Koca Yürekli Küçük Adam

Ne adamdı bir bilseniz, gençliği öyle deli öyle asi geçti ki yettiremedi yapacaklarını içine. İhtilal günlerinde yaşadı gençliğini, ordunun ayak sesleri altında, şiddetin tam kalbinde geçti ömrünün en güzel çağları. Bir gece yarısı eve elinde iki kutu boya ile gitti. Uzun paltosunun altından çıkardı bıçağını ve silahını, odanın bir ucundaki sandığın kuytu bir köşesine iliştiriverdi. Boyaları da yatağın altına sakladı. Ertesi gün annesi boyaları bulduğunda şaşırmıştı. Aklına köydeki evlerini boyamak için aldığını düşündü. Nerden bilirdi ki kutuda ki boyaların renginin ne olduğunu, açıp bakmadı. Okuma yazması da yoktu annesinin, babası Almanya da işçiydi. Delikanlı ertesi gece eve geldi aceleci bir tavırla ama sessizce boya kutularını alıp çıktı. Annesi ertesi gün uyandığında camdan dışarı baktığında gözlerine inanamadı. Bütün mahalle yerlerden duvarlara kadar boya ile yazılmıştı. Kahrolsun faşizm, kahrolsun emperyalizm... Diye devam eden bir sürü eylemsi sözle. Daha 17 yaşındaydı, lise ikinci sınıfta ama kayıtsız kalmamıştı ülkesinde olup bitenlere yüreğini koydu eylemlerine direnmek istedi kendi vatanını parçalamak isteyen herkese her şeye bende varım dedi. Şehir öylesine bir hal almıştı ki tam anlamıyla ikiye bölünmüştü. Tabakhane köprüsünün bir ucu sağcılarındı, diğer bir ucu solcuların. İnce kırmızı bir hattı bu. Bir gün delikanlı hattın öteki tarafına geçti. Kız kardeşini okuldan almak istedi. Sınırı geçtiğinde kendini en iyi şekilde kamufle etti. Bunun onu tanınmaz yapmayacağını biliyordu. Belinde bıçağı ve silahı vardı kullanmaktan yana olmasa da onu neyin beklediğini biliyordu. Yanında bir arkadaşını da alıp yola koyuldular. Lisenin önüne geldiklerinde arkalarındaki fısıldanmaları duyar gibiydiler. Aldırış etmediler, kız kardeşini alıp geri dönüyorlardı. Atapark da önlerini kestiler. Kaçış yoktu kavgadan anlamıştılar. Kız kardeşini yollamak istedi ama karşısında duranlar buna izin vermedi. Üstüne birde ağza alınmayacak laflar edince ortalık bir anda karışıverdi. Eşit bir kavga olmayacaktı bu, sırtlan sürüsü gibi birden kalabalık bir hal aldılar. Dayanamadı kısa boylu genç elini beline attı. Silahını çekiverdi ve iki el ateş etti gökyüzüne karşı. Silah sesiyle birlikte ortalık bir anda sessizleşti. Kimsecikler kalmamıştı. Karşılarında duran o kalabalığın yerinde yeller esiyordu. Biraz sonra siren sesleri duyuldu. Hemen silahını beline koyup arkadaşıyla birlikte hızlı bir şekilde uzaklaştılar oradan. Eve gittiğinde annesinin kafasında sandalyeyi kırışının sesi bütün mahallede yankılanmıştı. Annesinin artık onu kollayacak ne gücü vardı nede ona direnecek sabrı kalmıştı. Almanya'ya telgraf çekti acil olanından. Derhal buraya gelmelisin. Bir cümle bile olayın ciddiyetini anlatmaya yetmişti gencin babasına. Üç gün sonra babası geldi. Önce İstanbul'a oradan da Trabzon'a. Annesi bir bir anlattı yaptıklarını, eve gelen polislerden duvarlarda ki yazılara kadar. Babası kararını vermişti. İşlemlerini halledip Almanya'ya gidiyordu. İstanbul'a vardıklarında olaylardan haberleri yoktu baba ve oğlun. 22 Temmuz 1980 DİSK eski genel başkanı ve Maden İş sendikası genel başkanı Kemal Türkler öldürülmüştü. Ortalık mahşer yeri gibiydi. Her sokağın başında bir polis vardı. Kimliği sorulsa yakalanacaktı. Farkındaydı o da ama kurtulmayı başardı. Onunla birlikte olan arkadaşlarının birçoğu ceza evine girdi. En az sekiz yıl yediler, işkence odalarında yüzleri toprağa düştü. Devamı yayınlanacaktır...

11 Ocak 2010 3-4 dakika 7 öyküsü var.
Yorumlar (1)
  • 14 yıl önce

    devamini bekliyoruz ne kadar bu tur olaylarin uzerinden zaman gecsede silinmez bazi hafizalardan.