Lavanta Kokulu Mektuplar

Gözlerimi Eskişehir'in kararmış havasına dikmiş, Porsuk Çayı'nın huzursuz akışını izliyorum. Tepebaşı'ndaki bu eski kitapçı-kafe, son üç haftadır benim sığınağım oldu. Zarif hanımefendilerin el yazısıyla doldurduğu sararmış mektupların sergilendiği cam vitrinler arasında, kendi hikayemi görür gibi oluyorum.


Necla Teyze, vitrine her baktığımda gülümsüyor. Kitapçının bu yaşlı sahibesi, benim gibi nice hayat hikayesine tanık olmuş. "Yine mi geldin Çağla?" diye sormuyor artık, sadece lavanta kokulu çayımı getiriyor sessizce. Annemin de lavanta kokusuna bayıldığını bir kere ağzımdan kaçırmıştım, o günden beri hep aynı çayı getiriyor.


Bursa'dan buraya kaçalı tam sekiz ay oldu. Mühendis Serkan'la evlenmemi istiyorlardı. "Hacıalioğulları'nın oğlu, köklü aile, saygın meslek..." Ama ben İzmir Ege Üniversitesi'nden sınıf arkadaşım Kerem'i seçtim. Grafik tasarımcı olması, ailesinin Karşıyaka'da küçük bir bakkal işletmesi, babamın gözünde affedilmez günahlardı.


Telefonumda Balıkesir'den gelen son mesaja bakıyorum. Teyzem yazmış: "Annen her gün senin odana giriyor Çağla, kokunu içine çekiyor. Ama baban..." Mesajın devamını okuyamıyorum, ekran buğulanıyor sanki.


Dün Odunpazarı'nda eski mahallemizden Şükran Teyze'yi gördüm. "Anneni her Çarşamba Taşbaşı Çarşısı'na yolluyor baban, alışveriş için," dedi telaşla. "Belki... belki oraya gidersin..." Söylemek istediği çok şey vardı ama otobüsü geldi.


Masadaki ajandama bakıyorum. Kerem'le çalıştığımız reklam ajansının logoları, müşteri notları arasında bir tarih var: 12 Mart. Annemin doğum günü. İnadına o gün yapacağım çikolatalı vişneli pastasını, tıpkı onun yaptığı gibi. Belki kokusu ta Bursa'ya ulaşır, belki yüreği duyar.


Necla Teyze yeni çayımı getirirken fısıldıyor: "Kızım, bazen en büyük direnç beklemektir." Gülümsüyorum. Bu kadim kitapçının rafları arasında, başka kadınların da benzer hikayelerini taşıyan sayfalar olduğunu biliyorum. Kim bilir kaç anne, kaç kız bu duvarlar arasında birbirini bekledi?


Kapıdan her giren kadına bakıyorum. Annemin lacivert başörtüsünü, zambak kokusunu, bir tülbent gibi narin ellerini arıyorum. Çarşamba günleri Taşbaşı'na gideceğim. Bir gün mutlaka karşılaşacağız. O zamana kadar bu lavanta kokulu mektuplar arasında beklemeye devam edeceğim. Çünkü biliyorum, hiçbir duvar bir annenin sevgisinden daha güçlü değildir.


Turgay Kurtuluş 

21 Mayıs 2025 2-3 dakika 8 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar