünürken oyuncak Vosvos gözüme birden çok basit, ucuz ve saçma geldi. "Aldım bir kere!" dedim, moralimi bozacak şeyler düşünmek yerine hediyemin yarın onun kapısının önünde olmasının bir yolunu düşünmeye koyuldum. Pazartesi elinde olmasını istiyordum, doğum gününde. Cumartesi gecesi anca alabildim ama, işten güçten fırsat bulamadım bir türlü. Pazartesiye yetişmeliydi ama pazar günü kargo kapalıydı. Bunu unutmuştum. Nasıl bu kadar salak olabildim? O soğukta geri dönmüştüm dona dona. "Hakettin" diyordum kendi kendime, "Onca yolu geri dönersin işte böyle, hakettin."
Üstelik her zamanki sabırsızlığımla birkaç gün önceden telefonda "Doğum gününde sana harika bir sürpizim var! Kapın çalacak ve kargon ellerinde olacak! Çok mutlu olacaksın çok! Çocuklar gibi... Hayır, ne olduğunu söylemeyeceğim, merak et." gibi bir sürü şey söylemiştim. Ne yapacağımı bilmiyordum. Merakla, heyecanla pazartesiyi bekliyordu. Şu an bile küçük bir kız çocuğu gibi bunu düşünerek uyuduğunu biliyordum. Kendime kızdım önceden almadım, hazırlığımı yapmadım diye...
Bir yandan kıpkırmızı Vosvos'a bakıp bir yandan da çaresizce düşünüyordum. Yarın elinde olmayacaktı, imkansızdı, kendimi kandırıyordum. Bir gecede ışınlayacak halim yoktu ya onu! Neyse, Vosvos'u paketinden çıkardım parfümümü sıktım, ben koksun istedim. Kitaplığımın önüne koydum nasıl duracak diye. Hassas tekerlekleri kendiliğinden döndüğünden birkaç santim ilerliyordu koyduğum yerden, o yüzden çapraz bir şekilde koydum, baktım, oldukça şık duruyordu. Çok beğenecek diyordum. Geç olacaktı, gerçi özür de dileyecektim bunun için ama yine de beğenecekti...
İçim geçmiş, günün stresi, yorgunluğuyla oturduğum koltukta dalmışım biraz, gözümü açtığımda Vosvos kitaplığımda yoktu! Sonra onu odamın kapısının önünde buldum. Nasıl gitti buraya kadar diye düşünüyordum sersem sersem. Rüya mı görüyordum acaba? Sonra tekerleklerinin hareket ettiği geldi aklıma. "Tabii ya! Tekerlekleri sabit durmadığı için kitaplıktan ilerledi, düştü ve ters düşmediği için de kapının oraya kadar ilerledi!" Sonra yine daldım... Çok yorgundum... Uyumuşum...
Uyandığımda telefonum çalıyordu. Saat neredeyse öğlen olmuştu. Arayan oydu. Mutlu ve şaşkın bir şekilde: "Tahmin etmeliydim! Harika, çok tatlı bir şey bu! Fakat bu minik Vosvos'u kargo poşeti veya kutusu olmadan böyle olduğu gibi kapımın önüne kadar nasıl gönderebildin?" diye soruyordu. Kitaplığıma baktım, Vosvos yerinde yoktu!
Değişik bir öykü, fantastik bir yanı da var ama bir o kadar da hakiki olmasını diliyor insan içten içe..
Tebrikler, hoş bir öyküydü. 😙😎
Kırmızı Vosvos denildiğinde veya gördüğümde hep aklıma Behzat Ç. gelir.. İlginçtir. Bu güzel öyküyü içtenlikle kutlarım 👑