Kopya

Vakit ilerledikçe, kantinin önünde yapmış olduğumuz toplantıda olanlar, birer ikişer vedalaşıp evlerine, yurtlarına gitmeye başladılar. İhsan, Orçun, Mahir ve Ahmet'le biraz daha kalıp, viraneyi nasıl mamur hale getirebileceğimiz konusunda sohbete devam edecektik ama üçünün sorunları boylarını aşmıştı.

Dedenin yanından koşarcasına gelmiş, ilk derse ucu ucuna yetişmiştik. Matematikti hocası aksi mi aksiydi! Üstelik iki ders üst üsteydi ve sonra da istatistik sınavı vardı. O nedenle çok yorgunduk ama Ahmet'le ben sevinçliydik. Çünkü istatistik sınavlarımız çok iyi geçmişti ve organizasyon ödev notlarımız da yüksek gelmişti. Böylece iki dersin sıkıntısını daha üstümüzden atmış olmanın mutluluğunu yaşıyorduk.

Organizasyon ödevi aylar öncesinden verilmişti. Titizlikle hazırlamıştık. Çünkü bu dönem, o dersten sınav yapılmayacaktı, sadece ödev verecektik. Bir hafta önce verdiğimiz ödev notları asılmıştı. Sınavdan çıkar çıkmaz, ilan tahtasına koştuk. Orhan çok üzüldü! İstatistiği fena geçmemişti ama organizasyon ödevini, ?nasıl olsa okumazlar' diye baştan savma yapmıştı. Aksine, hem de dikkatle okumuşlar! Ödevi yeterli bulunmamıştı. İkmale kalmıştı yani. Son derece üzgündü:

_'Nasıl yapacağım yine ben onu! Öf, neden kaldım bu dersten ben? En sevmediğim ders! Keşke önemseseydim! ?O kadar kâğıdı okumazlar' diye uyduruktan yaptım, verdim!' diye söylenip duruyordu.

İşin kötü tarafı; İhsan, istatistiğe çalışamamıştı. Çalışsa de hiçbir şey anlamıyordu. Günlerdir, en yakın arkadaşı olan Mahir'e:

_'Senin sınavın sabah ya, benimki de akşam... Madem biliyorsun o dersi, benim yerime de girsene!' diyordu. Mahir de:

_'Sen emret, Uludağ'ı kaldırayım, yerinden!' diyordu. Çok güçlü bir boksördü. Bir elli boyuyla, sıçrayarak vuruyor, rakibini deviriyordu!

?Şaka yapıyorlar' zannediyorduk, aldırmıyorduk ama gerçekten de Mahir, maharetini göstermeye kalkmış. Sabah kendi sınavına, akşam da o yeni aldığı siyah takım elbisesi ve yakasındaki avuç içi kadar, gümüş rengindeki, partisini sembolize eden rozetiyle, İhsan'ın sınavına da girmiş. İlginç tipi, yeni siyah takım elbisesi, beyaz gömleği, hele o yakasında ?bar bar' bağıran, karşı görüştekileri çileden çıkaran rozeti yüzünden, tesadüfen her iki sınavda da gözcülük eden Neylan'ın ağabeyi Asistan Fuat Bey tarafından hemen fark edilmiş; bizimki enselenmiş!

_'Sen sabah da girmedin mi bu sınava? Gündüzcü müsün, gececi misin? Çıkar bakayım şebekeni!' demiş, asistan.

Bir şebekeye bakmış, bir sarışın Karadenizlinin kıpkırmızı suratına! Mahir, utanmış utanmasına ama kendi halinin komikliğinden, belki de işi şakaya vurarak geçiştirmek istediğinden, salonda basmış kahkahayı!

_'Benim kâğıda değil de İhsan'ın kâğıdına kocaman bir sıfır... Al başına belayı, İhsan! Hadi gel, eve gidelim! Sen beni döv, ben seni!'

İhsan ona vuracağına duvara vursun!.. Parmakları kırılır! O kadar ince ve narin bir yapısı var. Mahir parmağıyla itse; kemikleri, çubuk kraker gibi dağılır.

Bu sabah, işleri varmış demek ki erkenden gelmişler. Mahir, kantinin önüne bir sandalye koymuş, oturmuş, ayak ayaküstüne atmış; İhsan da kapının önünde endişeli ve telaşlı bir şekilde geziniyor, karşıdan karşıya konuşuyorlardı. Mahir, son derece rahat ve boyuna gülüyor; İhsan'ın sancısı var ya, kıvranıp duruyor! Arada yanına yaklaşıp, evirip çevirip sürekli aynı soruyu soruyor:

_'Mahir, gircen mi İstatistiğe?'

_'Pantolon yeni... Yirmi beş liraya aldım.'

_'Mahir! Gircen mi?'

_'Ceket de yeni... Elli liraya aldım.'

_'Oğlum, ben şaka yapmıyom; gircen de mi?'

_'Gömlek de yeni... On liraya...'

_'Abim yapma ya! Tamam mı? Tamam de!'

_'Kravat da yeni, İhsan! Tamam mı? Tamam de!'

_'Tamam da kravat mı gircek ya?'

_'Tamamsa, beş lira beş!'

_'Ya girmicem de şuna bari de bileyim! Sıkıntımdan ölcem! ?Kaldım' derim şimdiden! İşte senin arkadaşlığın bu kadar!'

_'Gircem ulan, gircem!'

Şimdi yine aynı yerdeler. Roller değişmiş. Bu defa İhsan oturmuş bir kenara, sus pus... Mahir ateş püskürüyor!.. Bir aşağı, bir yukarı gidip geliyor:

_'İhsan, yaktın beni!.. Hem kendini hem de beni!..'

_'...'

_'İhsan, hadi eve gidelim; sen benim boğazımı sık, ben senin!'

_'...'

_'Oğlum konuşsana, ne yapcaz şimdi biz? Ne ceza verecekler, kim bilir!

Baktım ki bitirecekleri yok. Yarı şaka takılıyorlar ama yine de gerginler; hava değişmeli! Orçun'un organizasyonu, o ikisinin istatistiği... Bunları nasıl sakinleştireceğiz? İhsan'la o kadar samimi değilim, Mahir'in arkadaşı olarak tanıyorum. Onu orada bıraktım, üçünü aldım, doğru bize!

Kapıyı annem açtı. 'Hoş geldiniz! Buyrun!' der demez:
_'Anne, Ahmet'le ben savaşı kazandık, bu ikisi ağır yaralı!' dedim.
O, günü gününe her hareketimi takip ederdi. Her dersimden, sınavımdan, sonuçların ne gün asılacağına kadar her şeyden haberdardı. Zeki kadındı. Hemen anladı:

_'Üzüldüğünüz şeye bakın! Ölüm yak ya ucunda!.. Canınız sağ ya; çalışır verirsiniz!' dedi. Orhan:

_'Teyzeciğim, ben bu dersten nefret ediyorum; bir daha nasıl çalışacağım?' diye attı kendisini sedire!

_'Üzülme! Beraber çalışırız! Ben sana yardım ederim! Nasıl olsa ödev değil mi bu? Benim ödevimin biraz değişini yazarım ben seninkine. Yazımı, yeni siyah takım elbisesinin yakasındaki kocaman rozetinden mi tanıyacaklar? Sağa yatık, iri harflerle, erkek yazısı gibi yazarım, hiç fark etmezler, merak etme! Ben hazırlarım, sen verirsin. Tamam mı? Hadi unut sen o dersi!' dedim; hemen can geldi bedenine:

_'Sen var ya sen! Bacıların bir tanesisin! Vallaha bu akşam, moralimi kimse düzeltemezdi benim! Oh be! Rahatladım! Hay, Allah razı olsun senden!'

***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ

26 Mayıs 2010 5-6 dakika 92 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar