Kumruların Sevdası Yolladı Ruhumu Uzaklara

Parazite benzer bir ses, gittikçe şiddetlenen tonlarda avaz avaz bağırıyordu. Bitiyor; ama yeniden başlıyor, tam 'Bitti, kurtuldum!' derken, inat eder gibi tekrarlıyordu. Matkap sesi gibiydi sanki.

Üst kat komşularının onarım çalışmaları neredeyse otuz günü bulmuş, hala bitmemişti. Çekiç, matkap, balyoz seslerini duymaktan artık bıkmıştı. Çıkıp, 'Artık yeter!' diye haykırması gerekiyordu demek ki. İyi komşuluk ilişkileri nedeniyle hep susmuştu; ama tatil gününde de bu yapılmazdı ki...

İşte, yine aynı ses... Yavaştan başlıyor, şiddetleniyor, daha da artıyor, sonra birden bitiyordu. Kararını verdi. Hemen kalkıp üst kata çıkacaktı.

Gözlerini aralamaya çabaladı. Göz kapaklarında sanki tonlarca ağırlık vardı. Bedeni yatakla mücadelesini gittikçe kaybediyordu. Sırtüstü yattığı yerde, tam sırtının altına gelen yayın kırık olduğunu fark etti o an. Çukurlaşmıştı o bölge ve kendisi de bilmeden orada uyumuştu. Müthiş bir kas tutulması vardı sırtında.

Beyni ise 'Kalk!' diyordu. 'Kalk ve bu sorunu artık çöz. Komşu ise komşuluklarını bilmeliler. Bu kadar rahatsız edilir mi?' diye de devam ediyordu.

Beyin ile beden kıyasıya mücadeleye girişmişken, susan matkap gibi ses yine artarak devam etmeye başladı. Artık sinir son raddedeydi ve beyin galip gelmişti işte. Ayaklarını bir yay gibi dizlerinden kırdı, bel kısmını iyice gerdi, birkaç kez yaylanır gibi yaptı ve ani bir hareketle yerinden boşanan zemberek gibi fırlayıverdi yataktan. Kazanmıştı yatakla olan mücadeleyi.

Hemen banyoya koştu. Elini, yüzünü yıkayacaktı. Âdeti olduğu üzere, uyanır uyanmaz içtiği kahveden de vazgeçmeliydi şu an. Önce bu bitip tükenmeyen matkabı susturmalıydı. Soğuk suları avuçlayıp hızla yüzüne vuruyordu bir an önce ayıkmak için. Havlunun yumuşak teması bile öfkesini dindirememişti.

Yatak odasına döndüğünde hemen giysilerine el attı. Bir daha o ses geldi. Ağır ağır, gittikçe artan tempoda ve bir matkabın duvarı delmesi gibi. Öfke seli artacağına gülümsemeye başladı. Hatta sesli de güldü sonunda. Çalan telefonu idi. Sessize almıştı yatarken ve zil sesi matkap gibi oymuştu beynini demek ki. Bir daha gülümsedi başını şaşkınlıkla iki yana sallayarak...

Eline aldı telefonu. Arayan, başka bir ilçedeki boş olan evinin komşusuydu. Saniyeler içinde düşünmeye başladı parmağı aç tuşuna gitmeden... Üç yıldır evi boştu. Oturan kiracılar bir gece gizlice eşyalarını taşıyıp gitmişlerdi ve evi virane halde bırakmışlardı. Kapıyı, pencereyi de açık bıraktıkları için; rüzgâr, yağmur berbat etmişti duvarları ve ahşap kısımları. Kendisi de kızmış ve evi üç yıldır boş bırakmış, bir daha kiracıya vermemişti. İyi mi etmişti? Hayır... Ev daha da berbat olmuştu bakımsızlıktan.

Açtı telefonu. Kısa bir hal hatır sormadan sonra komşusu konuya girdi.

- Nasıl desem... Sana kötü bir haberim var. Aslında kimine göre kötü, kimine göre sıradan bir haber.

- Meraklandırdın iyice. Nedir kötü haber? Hem kimine göre sıradan olan neden bana göre kötü ki?

- Sen duygusal bir insansın. Duygusal olmayanlar için sıradan bir olay. O nedenle söyledim.

- Meraklandım iyice...

- Nasıl olmuş bilmiyorum. Senin eve bir kumru girmiş iki gün önce. Girdiğine göre nasıl olsa çıkar diye düşündük ve sana haber vermedik. Ama içerdeki kumru bir türlü dışarı çıkamıyor. Çıkabilmek için kendini parçalıyor sanki. Camlara vuruyor. Tüyleri döküldü.

- Hay Allah ya! Kardeşim neden aynı gün haber vermediniz? Şimdi ne haldedir zavallı. Hem aç, hem susuz, hem çıkmak için mücadelede... Yorgun ve yaralı...

- Daha kötüsü de var.

- Nedir?

- Eşi de iki gündür evin dışında pencerelerde. Eşi pencereye geldikçe, içerdeki kumru o cama yönleniyor ve hızla cama vuruyor.

- Kırın kapıyı! Kurtarın. Belediyeye haber verin.

-Belediyenin merdiveni yedinci kata yetmedi. Kapı da çelik olduğu için kırılamıyor.

-Hemen anahtarı yolluyorum. Minibüsü karşıla ve al. Kurtar zavallıları. Sana güveniyorum.

Teli kapattı. Asla vazgeçemediği kahvesini bile artık düşünemiyordu. Giyindi. Hızla evden çıktı.

Anahtarı aldığını ve kumruyu özgürlüğüne kavuşturduğunu haber verdi komşusu. O ise, yeni eline aldığı kahvesini yudumlarken düşünüyordu uzaklara dalarak...

Kurtulan kumrunun canı, bedeni miydi? Yoksa asıl kurtulan, iki kumrunun binlerce yıldan taşan, dillere destan sevgileri miydi?

Gülümsedi; üst kat komşularını da affederek... Mırıldandı kendi kendine...

- Tek çözüm sevgi... Her şeyde... Her zaman...

20 Mayıs 2011 4-5 dakika 27 öyküsü var.
Beğenenler (5)
Yorumlar (4)
  • 13 yıl önce

    Yazıyı eklediğinden itibaren gelip gidip okuyorum bu öyküyü Turgay. Hani "Bu yazıda kendimi buldum" gibi bir klasik söz vardır ya, ben gerçekten kumrularda ve bu öyküde kendimi buldum. İçerdeki kumru oldum, dışardaki kumru oldum, empati yaptım sürekli.

    Düşündüm de; içerdeki kumru ne acılar çekti kim bilir? Esaretten, açlıktan, susuzluktan değil çektikleri bence. İçerdeki kumru aşar bir şekilde onları. Tek derdi özlediği eşine kavuşmak idi ve o nedenle camlara doğru uçuyordu mutlaka. Dışardakinin de özlemini biliyordur çünkü.

    Ya dışardaki zavallı eş kumru? Sevdiği esir, sevdiği çaresiz... Yardım edemiyor, ulaşamıyor, dokunamıyor; kendisi de çaresiz...

    Parçalanmaz mı yürek? O seyre dayanırmı insan kalbi? İyi ki yokmuşsun orada. Benim tanıdığım Turgay, bir telefonla böyle güzel bir öykü yazdıysa, orada olsa bu duygusallıkla roman yazardı. Tıpkı ben gibi. Ben de okumakla bunları düşünebildiysem...

    Hem biliyor musun? Hayvanlar aleminde insana en yakın kuş kumrulardır.Aşklarıyla, sevgileriyle ünlenmişlerdir biz insanlar arasında. Hatta örnek bile olmuşlardır sevgiyi bilmeyenlere.

    (1200 karekter aşıldı sanırım. Devamini yazacagim)

  • 13 yıl önce

    İki birbirini çok seven insanı tanımlarken yerleşen deyimi boşa icat etmemiş insanoğlu binlerce yıldır. Hani birbirini çok sevenlere, koklaşanlara, sevginin doruğuna erenlere "Kumru gibi", "Çifte kumrular" deriz ya...

    Aile yapılarıysa çok daha ilginç kumruların. Hani derler ya "Yuvayı dişi kuş yapar." diye. Kumrularda geçersizdir bu. Onlar, yuvayı hem erkek hem dişi, birlikte, emek harcayarak yaparlar. Yuvalarındaki nöbet bile vardiyalıdır.

    Kuluçkaya yattıklarında yumurtaya insan eli değerse asla yatmazlar. Herşey kendilerine özgü olmalıdır. Böylesine asil bir yapıları da vardır.

    Keşke diyorum tüm sevgiler, kumru sevgisinin asaletinde olsa. Tüm duygular ve duygusallıklar kumru asaleti gibi yoğun olsa. Sevdalılar kumrular gibi birbirini özlese ve hayatı müşterek saysa...

    Yine harika bir öykü yazdın ve beni de uzun uzun bir yorum yazmak zorunda bırakıp işimden ettin... :)))

    Şaka tabii ki. Öykülerindeki güzellik uzun yorumlara da, işlerin gecikmesine de değer...

    Tebrik ediyorum; öyküleri yüreği gibi güzel olan Turgay'ı.

    Sevgilerimle...

  • 13 yıl önce

    evet... tek çözüm sevgi..

    öyle akıcı ve öyle güzeldi ki..👍

    tebrikler hocam..👑👑👑👑👑

    sevgiler

    saygılar

  • 13 yıl önce

    Merhaba Turgay Bey, Gürültüden rahatsızlıkla devam eden olay mükemmel bir akış ile kumruların çilesine uzandı, Esasında bahsettiğiniz gürültü gerçekten çok can sıkıcı apt. hayatının çilesi. Kumrular gibi bütün hayvanlarında sevgiye, ilgiye ve korunmaya ihtiyaçları var. Tanrımız kalplerimizden sevgi ve merhameti eksik etmesin.

    Zevkle, beğeni ile okudum. Saygılar, Selamlar..