Kuş Masalı

Bir varmış bir yokmuş bir zamanlar ormanın birinde bir kuş ailesi yaşıyormuş. Bu kuşlar diğer kuşlardan çok farklıymış. Nasıl mı? Bunlar konuşabiliyor ve şarkı söyleyebiliyorlarmış. Bir gün yaramaz çocuklar bu ormanın içine yanlışlıkla girmişler. Ellerinde sapanlarıyla sağa sola baka baka dolaşıyorlarmış. Bu yaramaz çocuklar kuşları vurup, onları babasız annesiz bırakıyorlarmış.
İşte yine bunun için bir hafta sonu ormana dalmışlar. Bu ormanda hayvanlar birbiriyle güzel güzel geçiniyorlarmış. Birbirine saldırmıyorlarmış. Dostluk onlar için çok önemliymiş. Yardımlaşmayı da çok seviyorlarmış. Kimsenin kötülük etmesine de izin vermiyorlarmış. Kötülük eden olursa onu ormandan kovuyorlarmış.
İşte çocuklar böyle bir ormana girmişler. Ormanda dolaşırken en yaramazları ağaçta ötmekte olan bir kuşu görmüş. Arkadaşlarına:
- Hey arkadaşlar bakın şu ağaçta bir kuş var. Çocuklar arkadaşlarının dediği yere baktıklarında gerçekten de çok güzel bir kuş görmüşler. O en yaramaz olan çocuk: sessiz olun. Bakın şimdi onu nasıl ağaçtan düşüreceğim, demiş. O çocuklarda sanki nefeslerini tutmuşlar. Ne olacağını merakla beklemişler.
Yalnız bu sırada kuş da onları görmüş. Kuşun gözlerinde hiç korku işareti yokmuş. Sanki onlara gülümsüyor gibiymiş.
Gökyüzü masmaviymiş. Küçük bulutlar bir gelin gibi gökte süzülüyorlarmış. Onlar da çocuklara bakıyorlarmış. Çocukların başlarına ne geleceğini biliyormuş gibi tebessüm ediyorlarmış.
Çocuk sapanın içine taşı koyduktan sonra lastiği sündürmüş. Bu İyice çektikten sonra lastiği bırakmış. Taş havada uçarak, doğruca kuşa gidiyormuş. İşte o sırada hiç beklemedikleri bir şey olmuş. Hafiften bir rüzgar esmiş. Havada uçan taşı tekrar çocukların olduğu tarafa çevirmiş. Şimdi taş çocukların olduğu tarafa gidiyormuş. Çocuklar şaşkınlıklarında ne yapacaklarını şaşırmışlar. Kaçmak istiyorlardı ama yapamıyorlarmış. Taş gelip tam başlarının üzerinde durmuş. Çocuklar küçük dillerini yutmak üzereymişler. Taş havada duruyormuş. Yere de düşmüyormuş. Daha buna şaşkınlıkları geçmemişti ki taş konuşmaya başlamış:
- Hey sizi gidi yaramazlar ne yapmaya çalışıyorsunuz söyleyin bakalım? Hiçbir suçu olmayan bu zavallı kuşları öldürmekle elinize ne geçecek?
Çocuklar buna daha fazla dayanamamışlar. Oracıkta düşüp bayılıvermişler. Taş, kuş ve küçük bulut birbirine bakıp gülüşmüşler. Çocukların ayılması için üzerlerine biraz su serpmişler.
Çocuklar üzerlerinde hissettikleri serinliğin etkisiyle gözlerini açmışlar. Açmışlar açmasına ama korkuları daha geçmemişti. Çünkü yaşadıkları olayı rüya sanıyorlarmış. Ama değilmiş.
İşte o taş hala orada duruyormuş. Vurmak istedikleri kuş da onun yanındaymış. Küçük birkaç tane bulutta onlara arkadaş olmuşlardı. Taş yine aynı sesiyle:
"Söyleyin bakalım ne yapmak istiyordunuz?"
Çocuklardan en yaramaz olanı:
- Şey Özür dileriz. Biz sadece kuş avına çıkmıştık. Onları vurarak karnımızı doyuracaktık.
Bu sefer kuş söze girmiş:
Söyleyin bakalım sevgili çocuklar, bizi yediğinizde gerçekten doyacak mısınız? Bizim küçücük bedenimiz var. Sizlerin karnını doyurmayız. Bakın ne güzel meyveler var. Annelerinizin yaptığı yemekler var. Onlarla karnınızı doyursanız daha iyi olmaz mı? Çocuk:
- Şey tabi daha iyi olur. Ancak biz bu şekilde oyun oynamış oluyorduk.
Kuş:
- Peki sevgili çocuk, birilerini öldürmekle oyun olur mu? Çocuk:
- Hayır hayır. Tabi ki öyle oyun olmaz. Kuş:
- Öyleyse niye böyle bir oyuna girdiniz ki. Bakın çocuklar ben de size bir masal anlatayım da dinleyin. Bakalım birilerini öldürmekle oyun olur muymuş, olmaz mıymış, siz karar verin. Ve kuş başlamış masalını anlatmaya:
Bir zamanlar kocaman bir ülke varmış. Bu ülkede birde güçlü bir kral yaşarmış. Onu yenecek hiçbir ülke yokmuş. Bir gün bu kralın canı sıkılmış ne yapacağını nasıl bir oyunla can sıkıntısını gidereceğini düşünmüş. Sonunda bulmuş. Sakin kendi hallerinde yaşayan ve kimseye zararları olmayan komşu ülkenin insanlarına saldırarak eğlenmek istemiş. Ordusuna emir vermiş:
- Hazırlanın komşu ülkeyle savaşacağız. Kralın bu emri üzerine askerleri istemeye istemeye hazırlanmışlar.
Bir insanın can sıkıntısını gidermek için savaşmak hiç de doğru değildi. Askerlerde bunu biliyorlardı. Ama ne yapsınlar. Emiri kralları vermişti. Atlarına binmişler. Kılıçlarını, mızraklarını almışlar. Komşu ülkeye doğru yola çıkmışlar.
Çocuklar büyük bir dikkatle kuşun anlattıklarını dinliyorlarmış. Acaba sonunda ne olacak diye de merak ediyorlarmış. İçlerinden birisi:
- Bu kral ne kadar zalim birisiymiş. Eğlenmek için insanları öldürmek, suçsuz çocukları kılıçtan geçirmek hiç de iyi bir şey değil.
Kuş, çocuğun bu sözü üzerine biraz gülmüş:
Siz de öyle yapmak istemiyor muydunuz, dedikten sonra masalına devam etmiş. Komşu ülkenin sakin insanları, güçlü kralın ülkelerine yürüdüğünü duyunca bir araya gelmişler. Sonra içlerinden birisi: Ben bir orman biliyorum. Orada insanlara yardım eden kuşlar var. İsterseniz onlardan yardım isteyebilirim, diyerek bizden bahsetmiş.
İyi insanlar bu adamın sözüne güvenmişler. "Olur, onlardan yardım isteyelim" demişler. Bunun üzerine o iyi kalpli adam bu ormana gelip, bizden yardım istedi. O adam bir zamanlar bize yardım etmek için canını tehlikeye atmıştı. Biz de onun bu isteğini kıramadık. Ne yapacağımızı düşünürken, en küçüğümüz serçe dedi ki: İsterseniz biz de o kralla oyun oynayalım. Böylece oyunun ne olduğunu iyi öğrenir, dedi.
Serçeye nasıl oyun oynayacağımızı sorduğumuzda: Biz de ayaklarımıza ufak taşlar alarak onların ve atlarının üstüne atarız. Böylece atları korkup kaçarken, askerleri de yerlerde sürünerek eğlenirler.
Bunun güzel bir düşünce olduğunu söyledik. Kuşlar hepimiz o güçlü kralın ordusuyla oyun oynamak için ayaklarımıza birer taş aldık. O iyi kalpli insana da ülkesine gitmesini, onlara yardım edeceğimizi söyledik. Adam neşe içinde ülkesine döndü.
Bizler de ayaklarımıza taşları alarak havalandık. Böylece oyuna hazırlandık. Gökyüzü büyük bir kuş bulutuyla kaplanmıştı. Kralın askerleri bizi gökyüzünde görünce ne olduğunu anlamak için birbirlerine bizi işaret ediyorlardı. Kral hiç umursamadan atının sırtında ilerliyordu. Bizi belki de yağmur bulutu sanıyordu. Belki de kendisini yenecek hiçbir gücün olmadığını düşünüyordu.
Zalim kralın ordusu saldıracağı ülkeye yaklaşmıştı. Neşe içinde gülüyordu. İnsanların önünden nasıl kaçacaklarını düşünerek kahkaha atıyordu.
İşte biz de tam o sırada zalim kralın ordusunun üstüne gelmiştik. Gökyüzü kapkaranlık olmuştu. Birdenbire güneşin ışıkları kaybolunca kralda korkmaya başladı. Sevincinin yerini korku aldı.
Bizler ayaklarımızdaki taşları bırakmaya başladık. Şefkat rüzgârına seslendik:
Hey şefkat rüzgarı taşlarımızı askerlere isabet ettir. Şefkat rüzgarı:
- Kuş kardeşler siz merak etmeyin. Attığınız taşlar sahiplerine isabet edecektir, dedi.
Taşlar havada uçarak hızlı bir şekilde aşağıya inmeye başladı. İlk düşen taşlardan sonra, zalim kralın ordusu dağılmaya başladı. Taşlardan korkan atlar ürktü. Panik içinde sağa sola koşmaya başladılar. Sırtlarındaki askerleri yerlere attılar. Taşlar yağmur gibi yağıyordu. Askerlerin kafaları, kolları yaralanıyordu. Bazı askerler atların arkasında sürükleniyordu.
Krala ne olduğunu merak ediyor musunuz? Söyleyeyim: O da taşlardan nasibini aldı. Hem de ona özel olarak üzerinde yazılı büyük bir taş hazırlamıştık. Taşın üzerinde:
Eğlence için insanlara saldırma, senden de güçlü çıkan olur. Zalimin yanına kalmaz yaptığı hiçbir kötülük yazılıymış.
Atının üstünde gururlu bir şekilde otururken, birdenbire gülünç bir duruma düştü. Taş tam atının yanına düşerek onu korkuttu. Kralı arkasında yerde sürükleyerek oradan uzaklaştırdı. Ondan sonra o zalim kraldan kimse bir haber alamadı. Böylece eğlence için bir ülkeye saldıran kral kendi kazdığı tuzağa kendisi düştü. Kuşların eğlencesine yenik düştü.
Çocuklar dikkatli bir şekilde kuşu dinliyorlardı. Sanki nefesleri kesilmişti. İçlerinden birisi :
- Peki, o iyi ülkenin insanlarına ne oldu? Kuş:
- O insanlarda yaptıkları iyiliğin karşılığını aldılar. Kuşların yardımıyla zalimin kötülüğünden kurtuldular. Tekrar mutlu ve huzurlu yaşamlarına devam ettiler.
Kuş sözlerine devamla çocuklara:
- işte sevgili çocuklar ne kadar güçlü olursanız olun, kimseye haksızlık yapmayın. Gücünüze güvenerek zayıfları küçük görmeyin. Hele de eğlence ve oyun için kimseyi öldürmeye, yaralamaya kalkmayın. Çünkü yaşamak çok güzeldir. Her kesin yaşamaya hakkı vardır. Kötülükten kimseye bir fayda gelmez. Sadece düşman kazanırız. Etrafımızdaki canlıların sevgisini kaybederiz.
Şefkat Rüzgarı dalgalanan uzun saçlarıyla ağaçların üzerinde esiyordu. Kuşun bu sözlerine karşılık:
- Doğru söylüyorsun kardeşim. Ben ne kadar güçlü insanlar gördüm. Yaptıkları haksızlıklar yanlarına kar kalmadı. Kaç zalimin ülkesini ben yerle bir ettim. Ah vah ettiler ama iş işten geçmişti. Sizler de sakın ola ki küçüklerinize, kuşlara, hayvanlara ve çiçeklere karşı haksızlık yapmayın. Kuşları öldürmeyin. Çiçekleri kopartmayın. Hayvanları taşlamayın. Komşularınızın camlarını kırmayın. Bir gün aynısı sizin de başınıza gelir. Tamam mı sevgili çocuklar? Ben şefkat rüzgarıyım. İyi insanların üzerinde eserken onlara serinlik veririm. Ama iş kötülere gelince onları da kökünden sökülmüş ağaçlar gibi ayaklarını yerden keserim. Sonra da onları yerden yere vururum.
Çocuklardan birisi:
- Tamam, şefkat rüzgarı söz bundan sonra iyi çocuklar olacağız. Kimseyi rahatsız etmeyeceğiz. Kuş:
Aferin size çocuklar. Sizlerden de bunu bekliyordum. Şimdi gecikmeden evlerinize gidin. Anneleriniz babalarınız sizleri bekliyordur, dedi.
Çocuklar kuşun anlattığı masalın etkisinde kalmışlardı. Sevgi dolu bir kalple oradan uzaklaşırken kuşlara, rüzgara, güneşe ve ormandaki diğer hayvanlara el sallamışlar.

23 Şubat 2009 9-10 dakika 77 öyküsü var.
Yorumlar